Korkusuz
Memduh Bayraktaroğlu

Ne güzel abimizdin sen

Benim kuşağımdan olup da Ahmet Muhip Dranas’ın “Fahriye abla” şiirini bilmeyen yoktur...

Şair, şiirin bir yerinde şöyle der:

“Ne güzel komşumuzdun sen, Fahriye abla!..”.






Yaşarken bile adı geçtiğinde...

Cüneyt Arkın için:

“Ne güzel abimizdin sen Cüneyt abi” derdim...

Arkadaşlarımız beni uyarırlardı:

“Adam aslan gibi be...”.

Bunun üzerine:

“Biliyorum be ya, ama böyle söylemek hoşuma gidiyor çünkü artık o günlerin Cüneyt abisi yok” diye savunurdum kendimi...



Cüneyt abiyi ilk defa ve çok yakından Kırklareli’nde gördüm...

Yıl 1965 olmalı...

İlk eşi Güler (Mocan) Hanım, şehrimizde sağlık ocağı hekimiydi...

Ufak tefek ve çok güzel bir hanımefendiydi...

Cüneyt abi o yıl Hıdırellez günü eşini ziyarete gelmişti...

Bizim gibi çıplak ayaklarıyla...

Derede yürüyordu...



 



“Gurbet Kuşları” isimli filmi (Sanırım) yeni izlemiştim...

Anadolu’dan İstanbul’a göçen bir ailenin büyük şehirde yaşadığı dramı anlatıyordu film...

Harika bir filmdi...

Muhteşem bir kadro içinde:

Cüneyt abi de vardı...



Ve aradan kaç yıl geçerse geçsin o benim için hep:

“Cüneyt abi” idi...

Cüneyt abiliğinin nereden geldiğini kısaca anlatayım...



(Sanırım) 1972 yılı kışıydı...

Gündüz, Altılar sanayii A.Ş.’de (PDK), çalışıyor...

Akşam, İ.İ.T.İ. Akademisinde (Benim için ise Sultanahmet İktisadi Ticari İlimler) derslere giriyor...

Geceleri ise:

Şişli Düğün Salonu Gölgeler Orkestrası’nda dans müziği şarkıları söylüyordum...



Güvenir, Kıvanç ve Güvenç Kurtar kardeşler, en yakın arkadaşlarımdı (Halen de öyledirler) ve bu üç Kardeş sık sık:

Taksim Sıraselviler’deki Kulüp 12’ye takılırlardı...

Hafta sonları gece işim bittikten sonra ben de onlara katılırdım...



İlerleyen yıllarda ülkenin en ünlü ve en başarılı gece kulübü unvanını alacak olan Günay restoranın kurucu sahibi Günay Tuncel (Merhum):

Kulübün müdiresi Madam Renata’nın yardımcısı ve...

Kurtar kardeşlerin çok sevip saygı duydukları bir ağabeyleriydi...

Ben de Günay merhumu orada tanıdım...



 



Cüneyt Arkın ile bir gece:

Kulüp 12’de tanıştık...

Çok havalıydı (Henüz 35 yaşında olmalı...).

Ama...

Çok da mütevazıydı...

Ve o ilk tanıştığımız gece...

Birkaç kez “Cüneyt Bey” dedikten sonra:

“Cüneyt abi” olmuştu...



Ve yıllar yılları kovaladı...

Şimdi artık onun için:

“Di’li geçmiş zaman” kullandığımda...

Hiç kimse beni:

“Aslan gibi adam be” diye uyarmayacak...



Ne güzel abimizdin sen Cüneyt abi...

Allah, mekanını cennet eylesin inşallah...

Ve...

Gerçekten “halkın sanatçısı” olmakta kararlı olan her genç...

Senin izinden yürüsün...

Altı kurtarmaz...


Ekonomide istikrarı sağlamak için...

Faizleri yükseltmek:

Çözüm mü?..





Zamanında yükseltilseydi eğer:

Çözümdü...

Ama...

Bugün için (Bence) çözüm olmaktan çıktı...

Çünkü...



Döviz kurlarının ve fiyat artışlarının önüne geçilebilmesi için...

Faizlerin kaç puan arttırılması gerektiğini...

Gerçekten bilen biri olduğunu:

Sanmıyorum...



Bilenler de (Büyük ihtimalle...).

Benim aklımdan geçeni söyleyeceklerdir:

“En az 60 puan (6000 baz...)”.



“Yok artık daha neler” dediğiniz duyar gibiyim...

Ama (Bence):

Altı kurtarmaz...



Canlarım:

Zamanında alınmayan her tedbir:

Ölümcüldür...



En başında itiraf edilip düzeltilmeyen her hata:

Sonunda çok büyük bir suçla:

Sonuçlanır...

Bakınız: 1989 yılı yapımı “Suçlar ve Kabahatler” filmi:

Senaryo, yönetmen ve oyuncu:

Woody Allen...

Enseyi karartmayın...


Ülkenin cumhurbaşkanının eşi hanımefendi köşkte bir fare görür...

Eşine:

“Bu fare yakalanıp imha edilmediği sürece ben bu köşkte kalmam” der...

Cumhurbaşkanı, içişleri bakanını çağırır...

Durumu anlatır...

Yazlık köşke geçeceklerini söyler...

Ve...

Hanımefendinin gördüğü farenin derhal yakalanarak imha edilmesini emreder...

Bir süre sonra içişleri bakanı el pençe divan cumhurbaşkanının huzuruna gelir...

Yüzünde Nebati gülücükleri vardır...

“Tamam sayın cumhurbaşkanım” der, “fareyi imha ettik...”.

“Bravo... nasıl başardınız?..”.

“Köşkü yaktık efendim... Fare de yandı...”.



Enseyi karartmayın...

Yakındır...

Erdoğan-Nebati ikilisi halkımızı:

“Hayat pahalılığı” isimli fareden kurtaracak...

E, hani yerli ve milli idi


Haber geçenlerde SÖZCÜ’de, Veli Toprak imzasıyla yayımlandı...

Sakarya’da üretimi planlanan...

Erdoğan’ın “Yerli ve Milli” olduğunu iddia ettiği...

“2019 yılı başında seri üretime başlanacak” diye müjdelediği...

Altay Tankları...

Aradan geçen üç yıla rağmen...

Ve halen...

Ortada yok...



TBMM KİT Komisyonunda...

Milli Savunma Bakan Yardımcısı Muhsin Dere’ye:

“Altay tankları nerede? Neden halen üretilmiyor” diye sorulduğunda...

“Almanlar motor ve transmisyonu vermedi. Şu an elimizde motor ve transmisyon yok onun için üretilemiyor” cevabını vermiş...



Bi güldüm...

Bi güldüm...

E, hani “yerli ve milli” idi?..

Dünün tweeti


CEM TOKER

@tokcem

Coğrafya kader değildir...

Yanı başımızda Gürcistan halkı Avrupa Birliği üyelik adaylığı vermedi diye sokağa dökülüyor.

Üyelik adaylığı almış Türkiye’nin, sağcısı, solcusu Batıya düşman edilmiş halkı üyelik müzakerelerinin dondurulmasından şikayetçi değil...

Sonra ekmek 4 TL mi, 5 mi?