Korkusuz
Can Ataklı

Ne güzel bir ağabeydin Bekir Coşkun

ÜZÜLDÜM

Ne güzel bir ağabeydin Bekir Coşkun


Mesleğe 1976 yılının başında Vatan gazetesinde başlamıştım.

Gazetenin sahibi Numan Esin, 12 Mart döneminde hapse atılmış, hakkında ömür boyu hapis istenmiş, çok çile çektirilmiş bir isimdi.

Aslında 27 Mayıs’ın yani askeri müdahalenin en genç subayı idi.

Vatan, “12 Mart’lara karşı Vatan 12 Mart’ta çıkıyor” sloganı ile 1976’nın 12 Mart’ında yayım hayatına başladı.

İşte ben de ilk orada tanıdım gazeteciliği.

Sol bir gazeteydi Vatan, o yılların “fraksiyon çatışması” içinde çok yıprandı ve tam 2 yıl sonra yine 12 Mart’ta kapandı.

22 yaşında marjinal bir gazetenin işsiz kalan gazetecisiydim.

Adeta bir mucize oldu, Vatan’da sevgisini esirgemeyen Olcay Girgiç, Günaydın’dan Melih Aşık’ı aradı, o da gazetenin sahibi Haldun Simavi’nin en güvendiği isim Vahit Çelikbaş’a söylemiş, o da Rahmi Turan’la konuşmuş ve ben Günaydın’da çalışmaya başladım.

Tam 42 yıl önce.

Bekir Coşkun o tarihte Günaydın’ın Ankara bürosundaydı ve günlük yazılar yazıyordu.

İşte tam 42 yıl önce tanıdım sevgili Bekir Ağabeyi.

1982’de askerliğimi Ankara’da yaparken, Bekir Ağabey Ankara temsilcisi olmuştu ve çok daha yakınlaştık.

Bana yaptığı yardımları anlatamam.

Gazeteciliğin, özellikle siyasi gazeteciliğin, Ankara gazeteciliğinin inceliklerini öğrendim Bekir Ağabey’den.

O kadar yumuşak, o kadar samimi, o kadar yürekten davranırdı ki.

1986’da Günaydın macerası bitti, Zafer Mutlu’nun bir gece eve gelip “Artık bizimlesin” demesinin ardından Sabah’ın ikinci kuruluşunda yer aldım.

Kısa bir süre sonra Bekir Coşkun bu kez Sabah’ın Ankara temsilcisi oldu.

Bağlantımız, yeni görevlerimiz gereği çok daha sıklaştı.

Haberlerin başında biri olarak Bekir Ağabey’in İstanbul’da sesiydim aynı zamanda.

Haberleri kuyumcu titizliği ile seçip gönderir, en küçük bir yanlışlıkta “Aman Can, başımı derde soktun yine” diye şakayla karışık serzenişte bulunur, Ankara büronun haberlerinin manşet olmasıyla keyiflenir, her şeyi unuturdu.

Tabii yazıları müthişti.

Kısacık cümlelerle hatta birer kelimelik satırlarla yazı yazmanın mucidiydi. Ama öyle bir espriyle, öyle bir incelikle oturturdu ki.

83-93 arası iktidarda olan Turgut Özal’ın “en çok okuduğu ama en kızdığı” yazardı.

Sonra Demirel, Çiller, Erbakan, Yılmaz, Ecevit.

Hiçbiri önünde eğilmedi. Gazetecilik ruhu nasıl davranmasını söylüyorsa öyle yaptı. Kıyasıya eleştirdi, doğru bildiğini yazdı, mahkemelere verildi ama hiç kimse hakkında tek kelime olumsuz bir söz söyleyemedi.

Ardından 18 yıllık AKP ve Erdoğan dönemi geldi.

Yine eğilip bükülmedi Bekir Ağabey.

Baskılara, korkutmalara, Erdoğan’ın kürsülerden kendisine parmak sallayarak hedef göstermesine aldırmadı, inandığını hep yazdı.

Ama hastalık başka.

Ona çok direndi.

