Korkusuz
Memduh Bayraktaroğlu

Merkez Bankası Atatürk'ün emriyle 1930'da anonim şirket olarak kuruldu çünkü hükümetten bağımsız çalışması isteniyordu

Dünyada merkez bankacılığının tam olarak ortaya çıkışı 1. Dünya Savaşı’ndan sonradır.

Savaştan önce bazı imtiyazlı bankalar para basabiliyor ve hatta...

Bunlar dolaşıma çıkabiliyorlardı...



Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra devletler kendi paralarını (Banknot) basmaya...

Böylece...

Kendi para politikalarını uygulamaya karar verdiler.



Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin merkez bankası kurma kararı da keza...

Mustafa Kemal Atatürk’ün; siyasi bağımsızlığımızın yanı sıra iktisadi bağımsızlığımızı da güçlendirmek hedefinden çıktı.



TBMM’de, 11 Haziran 1930 tarihinde kabul edilen bir yasa ile Merkez Bankası (Bir Anonim şirket olarak) kurulma izni çıkmış oldu...

Çünkü...

Bankanın, hükümetten bağımsız çalışması isteniyordu...



Yasa, “1715 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu” adı ile 30 Haziran 1930 tarihinde Resmî Gazetede yayımlandı.

3 Ekim 1931 tarihinde faaliyetlerine başladı...

2. DÜNYA SAVAŞI SÜRECİNDE VE 1950’DEN SONRA BANKA KİMLİĞİNİ KAYBETTİ


MB kuruluş ana sözleşmesi, banka yönetimine, siyasi iradeden bağımsız kararlar alabilmesini...

Ve aldığı kararları da yine bağımsız olarak uygulaması imkânını getiriyordu...

O nedenle yasa, banka genel müdürüne (İlk kuruluşta başkan yok genel müdür vardı) yetkilerinin yanı sıra bazı sorumluluklar da yüklüyordu...



Banka ve yönetim kurulu üyeleri siyasi irade ile uyumlu çalışarak ama...

Siyasi iradeden emir almadan...

Özerk bir kurum olarak kendilerine yüklenen görevleri yerine getirmek zorundaydılar...



Merkez Bankası Başkanı ve yönetim kurulu üyelerinin diğer sorumlulukları da şöyle idi:

Belirlenmiş, akılcı bir para politikası uygulamak...

Fiyat istikrarını korumak amacıyla:

Kamunun finansmanında...

Bütçe açıklarının kapatılmasında kendi kaynaklarını siyasi iradeye kullandırmamak...

Hazine’ye kısa vadeli avans vermemek...

Para arzını kendi kontrolü altında (Fiyat istikrarını sağlayabilme imkânını) tutmak...



1939’da başlayan 2. Dünya Savaşı sürecinde banka bu sorumluluklarının hiçbirini yerine getiremedi...

Hele 1950’den sonra...

Banka tamamen siyasetin, iktidarın emrine girdi...



27 Mayıs 1960 askeri darbesinden sonra Merkez Bankası yeniden özerkliğine kavuşsa da 1931 – 1930 arasındaki dönemi bir daha asla yakalayamadı...

Zira banka yönetiminin hesap verme zorunluluğu olmadığı için; siyasi iradenin emrinden dışarı çıkamıyordu...

MEĞER SOYADI GİBİ ÇETİN BİR KAYA İMİŞ...


Erdem Başçı’dan sonra Erdoğan, merkez bankacılığını çileden çıkardı...

Özerkliği kaldıracak bir yasa değişikliği yaptı...

Ve...

Banka’nın başına “kendi adamı” olarak kabul edilen bir akademisyeni getirdi: Murat Çetinkaya...

Sonra da...

Yeni Başkan’ı yönetip yönlendirmeye başladı...



Aslında...

Başkan’ı yöneten ve yönlendiren Erdoğan değildi...

Başkan ve üyeleri yönetip yönlendirenler; Erdoğan’ın “ekonomi dâhileri” zannederek saraya doldurduğu zekâ ve ekonomi özürlü danışmanlarıydı...



Murat Çetinkaya; Saray’da odalar işgal eden...

Bir elleri yağda bir elleri balda danışmanlardan daha akılcı ve sorumluluk sahibi olduğu için...

Kim bilir?..

Belki de soyadının gereğini yerine getirmek için...

Emir ve komutadan çıkıp kendi başına karar vermeye başlaydı...

Ve...

Görevden alındı...



Bu defa...

Hem soyadı kadar uysal...

Ve hem de İstanbul’un AKP’li son belediye başkanının kardeşi olan Murat Bey getirildi...

MURAT UYSAL DÖNEMİ MERKEZ BANKACILIĞINI ANLATACAK ÖRNEĞİM SEVİMSİZ AMA...


Anadolu Türk Müslüman geleneğinde evin kızı ailenin namusudur.

O nedenle damatlara “namus bekçisi” gözüyle bakılır...

Kayınpeder ve kayınbiraderler damada ne kadar önem verdiklerini ifade edebilmek için:

“Biz sana namusumuzu emanet ettik” derler...

[caption id="attachment_6116186" align="alignnone" width="600"] Uysal[/caption]

Merkez Bankası başkanları da milletin namus bekçisidir...

Neden?..

Ulusun milli parası kendilerine emanet edilir de ondan...



Aslında bütün milletler için aynı şeydir merkez bankası...

O nedenle başkanlar belirli bir süre için seçilir ve görevden alınamaz...



Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası başkanları da öyle idi... Bilhassa Kemal Derviş’in ekonomik reformlarından sonra MB başkanlığı anayasanın teminatı altındaydı...



Ne yazık ki mevcut iktidar zihniyeti o güzel geleneği yıktı geçti...

Artık gece yarıları merkez bankası başkanları görevden alınıyor...

Yerine bir başka emir kulu getiriliyor...



Bir başka deyişle...

Kayınpeder damadına “namusumuzu koruyamadın” deyip kızını alıyor...

Başka damada veriyor “namusunu korusun” diye...



Düşünüyorum da...

Acaba damat mı ailenin namusunu koruyamıyor?..

Yoksa...

Kayınpederi (Kızın babası) ensest suçu mu işliyor?..

BİZZAT KENDİNİ GÖREVDEN ALMALI...


Her yarattığı günah keçisini dağlara fırlatıp attıktan sonra...

Yeni günah keçileri adayları buluyor...



Oysa en doğrusu...

Ve artık mutlaka yapması gereken şu:

Önce Maliye ve Hazine Bakanı’nı...

Sonra da...

Bizzat kendini görevden almak...

KEMAL DERVİŞ’İN GETİRDİĞİ MERKEZ BANKACILIĞI İSTİKRARIN GARANTİSİYDİ ANCAK...


2001 yılında (Kemal Derviş döneminde) Merkez Bankası kanununda yapılan bir değişiklikle Başkan ve yönetim kuruluna, “hesap verme sorumluluğu” getirildi.



Görev süresi (2016) bitinceye kadar Erdem Başçı ve ondan önceki Başkan ve yönetim kurulu üyeleri belirledikleri para politikasına (Fiyat istikrarı) bağlı kaldılar...

Kamunun finansmanına destek olmadılar...

Hazine’ye avans vermediler...

[caption id="attachment_6116187" align="alignnone" width="600"] Derviş[/caption]

Nitekim 2016 yılına kadar ekonomi yönetimi ve para politikaları tavizsiz uygulandı...

Her şeye rağmen fiyat istikrarı da kurda istikrar da sağlandı...

Ya sonra...

Bir diğer yazıda...