Korkusuz
Can Ataklı

Kadir Topbaş’ın ölümü, gizlenen bir gerçeği de yüzümüze vurdu

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Kadir Topbaş’ın ölümü, gizlenen bir gerçeği de yüzümüze vurdu


Görevinden alınan ama istifa ettiği açıklanan Kadir Topbaş, karlı bir İstanbul gününde toprağa verildi.

Ne tuhaftır ki, Topbaş’ın cenazesine kendisini bizzat görevden alan AKP Genel Başkanı da katıldı.

Hakkında övücü sözler söyledi.

Elbette cenazeye gelmek bir insani görevdir, birine karşı yapılan son görevdir, bu açıdan kimse Erdoğan’a bir şey söyleyemez.

Buna karşı siyasette yaşananlar da hafızalarda her daim kalacaktır, kimse geçmişi unutturamaz.

Topbaş resmen istifa etmişti.

Peki inanan var mıydı bu istifaya, daha doğrusu bir baskı olmadan istifa etmiş olacağına kim ihtimal veriyordu?

Hiç kimse.

Topbaş için iyi olan şey, gidişi Ankara’daki gibi olmadı.

“İstifa etim” dedi ve gitti. Onurunu korumayı başardı, bir süre daha gündemde kalabilmek için el etek öpme yarışına girmedi.

Topbaş’ın vefatı ile ilgili çok dikkat çekici bir nokta daha var.

İstanbul’un eski belediye başkanı, 16 Kasım 2020 günü hastaneye kaldırıldı.

Doktorlar Topbaş’ın koronaya yakalandığını açıkladılar.

Ancak geçen 14 günlük süreye rağmen Kadir Topbaş hastaneden taburcu olmadı.

Yakınları durumunun ağır olduğunu söylüyorlardı.

Çünkü korona Topbaş’ın kronik böbrek hastalığını da tetiklemişti.

Eski başkan, diyaliz makinesine bağlanmak zorunda kalıyordu.

Topbaş hastaneden hiç çıkamadı.

Önceki gün de son nefesini verdi.

Hastane ölüm raporu olarak ne bildirdi bilmiyorum ama oğlu, “Babam böbrek yetmezliğinden vefat etti” açıklaması yaptı.

Bu durumda Topbaş’ın ölümü kayıtlara “organ yetmezliği” olarak geçmiş olabilir.

Yani Topbaş’ın ölümü Türkiye’de koronadan ölenlerin sayısına bir artı daha koymamış oldu.

Oysa herkes biliyor ki, Kadir Topbaş’ın gerçek ölüm nedeni yakalandığı koronadır.

İşte Sağlık Bakanlığı’nın neredeyse bir yıldır uyguladığı “hastalığı ve ölümleri gizleme” tekniği budur.

Kalp yetmezliği, nefes darlığı, akciğer sorunu, çoklu organ yetmezliği nedeniyle hayatını kaybedenlerin önemli bir bölümü, aslında koronaya yakalandıkları için bu acı sona gidiyorlar.

Bu kişilerin çoğu muhtemelen yaşadıkları hastalık nedeniyle bir süre sonra doğal ölümü yaşayacaklardı belki ama korona bütün bu rahatsızlıkları tetikleyip ölümü hızlandırdı.

Bu tıbbi bir gerçek...

Ancak iktidar, “pandemi kuralları” uygulayarak sorumluluk almamak için bir yıla yakın süredir rakamlarla oynamayı sürdürüyor.

Hatta öyle ki, çok açık bilinen hastalıkları sayamayınca, yüzlerce kişi hakkındaki ölüm raporunu da ne olduğunu belirtmeden “bulaşıcı hastalık” başlığı altında tuttular.

Kadir Topbaş’ın ölümü aslında herkesin bildiği bu gizli bilgiyi bir kere daha ortaya çıkarmış oldu.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Bir kere de kastetmeyin, fikriniz neyse onu söyleyin


Biliyorsunuz AKP Genel Başkanı beklenmedik bir anda “Bize yakışan yeni bir anayasa yapmaktır, bundan önce hep askerler anayasa yaptı, artık biz de yapmalıyız” dedi.

Tabii talimat saraydan gelince o ana kadar aklına bırakın yeni anayasayı, anayasaya uymak bile gelmeyen ne kadar zevat varsa ortaya döküldü ve “Tabii tabii yeni bir anayasa yapmak yakışır bize” demeye başladı.

Bunlardan, AKP’ye Fetullah Gülen cemaati kontenjanından alınan ve özellikle Ergenekon-Balyoz kumpasları sırasında sahaya sürülen Cahit Özkan, “Yeniden kuruluş anayasası yapacağız” diyerek en ön saflara attı kendini.

Doğal olarak bu sözler tepki yarattı.

Öyle ya, “Yeniden kuruluş anayasası” yeni bir devlet anlamına gelir.

Cahit Özkan “İşimizi bozma” diyerek azar işitmiş olmalı ki, hemen bir açıklama yaparak “Öyle demek istemedim” dedi.

Bu tipler nedense tornadan çıkmış gibi hep aynıdır.

Laflarının arkasında duramazlar.

