Korkusuz
Can Ataklı

Maskeyi de becerememişlerdi aşıyı da para ile satsınlar artık

ÖNERİ

Maskeyi de becerememişlerdi aşıyı da para ile satsınlar artık


Geçen yıl bugünleri hatırlayın.

Korona tehlikesini yeni yeni anlamaya başlamıştık.

Maske takmayı “ayıp” sayıyordu henüz pek çok kişi.

İktidar ise pandemi kurallarını açıklıyor ve “maske takmanın zorunlu olduğunu” belirtiyordu.

Ne var ki, piyasada maske yoktu.

Çünkü maske üreten firmalar doğal olarak normal koşullara göre çalışıyordu. Türkiye’nin ihtiyacını karşılayabiliyorlardı ancak. Oysa maske takmak zorunlu olunca bir anda milyonlarca maskeye ihtiyaç duyulmuştu. Durum böyle olunca da maske karaborsası oluştu, iktidar güya önlem aldı ve maske satışını yasakladı, maskeleri artık kendi dağıtacaktı, üstelik bu bedava olacaktı.

Ama hatırlayın bir yıl öncesini, becerememişti. Tabii bu süre içinde kendi adamlarına maske imalathaneleri kurdurmuştu.

Sonunda maske, para ile satılmaya başlandı ve sorun da çözüldü.

Maskelerde yaşadığımız beceriksizlik şimdi de aşıda yaşanıyor.

Sağlık Bakanı diyor ki, “Çin ile aşı anlaşması yaptık ama tedarikte sorun çıkıyor. Galiba Çin önceliği kendi ülkesine verdi, bu nedenle aşı gönderemiyor.”

Buyurun bakalım.

Koskoca Çin kendi ihtiyacını hesaplayamamış da anlaşma mı yapmış yani?

Olacak iş mi?

Belli ki Çin’e aşının parasını gönderemiyorlar.

İçim çok elvermese de diyorum ki, “Nasıl geçen yıl yüzünüze gözünüze bulaştırdığınız maske işini sonunda para ile satarak çözmüştünüz, aşı konusunda da bunu yapın.”

Sağlık Bakanlığı, kontrollü biçimde “kabul edilmiş” aşıların ithaline izin versin. Nasıl maske için “Bir liradan fazla fiyata satılamaz” dendiyse, ithal edilecek bu aşıların da orijinal çıkış fiyatları üzerinden bir üst fiyat belirlesin.

İthal edilen bu aşıları, isteyen parasını vererek alsın ve aşısını yaptırsın.

Şimdi buna, “Yine parası olan mı sağlıklı olacak, yine mi fakirler alta düşecek?” diye karşı çıkanlar olabilir.

Bedava aşı zengin-fakir ayrımı gözetilmeden herkese yapılıyor.

İktidar, parayı tükettiği için aşı alamıyor. Oysa özel şirketlerin elinde kendi çaplarında aşı getirecek para var.

Aşı ithali yapılır ve parayla satılırsa en azından devletin bedava aşı yapmak zorunda olduğu varlıklı kişiler kendi paralarını ödeyerek aşılarını tamamlar. Bu parayı veremeyecek durumda olanlar için devlet aşı getirir ama bu kez daha küçük bir bütçeye gerek duyar.

Sonuçta korona testini de hastaneler bedavaya yapıyor ama arzu eden, özel hastanelerde 200 lira ile 250 lira arasında yaptırabiliyor.

O halde aşıda da bu uygulanabilir ve hatta uygulanmalı. Yoksa aşının da altından kalkamayacaklar ve iş daha kötüye gidecek.

FIKRA GİBİ

Bu korkuyla daha nereye kadar gidecekleri belli değil


Haberi Cumhuriyet’te Barış Pehlivan bulup yazmış.

İnanılır gibi değil.

Tele1’in internet sitesi haberi “Bu bir Zaytung haberi değildir” başlığı ile yayınlamış.

Zaytung haberi, eskinin komik asparagas haberi anlamına geliyor.