Tıpkı gazeteciliğin gereği nasıl eğilip bükülmemek, kalemini kırmamaksa, hastalığa karşı da eğilip bükülmedi, dik durdu, ama bir yere kadar.

Son güne kadar yazdı.

Bekir Ağabeysiz hayat artık daha tatsız.

BUNU YAZMAK GEREK

Bekir Coşkun anısına


Bekir Coşkun’un ölümü; sevenleri kadar, eleştirdiği, yanlışlarını korkmadan yüzlerine vurduğu kişileri bile üzdü.

Bugünkü iktidar zihniyeti elbette Bekir Coşkun’un yazılarından hiç hazzetmiyordu.

Erdoğan ve yandaş tetikçileri, kim bilir kaç kere Bekir Coşkun’u hedef göstermekten çekinmedi.

Ama o hiç aldırmadı bile, inandığını yazmaya devam etti.

Dün sabah WhatsApp’daki bir arkadaş grubumuzda Bekir Coşkun’un yazılarından biri paylaşıldı.

İlk yayınlandığında da okuyup çok etkilendiğim bu yazıyı, Bekir Ağabey’e bir saygı duruşu olarak yeniden yayınlamak ve sizlerle paylaşmak istedim:



 

Ona ‘Cumhurbaşkanı’ denmez!..

Ben ettiği yemini tutmayan insanları sevmem...

Söz sözdür...

Erkek adam ya da kadın kişi...

Hiç fark etmez...

★★★

Ben hoşgörüsü olmayan insanları sevmem...

Hoşgörü barışın penceresidir..

Kapı kilitliyse, girip çıkarsın...

Hoşgörün yoksa barış marış işlemez...

★★★

Ben kin tutan insanı sevmem...

Kin, insanın içinde uyuyan canavardır...

Asla ölmez, yerli yersiz uyanır...

Kin varsa, ne zaman canavara yem olursun bilinmez...

★★★

Ben laik olmayan insanları sevmem...

Laiklik; inanç gibi yüce ve tertemiz bir duygunun siyasette kullanılmasını, kötü emellere alet edilmesini, çıkarlara maske yapılmasını önleyen sistemin adıdır...

Din değildir...

Ama en çok bilinçli, samimi Müslümanların sarılması gerekir...

Çünkü din, siyasetçinin elinde bir çıkar tezgahına dönmüşse, önce imam gibi din adamlarının laikliği savunması beklenir...

Din kir götürmez...

★★★

Ben çağdaş yaşamı sevmeyenleri sevmem...

Gidip dünyanın her yerinde yaşamayı öğrenmeli inci tanesi gibi çocuklarımız...

Kız, erkek fark etmez...

Bir İngiliz, bir Fransız, bir İtalyan, bir Rus, bir Amerikalı kadar modern... Özgür ve bilinçli, başı dimdik... Hurafelerden ve bağnazlıktan uzak.. Orta Çağ yaşamından kurtulmuş... Çağdaş dünyanın alnı açık birer bireyi olarak...

Çağdaşlıktan zarar gelmez...

★★★

Ben hukuksuz insanları sevmem...

14 yaşında, polisi görünce altını ıslatan çocuk dahi mahkemeye çıkarılıp hesap sorulurken... Büyük siyasi yolsuzluk ve vurgunların örtbas edilmesini kimse içine sindiremez...

Ve hukuk sadece ağzını açanı yakalıyorsa...

İstemez...

★★★

Ben Atatürk’ü sevmeyenleri de sevmem...

O bir insan değildir bizler için... Bir ilkedir, bir idealdir, bir rejimdir, bir ülkedir, özgürlüktür, bağımsızlıktır, medeniyettir...

Biz hepsine birden “Atatürk” deriz...

Bu yüzden dilimizden düşmez...

★★★

Ee ne kaldı geriye...

Lafı kıvırmadan söyleyeyim; Türkiye paramparça oldu... Meclis’ten sokaklara kadar, her yerde çatışma var... Sen de bir “partinin cumhurbaşkanı” olmayı seçtiğine göre...

Böylesine “Cumhurbaşkanı” denmez...

