Korkusuz
Ümit Zileli

“NATO’ya hoş geldiniz dostlar!”

Duyduğum zaman en ufak şaşkınlık yaşamadım valla!

Kalıbımı basarım, NATO ülkesi ülkeler de şaşırmadı hatta ABD Başkanı Biden, NATO Genel Sekreteri Stoltenberg başta olmak üzere “deve dişi” benzetmesiyle anılan ülkeler bıyık altından gülmüşlerdir, yalnız kaldıklarında ise kahkahayı basmışlardır zannımca!

Niçin gülmesinler ki; Türkiye’yi yöneten kadronun esip gürlemeyi pek sevdiğini ancak bir türlü “yağamadığını” gayet iyi biliyorlar!

Konu İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üye olması... Türkiye gayet haklı bir gerekçeyle bu iki üyeliğe karşı çıkmıştı; Hem İsveç hem de Finlandiya PKK/YPG’ye kucak açmış, silah dahil her türlü yardımı yapan, Türkiye’ye ise silah ambargosu dahil her türlü pisliği reva gören iki ülkeydi!

Teröristleri ülkelerinde ağırlıyor, PKK yandaşı dernekler bu iki ülkede adeta fink atıyordu! AKP’li Cumhurbaşkanı daha başında kestirip atmıştı:

-NATO’ya asla giremezler!

Dünyanın bu resti pek ciddiye almadığını okuyor, izliyorduk ama ülkeyi “yönetenler” o kadar kesin ve tavizsiz konuşuyordu ki, o kadar olur yani!

Sonuçta NATO buluşmasında yapılan 4’lü zirve sonrası Türkiye, NATO üyeliğine başvuran iki ülkeye de yeşil ışığı yakıverdi! “Hoşgeldiniz” de demiştir artık! Ne olmuştu peki?

-Mesela her iki ülke de Türkiye’nin “olmazsa olmaz” dediği terör karşıtı yasaları parlamentolarından mı geçirdi? Hayır!

-İsveç Türkiye’nin istediği 24 teröristi iade mi etti? Hayır!

-Terörle içli dışlı dernekler mi kapatıldı? Tabii ki hayır!

Uzatmayayım; ne İsveç ne de Finlandiya Türkiye’nin istediği hiçbir şeyi yapmadı! Bütün yaptıkları, papağan gibi aynı cümleyi tekrarlamaktan ibaretti:

-Türkiye’nin kaygılarını, çekincelerini gayet iyi anlıyoruz!

İşte bu kadar! Ülkedeki yanaşma medya ise olan biteni şöyle manşete taşıdı:

-Dünya onu konuşuyor, eve zaferle dönüyor!

Ceviz kurdu!


Geçen gün telefonuma bir mesaj geldi...

Şahane bir hikaye ile “kıssadan hisse” bölümlerinden oluşuyor, bayıldım!.. Önce hikayeyi paylaşayım:

“Ceviz kurdu... Bir tür tırtıl... Gireceği kadar bir delik açıp cevizin içine girer... Cevizin içi insan beynine benzer, başlar yemeye...

-Buraya kadar normal!

Yedikçe şişmanlar, karnı büyür... Yeteri kadar yükünü tutup doyunca gitmek ister, ama girdiği delikten çıkamaz!.. Daha da kötü olanı; içi yenilince, ceviz de kurumuş ve sertleşmiştir, deliği genişletmek de artık olanaksızdır!.. Kurtçuğun delikten geçip dışarı çıkabilmek için tek çaresi vardır:

-Zayıflamayı beklemek!..

Aç kaldıkça zayıflar, sonunda eski cılız haline döner... Ve bir gün dışarı çıkar... Çıkar ama mevsim bitmiş, ortada aç ve cılız bir kurtçuk kalmıştır...

-Bir de içsiz ceviz!..”

Hikaye böyle... Pekii, hani bunun “kıssadan hissesi” diye soracaksınız tabii... Asıl bayıldığım, asıl ders alınması gereken bölüm de o zaten...

-Artık, güler misiniz yoksa ağlar mısınız bilemem!..

Semizleşenler sayesinde içi boşalan ülke!..


Aynen böyle oldu...

Yalanla, dolanla insanların beynine girdiler... Onlar semizleşip zenginleşirken, ülkenin içi boşaldı... Tam 35 bin malvarlığı yok edildi; içinde fabrikalar, limanlar, tersaneler, santraller de vardı, çocukların oynadığı parklar da...

Tarihinde ilk kez, dünyanın üç büyük kredi derecelendirme kurumu (Moddy’s, S&P, Fitch) aynı zamanda kredi notunu düşürüp, ülkeyi “riskli ülke” ilan ettiler... 30 uluslararası dev yatırımcı ülkeyi terk etti... Sokaklarında eşkıyaların dolaştığı, yargısız infazların yapıldığı, hukukun olmadığı, bebeklerin bile hapishanelere kapatıldığı, insani duyguların yitirildiği, toplumun birbirine düşman kamplara bölündüğü, kan-revan, ilkel bir ülkeye döndü o güzelim ülke...

İnsanlar devletten korkmaya başladılar... Ve dünya böyle bir ülkeyi dışladı... AB hayali bitti, ABD dahi Arap ülkeleri arasına sokup terörist muamelesi çekti... En dost ülkeler iktidarın adamlarını sınır dışı etti... Sonuçta; içi boşaltılmış, dünyada dostu kalmamış, istenmeyen, kovulan, itibarsız bir memleket kaldı ortada!..

İşte; demokrasi ile girip, devleti yiyip, beyinleri kemirdikçe zenginleşip güçlenenler, şimdi girdikleri delikten çıkamıyorlar!.. Dünyanın gözünde iyice küçülüp, beş paralık bir diktatörlükle işin içinden çıkmak için çırpınıyorlar...

İşte bu, ceviz kurdunun hikayesidir!..”

Bu da hikayenin “kıssadan hissesi!”  Bence defalarca okumak, sonra da kesip aynanın köşesine iliştirmek lazım; lazım olduğunda ya da her aynaya baktığınızda gözünüze ilişmesi için...

-Israr etmeyin söylemem; o ülkeyi bulmak da sizin muhayyilenize kalsın artık!

Yakın geçmişten yaşadığımız günlere uzanan öğretici bir öykü! Bir kez daha hatırlatmak istedim... Öğretici, çünkü hiç kimsenin yaptığının yanına kar kalmayacağını anlatıyor! O zaman da ortaya şöyle bir sonuç çıkıyor.

-Herkes, yaptığının bedelini öder!