Korkusuz

Olmadı Kemal bey!..

Olmadı Kemal bey!..
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun gazeteci arkadaşlarımıza yaptığı açıklamalar dün gündemin en önemli başlığıydı.

Açık yüreklilikle söyleyeyim; irkildim!..

Kemal Kılıçdaroğlu’ nun “siyasi cinayet endişesi”ni dile getirmesi ve arkasından” Erdoğan’ın adaylığı için YSK’dan ‘ret’ çıkmaz” değerlendirmesini yerinde bulmadım. Evinin önünde sopalı saldırıya uğrayan gazetecilerden biri olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nun değerlendirmelerinin özünün doğruluğunu veya yanlışlığını tartışmıyorum. Kemal Kılıçdaroğlu’nun dile getirdiği endişeler bir süredir zaten Ankara’nın siyasi kulislerinde konuşuluyor. Bunları, korku imparatorluğunun esareti altında yaşayan bir toplumun önünde açıktan dile getirmek ne kadar doğru? O da ayrı bir tartışma konusu. Ancak bildiğim bir gerçek var!.. Buraya bir virgül koyup kısa bir hatırlatma yapacağım;

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, referandum sonrası kendisine yöneltilen ‘pasif kaldı’ eleştirilerine cevap verirken, YSK’nın mühürsüz zarf ve pusula kararını protesto için neden CHP’lilerle birlikte YSK’nın kapısına gitmediğini, şöyle izah etmişti;

“Karşı taraf silahlıydı. Bu tür duyumlar aldık. Partideki arkadaşlarla o gece (referandum gecesi) bunu tartıştık. Ve sürekli eylem, protesto gösterileri için vatandaşlarımıza ‘sokağa çıkın’ çağrısında bulunmadık. Çok vahim olaylar çıkabileceği endişesi nedeniyle, bu sorumluluğu almamaya karar verdik.”

★★★

Kemal Kılıçdaroğlu’nun o açıklaması hâlâ hafızalardan silinmedi. Virgülü koyduğum yerden devam edeyim;

Güce tapan bir sosyal yapımız var. Maalesef bu böyle!.. Bu yapıyı kırmak için ezber bozarak mı yola devam edilmeli?.. O da bir yol ama zamanı bugün değil... Toplumun çok iyi hazırlanması ve her şeyden önce eğitim seviyesinin belli bir düzeye gelmesi gerekiyor. Eğitim düzeyi derken akademik eğitim kadar demokrasi eğitimini de kast ediyorum... Nadir de olsa bu köşeden  seçmen davranışları ile ilgili anketlerden bahsederim. Son aylarda Cumhur İttifakı ve saray iktidarının  aşağıya doğru gittiği çok net olarak görülüyor. Ancak yine de ihtiyatlıyım. Neden?.. Çünkü, toplum artık –piyasaların deyimiyle- güven satın almak istiyor. Yani, “proje”lerin peşinde değil. O yüzden Tayyip Erdoğan’da kızıp “Yaptıklarımız ortada. Yüzünüze gözünüze dursun” diye ahaliye  bağırıyor, nankörlükle suçluyor. Önümüzdeki seçim, güvenin satın alınacağı bir seçim olacak. Kim topluma daha fazla güven, istikrar, huzur vereceğine inandırırsa seçimi o kazanacak. 

O yüzden, böyle bir atmosferde Kemal Kılıçdaroğlu’nun yine edilgen yapıya dönmesini, korkuyu körüklemesini doğru bulmadım. Bence bu “adam kazanır”a götürür işi!.. Kemal Kılıçdaroğlu, endişelerini farklı bir üslupla dile getiremez miydi?.. Çok zorda kaldıysa, öyle yapsaydı daha iyi olurdu!..

★★★

“Tam yerine rast geldi manzara koyduk” olsun...

