Korkusuz
Can Ataklı

Pes yani; özlenen devlet kepçe içindeki üç bakanmış

ÇOK GÜLDÜM

Pes yani; özlenen devlet kepçe içindeki üç bakanmış


Yandaş yazarlar işin suyunu çıkarıyor bazen.

Sadece işin suyunu çıkarsalar neyse de öyle itiraflarda bulunuyorlar ki insan “pes yani” demekten kendini alamıyor.

Bunların en aklı başında olanlarından Abdülkadir Selvi önceki gün hızını alamamış.

Muhtemelen ne yazdığının farkında bile değil. Çünkü son derece popülist bir yazı yazmış ve bunun nereye varacağını hiç hesaplamamış bile.

Ama bana göre yazdığı muazzam bir itiraf. Önce yazının ilgili bölümünü sizlere sunayım, sonra neden bunun muazzam bir itiraf olduğunu düşündüğümü yazacağım.

“Üç bakanın sel felaketinin vurduğu Giresun’un Dereli İlçesinde bir mahallede mahsur kalan vatandaşlarla görüşmek için iş makinesinin kepçesinde gittikleri bir görüntü var.

[caption id="attachment_199540" align="alignnone" width="331"] Bakanlar Soylu, Pakdemirli ve Kurum operatör kepçesinde...[/caption]

İlk gördüğümde bana “İşte devletimiz bu” dedirten görüntüden söz ediyorum. Hani Nâzım Hikmet, “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin” diyor ya, o kepçedeki üç bakan bize özlediğimiz devletin resmini çizdiler. Ayaklarında çizme, ne koruma var, ne protokol, operatörün kepçesine binip vatandaşın ayağına giden üç bakan. İşte özlediğimiz devlet bu. Bravo üç bakana. Bize bunu yaşattıkları için İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya, Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’ye, Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’a yürekten teşekkür ediyorum. Bana “Özlenen devlet nerede?” diye sorarlarsa, “Giresun Dereli’de, o kepçenin içinde” diyeceğim.

Şimdi geleyim Abdülkadir Selvi’nin neden aslında muazzam bir itiraf yazısı yazdığını.

Gerçi sanıyorum siz de hemen fark ettiniz.

Selvi “İşte özlediğim devlet bu” derken  “Vatandaşın ayağına giden devlet” tanımlaması yapıyor.

Yani üç bakanın ayaklarına çizme bile giymeden bir dozerin kepçesine çıkmaları ve suları yara yara mahsur kalanların ayağına gitmesi “çok büyük bir olay” ve bugüne kadar hiç görmediğimiz bir manzara.

Daha da yanisi, Abdülkadir Selvi’ye göre 18 yıllık AKP iktidarı hiçbir döneminde vatandaşın ayağına kadar gitmemiş.

Bu Abdülkadir Selvi olduğu kadar bütün milletin de en büyük özlemiymiş.

Biz söylediğimizde inanmayanlar umarım Selvi’nin yazısından sonra ikna olmuşlardır. Keşke yandaş takımın en aklı başında isimlerinden biri olan Abdlkadir Selvi, bu muazzam itirafnameyi yazarken özlenen devleti neden daha önce dile getirmediğini/getiremediğini ve en önemlisi neden özlenen devleti görememesi nedeniyle hiçbir eleştiri yazısı kaleme almadığını da yazsaydı.

Tabii bu arada özlenen devlet neden “mahsur kalanın” yanına kadar gider de, onları “mahsur kaldıkları” yerden kurtarmaz?

O kadar kusur kadı kızında da olur değil mi?

Bİ SORALIM BAKALIM

O birkaç konuşmada ne söylendi de anlaştınız?


Amerikan başkan adaylarından Biden’in ağır sözleri henüz unutulmadı.

Erdoğan, tam bir hafta bekledikten sonra sonunda Biden’in sözleri üzerine konuştu. Dediği basit “Ayıp ettin Biden, senle çay içmemiş miydik yaaa...”

Gerçi bu konuşmanın üzerinden 8 ay geçmişti ve zamanında hiçbir tepki gösterilmemişti.

Erdoğan buna da değiniyor ve “Şunlara bakın, karşı çıkacaklarına konuşmanın üzerinden zaman geçtiğini söylüyorlar” diyerek muhalefeti suçluyor.

Biden’ın 8 ay önceki konuşmasının ortaya yeni çıktığı gün şansa bakın ki Trump da konuşmuştu.

Trump, Erdoğan için Sözümden çıkmaz, hatta başka ülke liderleri bile beni arayıp Erdoğan’la konuşmamı istiyor, birinci sınıf bir satranç oyuncusu” demişti. Biden’in sözleri hakaret, Trump’ın sözleri ise alay ağırlıklıydı ama nedense iktidar sözcüleri ve yandaş tetikçi takım Trump’ın alaycı sözlerine ve Benim sözümü dinler” ifşaatına hiçbir tepki göstermediler.

Ama Trump bu, yandaş tetikçi medya ne kadar saklarsa saklasın çıkıyor bir başka konuşma daha yapıyor.

Bu kez Başka ülkelerde tutuklanan ama Amerika tarafından kurtarılanlarla” Beyaz Saray’da buluşan Trump’ın yeni sözleri düştü gündeme dün.

