Korkusuz

Nobel

Nobel
Portekiz’de doğdu.

1874’te...

Gerçek ismi biraz uzundu.

Antonio Caetano de Abreu Friere Egas Moniz.

Tıp dünyasında ona kısaca Egas Moniz diyorlardı.

★★★

Tıp fakültesini dereceyle bitirdi.

“Serebral Anjiyografi”yi o buldu.

Sonra nörolojiye merak saldı.

Dr. Moniz’e göre ağır psikiyatrik vakalar cerrahi müdahalelerle düzeltilebilirdi.

Psiko-cerrahiye yoğunlaştı.

1930’da bulduğu bir yöntem büyük yankı uyandırdı.

Ağır psikiyatri vakalardai, artık hastayı hastanede tutmaya gerek kalmayacaktı.

Saldırganlıktan uzaklaştıracaklardı.

Ama bir bitki gibi!!!

★★★

Dr. Moniz önce farelerde yapılan deneyleri inceledi.

Çiftleşme zamanında azmış farelerin beyin sinirlerine yapılan müdahale sonrasında nasıl uysal hale geldiklerini gözlemledi.

Moniz’e göre bu insana da uygulanabilirdi.

Ameliyatın mantığı basitti.

İnsan beyninin ön tarafından bulunan ve davranışları kontrol eden frontal beyin lobunu beyne bağlayan sinirleri kesmek.

Böylece hastada baş gösteren ve kontrol altına alınamayan saldırganlık vb. davranış bozuklukları kontrol altına alınacaktı.

Hasta; yemek yiyecek, yürüyecek, konuşabilecek ama insanı insan yapan özelliklerinden gülmek ağlamak sevinç cinsel istek gibi duygulardan mahrum olacaktı.

Bu cerrahi müdahalenin adı ‘lobotomi’ydi.

★★★

Moniz; ilk lobotomide başarıya ulaşınca, hız kesmeden başka hastaları ameliyat masasına yatırdı.

Ancak bu teknik...

Tıp dünyasında da tartışılmaya başlandı. Çünkü işin bir de hukuksal tarafı vardı.

Bir insanı yaşarken bitkiye dönüştürmek kimin hakkı olabilirdi?

Üstelik lobotomi uygulanmasına kim nasıl karar verecekti?

Bir hastanın bundan sonraki hayatını tümden değiştirecek bir müdahale tıbbın konusu olabilir miydi?

★★★

1950’li yıllar tam bir lobotomi fırtınası esmeye başladı.

Başta Amerika ve Avrupa olmak üzere binlerce lobotomi ameliyatı yapıldı.

1949 yılında Dr. Moniz’e, lobotomi buluşundan dolayı Nobel Ödülü verildi.

★★★

Ancak tartışmalar bitecek gibi değildi.

Çünkü lobotomi o kadar yaygınlaşmaya başlamıştı ki psikiyatri hastalarının her uyumsuzluğu ameliyat masasına yatırmak için gerekçe sayıldı.

Hatta bazı zeka geriliği olan kız çocuklarının hamile kalmasını önlemek için lobotomi uygulanmaya başladı.

★★★

Örneğin...

Kenedy’lerin kızı Rosemary Kenedy ‘de zeka geriliğinden şüpheleniliyordu.

Bu durum gözü iktidar hırsıyla körleşmiş Baba Kenedy’nin tahammül edebileceği bir şey değildi. 20’li yaşlarına gelmiş kızının cinsel hayatının başına sorun açmasından, dahası hamile kalmasından korkuyordu.

1941 yılında kızını ameliyat masasına yatırdı.

Beyin lopları arasındaki bağ kesildi. Rosemary sadece yaşayan bir canlıydı artık.

(Rosemary Kenedy bu ameliyattan sonra tam 64 yıl daha yaşadı. Ve uzun yıllar sonra çocukluk günlerinde tuttuğu günlük ortaya çıktı. Buna göre Rosemary zeka geriliği olmadığı, hatta üstün zekalı olduğu sadece uyum sorunu yaşadığı anlaşıldı.)

★★★

Tıp dünyasındaki tartışmalar sonuç verdi.

İtirazlar üzerine Moniz’e verilen Nobel Ödülü geri alındı.

Lobotomi konusunda erken karar vermişlerdi.

★★★

Geldik bugüne...

Nobel Ödülleri dün açıklandı...

Dünyayı teslim alan bir virüsü alt ettikleri halde...

Dünya’da eşi benzeri görülmemiş rekor sayıda bir aşıyı...

Tam 3 milyar doz aşıyı insanlığa yaptırdıkları halde...

İnsanlığın kurtarıcısı olarak alkışlandıkları halde

Neden Nobel’i bizim hocalara vermediler...?

Sahi... Uğur Şahin’le Özlem Türeci Nobel Ödülü’nü neden alamadı...?

★★★

Oysa herkes bekliyordu.

Onlar almazsa kim alacak deniyordu.

Ama vermediler...

Çünkü... Egas Moniz olayında olduğu gibi... Yıllar sonra boşa düşmek istemediler.

Çünkü ‘buluşun’ faydasını yıllar içinde görüp test etmek istediler...

Çünkü Apple telefon gibi her altı ayda bir yeni sürümü ortaya çıkan bir aşının bilimsel mi yoksa ticari mi olduğundan emin olamadılar...

★★★

Biraz daha bekleyelim dediler...

★★★

Eeee...

Ne demişti Gaye Usluer Hocamız...

Pandeminin hikayesi sonradan yazılır...

★★★

Biz de hikayenin sonunu bekleyelim...