Ya lafları çarpıtılmıştır, ya maksadını aşmıştır, ya da kastettikleri anlaşılmamıştır.

Cahit Özkan da “ne kastettiği” açıklıyor ve “100 yıl önce dünyanın en güçlü devletlerine karşı istiklal ve istikbal için milletçe topyekun bir mücadele verildiğini, mücadele sonucunda ‘Cumhuriyet’le taçlandırılan yeni Türkiye’nin kurulduğunu” söylüyor.

Ama maalesefmiş “100 yıllık bir çınar olan Cumhuriyetimiz, darbe ve vesayet girişimleriyle kuruluş ve kurtuluş değerlerinden, o maddi ve manevi değerlerden uzaklaştırılmışmış”, bu nedenle kuruluş sözünü etmiş.

İyi de millet mecbur mu sizin her söylediğinizden “neyi kastettiğinizi” anlamaya?

Tabii işin aslının öyle olmadığını da herkes biliyor.

Sustuğuna bakmayın siz milletin bu kadar.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

650 bin Biontech aşısı kime kullanılacak?


Aşılama nasıl gidiyor, pek belli değil.

İktidar medyasına göre zannedersiniz ki şu anda bütün Türkiye aşılanıyor.

Oysa hepsi zaten 6 milyon aşı var.

Yapılan kötü değil elbette, sadece abartmanın alemi yok, onu belirtmek istiyorum.

Örneğin Hollanda’da bir televizyon kanalı aşılamada örnek olarak Türkiye’yi göstermiş.

Türkiye’de yaşlıların evlerine kadar gidildiğini, Hollanda’da bunun olmadığını söylemişler.

Güzel, kimsenin itirazı olamaz buna tabii de sonuçta Hollanda’da ne kadar aşı yapıldıysa Türkiye’de yapılan aşı da o kadar aslında.

Aşıların güvenliğinin sağlanması ve ardından her ülkenin bu aşıları kendileri üretmeye başlayana kadar da bu sıkıntı sürecek.

Şu sıralar Çin’den partiler halinde gelen aşılar yapılıyor millete.

Artık 65 yaş sınırına da randevu verilmeye başlanmış.

Ancak dinlediğim birkaç kişi, randevuyu çok zor aldıklarını, alanlardan bazıları da gittiklerinde henüz aşı olmadığının söylendiğini anlattılar.

Bu arada Sağlık Bakanı da Çin aşısına ilaveten 650 bin Biontech aşısının geleceğini söyledi.

İkiye bölersek demek ki bu aşıdan 325 bin kişi yararlanacak?

İyi de bunlar kim olacak?

Aşı yapılırken kişilere hangi aşının kullanıldığı söyleniyor mu?

Tesadüf uygulaması ile Biontech aşıları diğerleri arasına karıştırılacak mı, yoksa bu aşı önceden belirlenen kişilere mi yapılacak?

ÇOK GÜLDÜM

Küçük bir hafta başı fıkrası


Hep pazar fıkrası olacak değil ya.

Bu da hafta başı fıkrası.

Polis gece 02.00 de bir arabayı durdurmuş.

Sürücü zilzurna sarhoş...

Polis, “Hayrola bu saatte böyle nereye gidiyorsun?” diye sormuş bir yandan da alkol cihazını adamın dudaklarına doğru götürürken.

Adam, “İçkinin zararları ve aile hayatına etkileri konusunda bir vaaz dinlemeye gidiyorum” cevabını vermiş dili damağına dolanarak.

Polis hayretle sormuş; “Bu saatte böyle bir vaazı kim verebilir ki”?

Adam çok veciz bir cevap vermiş; “Hiiiç, kim olacak, karım tabii...”

ÜZÜLDÜM

Terör örgütleri elinde daha kaç vatandaşımız rehin tutuluyor?


Terörle mücadele kapsamında Irak sınırları içindeki Gara’da yapılan operasyonlarda PKK’ya çok ağır kayıplar verdirildi belki ama ne yazık ki korkunç bir vahşetle de karşılaştık.

Bir mağarada 13 Türk vatandaşı öldürülmüş olarak bulundu.

Bu vatandaşlarımızın geçtiğimiz yıllarda kaçırılan kişiler olduğunu açıklandı.

Vahşice şehit edilen bu yurttaşlarımız 2015 ve 2016 yıllarında kaçırılmışlar ve o zamandan bu yana teröristlerin elinde tutuluyorlar.

Bu arada 2017 yılında kaçırılan iki MİT mensubu da şehitler arasında.

Ancak insan ister istemez şunu merak ediyor;

PKK ya da başka terör örgütlerinin elinde rehin tutulan başka Türk vatandaşları da var mı?

Varsa bunlar topluca aynı yerde mi barındırılıyorlar?

Son operasyon sırasında şehit edilen ve 6-7 yıldır terör örgütünün elinde tutulan vatandaşlarımız neden topluca aynı mağaraya getirilmişlerdi?

Operasyonlar başladığı tarihte, rehin vatandaşlarımızın aynı yerde topluca tutulduğu biliniyor muydu?

Yaşanılan çok acı bir olaydır.

Ama ne olursa olsun tüm gerçeği hem halkın hem de şehit yakınlarının bilmesi gerekir.