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Kıbrıs’ta seçim sonucu şaşırtmadı


Kimi araştırma kuruluşları Kıbrıs’ta ikinci tur için yaptıkları kamuoyu araştırmalarında Mustafa Akıncı’nın kazanacağını ileri sürmüşlerdi.

Araştırmaları mutlaka doğrudur.

Ama göremedikleri, Akıncı’nın ne olursa olsun seçimi kaybedeceği gerçeği idi. Çünkü Türkiye’deki AKP iktidarı, Ersin Tatar’dan yanaydı ve kazanmasını sağlayacaktı.

8 Ekim’de bu köşede durumu size de sunmuş ve “AKP Genel Başkanı, bu seçimlerde Ersin Tatar’ın seçilmesini istiyor. Daha doğrusu bu karar çoktan verildi. Kıbrıs’ta herkes yeni cumhurbaşkanının Ersin Tatar olacağından haberdar” demiştim.

Kıbrıs’ta seçim öncesi pek çok oyun oynandığı, bazı seçmenlere ciddi maddi destekler verildiği ve hatta seçimlerde de bazı hileler yapıldığı çok konuşuluyor.

Ama fark etmez.

Tatar kazanacaktı, kazandı.

Gerisi laftır.

KOMİK

Bu kadarını da hiç görmemiştim


Tayyip Erdoğan’la ilgili bir karikatürü sosyal medya hesabından paylaşan Serhat Yıldırım isimli genç hakkına soruşturma açılmış.

Karikatür Gırgır dergisinde yayımlanmış.

Ama ne zaman?

Bundan 6 yıl önce, Mart 2014’te.

Yayınlandığı tarihte bu karikatürle ilgili dava açılmış mı?

Bilemiyorum, belki açılmıştır belki de açılmamıştır.

Çünkü geriye doğru baktığımda bununla ilgili haber bulamadım.

Ama 6 yıl sonra karikatürü paylaşan Serhat Yıldırım suç duyurusunda bulunulmuş. Yıldırım, savcılıkta ifade verirken, “Artık gülmemize bile tahammülleri yok” demiş.

Haberi cumartesi günü sosyal medyada gördüm.

Ama haberi yapanların hiçbiri karikatürü yayınlamaya cesaret edememiş.

Sadece bir haber sitesi karikatürün bir kısmını koymuş sayfasına, oradan da tam olarak ne olduğu anlaşılmıyor.

Ne, ben mi koymalıymışım.

Pışııık, alnımda enayi mi yazıyor?

OKURDAN MESAJ

Öğrenci kredi borçları faizleri silinmeli


Son zamanlarda Kredi ve Yurtlar Kurumu’ndan kredi alan ama bunu geri ödeyemeyenlere giden icra memurları ile ilgili haberlerin sayısı arttı.

Zamanında aldığı krediyi ödeyen, ama şimdiki öğrencilerin durumuna çok üzülen bir okurumdan aldığım mesajı sizlerle paylaşmak istiyorum;

Kredi ve Yurtlar Kurumu, devletin fırsat eşitliği yaratıp fakir öğrencilere okula gittikleri sürece borç (kredi) verir.

Ben yıllar önce çalışarak okumama rağmen, ihtiyacım olduğu için bu krediden yararlandım.

O zamanlar kredi borçlarının bir kısım faizini devlet sübvanse ediyordu, okul bitince bir iki ayda kolaylıkla ödedim.

Sizden bu konudaki ricam, kredi borçlarının faizlerinin düşürülmesi konusunda bir yazı yazmanız çünkü bu insanlar ihtiyaçları olduğu için kredi aldılar. Bugün işsizler ve borçları tefeci faizi oranında artıp ödenemez hale geliyor, insanlar daha mutsuz oluyorlar.

Yandaş müteahhitlerin milyarlarca lira vergi borçları silinebiliyorsa okuyup iş bulamamış bu insanlardan faiz alınmayabilir, anapara uzun bir sürede taksitler halinde ödenebilir, bu insanlar borçtan kurtulur.

İnsanlar bu kredileri lüks bir şey almak için almadılar, kitap defter aldılar, bilgisayar aldılar başka ihtiyaçlarını aldılar.