İçişleri Bakanlığı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında soruşturma açmış.

Hem de bir başmüfettiş görevlendirip göndermiş İstanbul’a.

Neden biliyor musunuz?

Vallahi inanmazsınız.



Yazayım:

Ekrem İmamoğlu, 2020 yılında bir etkinlik sırasında İstanbul Fatih Camii içindeki Fatih Sultan Mehmet’in türbesini de ziyaret etmiş.

Ancak işe bakın ki, İmamoğlu türbeye girerken ellerini arkasında bağlamış.

Bu da o büyük Osmanlı padişahına yapılmış bir saygısızlıkmış.

İçişleri Bakanımız, bir Osmanlı padişahına yapılan saygısızlığı hoş göremezmiş.

Bu nedenle soruşturma açılmış.

Hangi maddeye sokacaklarını bilemiyorum bu “ellerini arkadan bağlama suçunu” ama bence 20 yıldan aşağı ceza vermesinler.

Böylelikle İmamoğlu akıllanır da belki bir daha Osmanlı padişahlarına karşı ellerini arkadan bağlama saygısızlığı yapmaz.

Öyle ya; Osmanlı padişahı söz konusu olunca ellerini önden bağlayacak ve başını öne eğeceksin.

İnanmadınız değil mi?

Ben de inanmamıştım.

Ama belediye adına Murat Ongun “Cumhuriyet gazetesinde Barış Pehlivan imzalı köşe yazısında belirtilen bilgiler ne yazık ki doğrudur. Niyet okuma odaklı, izandan yoksun yeni bir soruşturma hazırlığı için başkanımızın ifadesi istenmiştir” diye tweet atınca inanmak zorunda kaldım.

Artık gitme korkusuyla iyice kafayı mı yediler ne?

Bu işin sonu pek iyi değil, bir daha söyleyeyim.

KOMİK

Turizm Bakanı’na da bu afiş yakışır


Bu afişe bakın, “ama bu sahtedir” demeyin hemen, çünkü gerçekten sahte.

Ama ne yazık ki Türkiye’nin şu anki durumunu gösteriyor.

İbret verici bir durum...

Ne diyor afişte; Türkiye limitsiz. Türkler olmadan kullanılabilir.



Yalan mı?

Kendi vatandaşımıza pandemi nedeniyle ne yasaklanıyorsa turiste bu yasaklar işlemiyor.

Turistler denize girebilir ama bizim vatandaşımız giremez.

Bu duruma en uygun espriyi dün duydum: Biri Rus, biri Ukraynalı, biri Moldovyalı üç kadın, Temel’le Taksim’e çıkmışlar, polis temele 3 bin 600 lira ceza yazmış.

BUNU YAZMAK GEREK

Mağduru oynamayın Akar Paşam, gereğini yapın


Siz de benim gibi şaşırarak izliyor musunuz bazı bakanların veya önemli devlet görevlilerinin açıklamalarını?

Örneğin Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın son açıklamalarını gerçekten hayretler içinde okudum.

“Maalesef dost bildiğimiz bazı ülkeler PKK’ya füzeler verdiler. Dolayısıyla bunların her biri bizim için büyük bir tehlike, büyük bir risk” diyor Akar.

Sonra sanki anlayacakmışız gibi tuhaf ayrıntılar veriyor PKK’nın inlerinde bulunan silahlarla ilgili.

Akar, bu konuda bakın ne demiş; “Ele geçirilen malzemelere baktığımızda bunlara bu malzemeleri kimler verdi? Bunların hepsi düşünülmesi, tartışılması gereken konular. Şu ana kadar toplam 16 silah, 3 bin civarında mühimmat ele geçirildi. Özellikle bu mağaradan ele geçirilenler arasında uzaktan kumandalı 2 doçka var. Oraya Hava Kuvvetleri gidip vurduğu zaman kendilerini bir şekilde emniyete alıyorlar. Zagros dediğimiz dürbünlü, keskin nişancı silahları, Bixi, Kanas keskin nişancı tüfeği, RPG roketatar, M-16, kalaşnikoflar var. Kalaşnikofların 3’ünde susturucu var. Bomba atarlar var. Çeşitli ve ileri teknoloji muhabere sistemleri var. Şu ana kadar 200’e yakın el yapımı patlayıcı ve mayın, arkadaşlarımız tarafından etkisiz hale getirildi.”

