Korkusuz
Ümit Zileli

Posta kutusundaki mermi!..

Bu ülkenin namuslu, yurtsever gazetecileri üzerinde uzun süredir oynanan “karanlık ve çirkin” oyun hız kesmeden sürüyor...

Önceki gün Odatv Haber Müdürü Müyesser Yıldız ile TELE 1 Ankara Temsilcisi İsmail Dükel sabahın köründe evleri aranarak, kendilerinin ve yakınlarının bilgisayar ve telefonlarına varıncaya kadar el konularak gözaltına alınmışlardı...

Halbuki FETÖ devrinde dahi bilgisayardaki imajlar alınıyordu. Tabii bunun avukatlar huzurunda yapılması gerekiyordu; hiçbirine uyulmadığını, avukatların uyarılarına bile kulak tıkandığını bizzat avukatların açıklamalarından öğrendik!..

Başka şeyler de öğrendik tabii; mesela avukatların gözaltı kararlarına neden olan suçlamaları el yordamıyla ya da yanaşma medyada çıkan haberlerden öğrenebildiğini, halbuki bu bilgilerin tetikçilere anında sızdırıldığını, Müyesser ile İsmail’in telefonlarının uzunca bir süredir dinlendiğini haberlerde okuduk!..

İsmail’in ilk mesajını avukatları aracılığı ile dışarıya ilettiğini ve o mesajda şöyle dediğini de öğrendik:

-Bu süreç geçecektir. Benden casus değil vatansever çıkar!

Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim; yanaşma medyanın attıkları başlıklar, içerden sızdırılan bilgilerle yaptıkları haberler, sosyal medyadaki yorumlar karşısında yüzüm kızardı, utandım... Bunun adına gazetecilik denilemeyeceği malum da, ne denileceğine dair o kadar çok seçenek var ki, hangisini diyeceğimi bilemedim!..

Bir alçakça tehdit daha!..


Yeniçağ gazetesi yazarı Yavuz Selim Demirağ, sözü özü bir, namuslu ve vatansever bir gazetecidir...

Hatırlayacaksınız, geçen yıl evinin önünde 7 kişilik bir grup tarafından saldırıya uğramış, darp edilmiş, hastaneye kaldırılmıştı... Bu saldırı da arada kaynayıp gitmiş, Demirağ’ın deyişiyle “Cumhuriyet Savcısı” zannettiği görevliler “Şikayetçi misin?” diye bile sormamış, zaten yakalanan zanlılar da 2 saat içinde serbest bırakılmış, aradan bir yılı aşkın süre geçmesine karşın iddianame dahi yazılmamıştı!

Demirağ dün Yeniçağ’daki köşesine şöyle bir başlık attı:

-Posta kutuma mermi bırakma...

Yazısında, “Posta kutusuna mermi bırakmak klasik mafya yöntemidir” diyen Demirağ, daha sonra şöyle devam etti:

-Gelip, evimin önünde infaz etmeye kalktınız, susmadım...  Posta kutusuna mermi koymak ancak ve ancak korkaklığın, haysiyetsizliğin, şerefsizlik ve alçaklığın yansımasıdır... Çocuklarımla ve ailemle de uğraşmayın...

Memleketinin sınırlarını asla terketmeyeceğini, kimseden maddi-manevi bir destek talebinde bulunmayacağını belirten Demirağ, şu çağrıyı yaptı:

-Kavgaların, vuruşmaların, dibine kadar dövüşlerin içinden geldik. Kancıklığa, kumpasa da boyun eğmedik. Türkülerin içinden geldik. Pir Sultan’dan, Neşet Ertaş’a, Karacaoğlan’dan, Dadaloğlu’na kadar isyanın ve duygunun insanıyız. ‘Gönül Dağı’ndayız...

Ama ben en çok şu son cümleye vuruldum:

-Buyurun gelin. Yüreğiniz yetiyorsa tırmanın!

Elektrikler kesik!


Yeni Normal” düzene geçtik ya...

Gazeteler ve haber sitelerinde, özelleştirilmiş elektrik şirketlerinin  1 Temmuz’dan itibaren kesintiye başlamayı düşündükleri yazılıyor, anlatılıyor! CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in elektrik borçları ile ilgili verdiği soru önergesi sayesinde  2019’da kaç yurttaşın elektriğinin kesildiğini öğrenmiş olduk:

-4 milyona yakın hanenin elektriği kesilmiş, yüzbinlerce abone için de icra takibi başlatıldığı ortaya çıktı!

Bu yıl, salgın nedeniyle insanların borçlarını ödeyemedikleri ve elektriği kesilen hane sayısı ile icra takibi yapılan yurttaş sayısının çok daha yüksek oranda olması bekleniyor.

İnsanların işini gücünü kaybettiği, milyonların ancak açlık sınırının altında kalan asgari ücretin bile yarısı kadar yardımlarla geçindiği hesaba katıldığında, elektrik kesintileri çok büyük bir kitle açısından kabus haline gelecek... Üstüne bir de icra takibi başlayınca bu ailelerin nasıl karnını doyurabileceği bile meçhul!

Bir sivil toplum örgütü olan Patronların Ensesindeyiz Ağı (PE) iktidara yönelik şu açıklamayı yaptı:

-Faturaları kabul etmiyoruz, borçlar silinsin!

Aslında Anayasasında “sosyal devlet” yazan bir ülkenin hükümetinin böylesine çaresiz bir durumda, çağrıya bile gerek olmadan yapması gereken de bu değil mi?..