Trump’ın “Kurtardık” dediği isimlerden biri de Rahip Brunson’du. Şöyle demiş Trump buluşmada yaptığı konuşmada;

"Şunu söylemeliyim ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan çok iyiydi, Erdoğan ile birkaç konuşma yaptıktan sonra onunla anlaştık. Bunun için minnettarız ve Türk halkına da minnettarız. Anladığım kadarıyla sen de minnettarsın."

Şimdi ne demek bu?

Türkiye’de yargı tarafından suçlu bulunmuş bir kişi, Erdoğan’ın Amerika başkanı ile yaptığı birkaç konuşmadan sonra serbest bırakılıyor.

Burası bir hukuk devleti olabilir mi?

Burası Amerika’ya karşı dik duran bir ülke olabilir mi?

Bu ülkenin dünyada herhangi bir itibarı olabilir mi?

Olamaz tabii.

Ama kandırılmaya müsait bir kitle zaten bunları sorgulamıyor bile.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Bak seeeen ne kadar da enteresan


Geçen hafta sonu nişanlı bir çiftin beğendikleri ve parasını ödedikleri mobilyayı teslim alana kadar çektiklerini yazmıştım.

Kelebek Mobilya’dan bir oturma grubu almıştı bu çift.

Şirket korona nedeniyle üretimin sınırlı olduğunu bu nedenle 15 Mayısta alınan ürünün teslimatının 20 Haziranda yapılacağını bildirmişti.

Evlilik hazırlıkları yapan nişanlılar da Böylesi bizim için de iyi” diyerek bunu kabul etmişlerdi.

Ancak ürün 20 Haziranda teslim edilmediği gibi 20 Temmuzda da teslim edilmemişti.

Sonunda 6 Ağustosta getirilen oturma grubunun bir parçasının kırık olduğu ve hemen tamir edileceği belirtilmişti.

Genç çift tam 4 gün Bugün geliyoruz” randevusunu evde boşuna beklemiş ve tamirat da ancak 8 gün sonra yapılmıştı.

Bu yazım üzerine Kelebek Mobilya’dan şu açıklamayı aldım dün;

“Sayın Can Ataklı, cuma günü Korkusuz Gazetesindeki köşenizde yer vermiş olduğunuz Kelebek Mobilya konulu haberle ilgili olarak dönüş yapıyorum. Son aylara ait satış ve müşteri ilişkileri datamızı incelediğimizde, herhangi bir çözümsüz müşteri problemine rastlamadık. Eğer size ulaşan müşterimizin bilgilerini bizimle paylaşırsanız, kendilerine hızlıca ulaşır, muzdarip oldukları problemi memnuniyetle çözeriz.”

Vallahi harika.

Bu şirket böyle yönetiliyorsa vay haline.

Sorun, satın alınan malın zamanında teslim edilmemesi, hatalı ürün getirilmesi, tamiri için de 8 gün beklenmesi.

Ancak öyle ya da böyle mal teslim edildiği için şirket Datamızda çözümsüz müşteri problemi yok” diyor. Kelebek Mobilya, bir ayı aşkın süre mal teslim edilmemesini problem görmüyor demek ki.

Bu arada ürünün ilk satıcısı Masko’daki Kelebek Mobilya mağazasının sahibi nişanlı çifti arayarak defalarca özür dilemiş. Bu iyi hiç olmazsa.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Okumuş çocuktur bizimle kafa buluyor mutlaka başka türlüsü olamaz


Beğensek de beğenmesek de sarayın danışmanlarından İbrahim Kalın sonuçta okumuş yazmış biri.

Gerçi ilahiyat okumuş, Amerika’da İslam üzerine dersler vermiş ama sonuçta belli ki belli bir zeka seviyesine sahip. Ama iktidarı korumak ve kollamak için yaptığı açıklamalar hiç de böyle bir izlenim vermiyor insana.

Kalın, Erdoğan için Dünyada gözardı edilemez bir aktör haline geldi” demiş.

Sonra da eklemiş; "Cumhurbaşkanımızın Amerikan seçimlerinde gündem olması son yıllarda sıkça gördüğümüz bir eğilimi teyit ediyor. Amerikan siyaseti de Erdoğan’sız yapamıyor adeta. Benzer durumları Almanya, Fransa ve Avusturya seçimlerinde gördük.”

Şimdi bunu Amerikalılar okuduğunda “Bu adamın aklı var mı?” diye sorarlar herhalde.

Ben de diyorum ki, “Mümkün değil akılsız olması, ama bizimle kafa bulduğu kesin.”

BUNU YAZMAK GEREK

Hayret sel felaketi burada olmuş


Fotoğraf korkunç sel felaketinin yaşandığı Giresun’un Dereli’sinin tepeden görünüşü.

Hayret ki ne hayret değil mi?

Burayı sel basmış.



Gerçi adı bile Dereli olan yerde, tam da ve hatta sadece dere yatağının üzerine bu kadar bina yaptıktan sonra “Böyle sel görülmedi” diye ağıtlar yakmak elbette bir işe yaramaz.

Dereli’ye giderken fotoğraftaki gibi tepeden görünüyor mu kent bilemiyorum ama zaten yukarıdan aşağı bakan biri “Burayı sel basmaz da nereyi basar?” der mutlaka.

Neyse, devletimizin önemli şahsiyetleri zamanında çok uyarmışlar halkı, Dere yatağına ev yapmayın” demişler.

Bilemem artık halk bundan kendine bir teselli çıkarır mı?