Tamam paşam, anladığım kadarıyla mağduru oynuyorsunuz ama göreviniz mağduriyet anlatma değil, gerekeni yapma yeri değil mi?

Madem dost bildiklerimiz bu silahları veriyorlar, neden onların yakasına yapışmıyorsunuz?

Yoksa hep mağduru oynamak daha mı cazip geliyor?

YENİ ÖĞRENDİM

Lebalep cenaze ile ilgili yine Halkın Kurtuluş Partisi suç duyurusunda bulundu


Tam tahmin ettiğim gibi oldu, başta AKP Genel Başkanı olmak üzere, devletin en tepedeki isimlerinin katıldığı lebalep cenaze töreni için Halkın Kurtuluş Partisi suç duyurusunda bulundu.

HKP avukatları; İçişleri Bakanlığı’nın cenaze törenine 9 kişiye kadar bildirimde bulunabilme ve en fazla 30 kişi ile cenaze töreni yapılacağına yönelik genelgesine rağmen, Ümraniye Belediye Başkanı İsmet Yıldırım’ın babası Ahmet Galip Yıldırım’ın cenaze töreninde bu sayının katbekat aşıldığına dikkat çekerek, AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, İstanbul Valisi Ali Yerlikaya, İstanbul İl Emniyet Müdürü Zafer Aktaş, İstanbul İl Hıfzıssıhha Kurulu üyeleri hakkında İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu.

Suç duyurusunda isimleri geçen ve yetkili oldukları bilinen bu kişilerin; “adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesine aykırılık”, “1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’na ve İçişleri Bakanlığı’nın 14.04.2021 tarihli 6638 sayılı genelgesine aykırı hareket ederek görevi kötüye kullanma”, “bulaşıcı hastalıklara ilişkin tedbirlere aykırı davranma” ve “kamu görevlisinin suçu bildirmemesi” suçlarını işledikleri iddia edildi...

Savcılığa verilen dilekçede; çöpten karton toplayana, denizde tek başına yüzen vatandaşa ceza kesildiği hatırlatılarak, “Cenazede yüzlerce insana sanki suç işleme özgürlüğü varmış gibi davranılıyor, yasalar, genelgeler işletilmiyor, görmezden geliniyor, cezalar kesilmiyor. Kendilerini bütün suçları işleme özgürlüğüne sahip ayrıcalıklı insanlar olarak gören şüpheliler, adalet duygusunu incitiyorlar, kamu sağlığını tehlikeye atıyorlar” denildi.

NOT: Halkın Kurtuluş Partisi aslında Meclis’te grubu bulunan partilerin yapması gereken eylemleri yaparak, iktidarın işlediği ileri sürülen tüm suçları kayda geçiriyor.

ÇOK GÜLDÜM

Allah’ın sopası yok


Gaziantep’te pandemi yasaklarına aykırı biçimde 20 kadar Furkan Vakfı üyesi bir camiye “itikaf” amacıyla girdi.

Polis bu durumun yasaya aykırı olduğunu belirterek grubu uyarmış.

Çıkmamışlar.

Bunun üzerine camiye ayakkabılarıyla giren polis, “itikaf” yapmak isteyen Müslümanları yerlerde sürükleyerek ve yüzlerine gaz fışkırtarak dışarı çıkarmış.

Bugüne kadar İsrail polisi bile camiye postalları ile girip Müslümanlara zor kullanmadı.

Bunun Türkiye’de yaşanması da AKP iktidarına nasip oldu.

En sevdiğim sözlerden biridir; “Allah’ın sopası yok.”

Bakalım “Müslümanları camide dövdüren AKP”, bu algıyı kaç senede temizleyebilecek?