İndependent Türkçe’de Psikoterapist  Rüveyda Çelenk Yılmaz’ın dün yayımlanan  “Donuk toplum ve yaklaşan seçimler” başlıklı makalesini mutlaka okumanızı öneririm.

Makale, “Son yıllarda ülkemizin ekonomik ve sosyolojik sorunları giderek derinleşirken, bunlara çözüm üretmesi beklenen siyasetin de çok dar bir alana sıkıştığını ve sığlaştığını görüyoruz.

Sadece değişim peşinde olan muhalefetin değil, aynı zamanda yönetim erkini kaybetmek istemeyen iktidarın da kendi kitlelerini canlandırmakta zorlandığı aşikâr.

Kullanılan tüm kitle iletişim araçlarına ve sosyal medya mecralarına rağmen toplum içindeki siyasi etkileşimin seviyesi giderek azalmakta.

Psikobiyolojik bakış açısıyla ülkede kolektif bir donukluk, kopukluk ve disosiyasyon hali var.

Esas itibarıyla, gündelik siyasetin kısırlaşmasında liderlerin eleştirilen performansları kadar, artık onlara ve söylevlerine duyarsızlaşan seçmen kitlesinin de önemli bir rolü var “diye başlıyor.

★★★

Kendime göre, makalede en önemli bulduğum satırları sizlere sunayım;

-Seçmendeki donukluk duvarını aşma konusunda muhalefeti daha avantajlı görüyorum.

Ancak siyasi liderlerin konuşmaları ne kadar yapıcı ve ikna edici olursa olsun, doğru tavır ve temasla desteklenmediği sürece yetersiz kalıyor.

İnsanlar söylemden ziyade deneyimlerle değişir. Nitekim bunu daha çok yapan partilerin seçim anketlerinden diğerlerine oranla daha hızlı mesafe kat ettiklerini görüyoruz.

Seçmenlerdeki bu donukluğun ve kopukluğun erimesi için önce “görülmeleri” gerekiyor.

Otto Scharmer toplumda görülmeyen insanların bir çeşit şiddete uğradığını söylüyor. Bunu da “dikkat şiddeti” olarak nitelendiriyor.

Yıllarca ana muhalefetin en büyük hatalarından biri buydu. Muhalefetin, son dönemde, bu anlamdaki çabası aşikâr.

Bununla beraber, oyuna talip olunan seçmen için güvenli bir zemin oluşturulmalı.

Seçmenin hassasiyet gösterdiği haklı kazanımlarının tamamının güvence altında olduğu hissettirilmeli.

Son olarak, seçimin sonucundan bağımsız olarak geleceğe dair belirsizlikler giderilmeli ve öngörülebilir bir tutum sergilenmeli.

Kapsayıcı bir tavırla “Biz hep buradayız ve sizin için her zaman mücadele edeceğiz” mesajı verilmeli.

Kazansa da kaybetse de orada olduğunu hissettirmeli. “Sadece kazanırsam varım” mesajını verip iktidarda olmadığı sürece pasif kalmamalı.

Ayrıca iktidarın yaptığı gibi katılıkla karıştırılan “Mutlak güç sahibiyiz ve mutlak haklıyız” imajından kaçınılmalı.

Elbette bu fizyolojik çözülme ve canlanma sırasında birçok kompleks duygu ve tepkiler ortaya çıkacaktır. Bunları da kapsayıcı bir tavırla göğüslemek gerekli.

Zira bir şeyleri üst üste koymak zor ama yıkmak basittir. Unutmamak gerekir ki, gerçek güçlülük, esnek dayanıklılıktır.

Yani kendimizin ve içinde bulunduğumuz gerçekliğin farkına vararak ona uygun bir şekilde cevap verebilme kapasitesidir.

★★★

Ulu Tanrı, tüm şehitlerimizle birlikte Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK ve onun kahraman silah arkadaşlarına rahmet etsin. Nur içinde yatsınlar. Mekanları cennet olsun.