AA-İstanbul 3. İdare Mahkemesi İstanbul Valiliği'nin, Saraçhane protestolarının başladığı 19-23 Mart tarihleri arasında kentte uygulanan toplantı, gösteri ve basın açıklaması yasaklamasını hukuka aykırı bularak iptal etti.
İptal kararını değerlendiren İstanbul Barosu Genel Sekreteri avukat Ezgi Şahin Yalvarıcı, “Söz konusu yasaklama kararında, hukuken son derece dikkat çekici bir şekilde, mevzuatta bulunmayan bir maddeye atıf yapılmıştır. Kararın, Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun '15/H maddesine' dayandırıldığı ifade edilmiştir. Oysa yürürlükteki mevzuatta böyle bir madde bulunmamaktadır... Hukuken var olmayan bir maddeye dayanılarak, il genelinde yetki aşımıyla alınan bir yasaklama kararı nedeniyle yüzlerce kişi mağdur edilmiştir. Bu kararın iptaliyle birlikte, bu karara dayanılarak yapılan tüm işlemlerin de hukuka aykırı olduğu açıktır. Devam eden yargılamaların, bu iptal kararı dikkate alınarak derhal sona erdirilmesi gerekmektedir” dedi.
18 Mart'ta İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı ve CHP’nin Cumhurbaşkanı Adayı Ekrem İmamoğlu'nun üniversite diploması iptal edilmiş, 19 Mart'ta gözaltına alınmış ve 23 Mart'ta tutuklanmıştı. Bu tarihlerde, Saraçhane başta olmak üzere İstanbul'un pek çok noktasında protesto eylemi düzenlenmişti. Protestolarda yüzlerce öğrenci ve genç gözaltına alınmış, bir çoğu ise tutuklanmıştı. Tutuklananların bazıları hem emniyette hem cezaevinde işkence ve kötü müdahale şikayetinde bulunmuştu. İstanbul Valiliği'nin 19-23 Mart tarihleri arası için çok sayıda cadde ve sokağı ulaşıma kapatıp, gösteri ve eylem yasağı getirmesi ile ilgili idare mahkemesinde açılan davada karar çıktı.
İstanbul Barosu'nun başvurusu ve takibi üzerine İstanbul 3. İdare Mahkemesi, Valiliğin yasaklama kararının hukuksuz olduğunu belirterek kararı iptal etti. Kararın gerekçesinde ise şu ifadeler yer aldı:
"YASAKLAMA KARARININ DAYANAĞI OLARAK KABULÜ MÜMKÜN DEĞİLDİR"
"Kanun koyucu anılan düzenlemede bir toplantıya, toplantı ve gösteri yürüyüşüne müdahalede konu, kişi, yer ve zaman bakımından belirlenen sınırlamaların çerçevesini ortaya koymuştur. Buna göre Valiliğin yasaklama şeklindeki müdahalesinin belirli yerlerde ve saatlerde olabileceği düzenlenmiştir. Bu doğrultuda somut olaydaki kuralın Valiliğin il genelini kapsayan dört günlük yasaklama kararının dayanağı olarak kabulü mümkün değildir."
Konuya ilişkin açıklamalarda bulunan İstanbul Barosu Genel Sekreteri avukat Ezgi Şahin Yalvarıcı, şunları söyledi:
“Bilindiği üzere İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 19 Mart tarihinde bir açıklama yapmış; iki ayrı soruşturma kapsamında, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun da aralarında bulunduğu 105 kişi hakkında gözaltı kararı verildiğini kamuoyuna duyurmuştur. Bu açıklamanın hemen ardından İstanbul Valiliği tarafından internet sitesi ve sosyal medya hesapları üzerinden toplantı, gösteri ve basın açıklamalarına ilişkin bir yasaklama kararı ilan edilmiştir.
“MEVZUATTA BULUNMAYAN BİR MADDEYE ATIF YAPILDI”
Söz konusu yasaklama kararında, hukuken son derece dikkat çekici bir şekilde, mevzuatta bulunmayan bir maddeye atıf yapılmıştır. Kararın, Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun '15/H maddesine' dayandırıldığı ifade edilmiştir. Oysa yürürlükteki mevzuatta böyle bir madde bulunmamaktadır. Dolayısıyla daha en başta, yasaklama kararının hukuki dayanağının olmadığı açıkça ortaya çıkmıştır.
Bu hukuki dayanaktan yoksun karar ile İstanbul genelinde dört gün süreyle, herhangi bir ölçülülük ve sınırlılık gözetilmeksizin tüm basın açıklamaları, toplantılar ve gösteri yürüyüşleri yasaklanmıştır. Yasak yalnızca kağıt üzerinde kalmamış; metro seferlerinin durdurulması, otobüs hatlarının iptal edilmesi, ana arterlerin kapatılması gibi uygulamalarla kent yaşamı adeta felç edilmiştir.
İstanbul Barosu olarak bizler, bu açık hukuka aykırılık karşısında söz konusu idari işlemin iptali istemiyle İstanbul 3. İdare Mahkemesi’nde dava açtık. Davada, valilik kararının hem hukuken yok hükmünde olduğunu hem de temel hak ve özgürlüklere ağır bir müdahale teşkil ettiğini ileri sürdük. Aynı zamanda yürütmenin durdurulması talebinde bulunduk; zira bu hukuksuzluğun derhal durdurulması gerekiyordu. Ancak mahkeme, yürütmenin durdurulması talebini değerlendirmeden önce valiliğin savunmasının alınmasına karar verdi ve süreç fiilen 26 Mart tarihine kadar uzatıldı.
Bu süre zarfında İstanbul Barosu, tüm hak temelli merkezleriyle birlikte sahada aktif olarak yer aldı. Gözaltı merkezlerinde, emniyet birimlerinde, çocuk şubelerinde ve adliyelerde hem meslektaşlarımızın görevlerini güvenli şekilde yerine getirebilmesi hem de yurttaşların haklarının korunması için yoğun çaba sarf edildi. Çocuk Hakları Merkezi, İnsan Hakları Merkezi, Kadın Hakları Merkezi ve Avukat Hakları Merkezi tarafından ayrıntılı raporlar hazırlanarak kamuoyuyla paylaşıldı.
“BARO YÖNETİMİ DEFALARCA SERT GİRİŞİMLERDE BULUNMAK ZORUNDA KALMIŞTIR”
Uygulamada, yasaklama kararının amacının yalnızca kamu düzenini sağlamak olmadığı; temel hak ve özgürlüklerin fiilen askıya alındığı açıkça görülmüştür. Avukatlar müvekkillerine erişememiş, Vatan Emniyet Müdürlüğü’nde tutulan kişilere ulaşmak için Baro yönetimi defalarca sert girişimlerde bulunmak zorunda kalmıştır. Gözlemciler görevlendirilmiş, 24 saat esasına göre nezarethanelerde nöbet tutulmuştur.
Bu süreçte çocuklarla yetişkinlerin aynı alanlarda tutulması gibi kabul edilemez uygulamalar tespit edilmiş; kaba dayak, cinsel taciz ve cinsel saldırı iddiaları gündeme gelmiş ve gerekli suç duyuruları yapılmıştır. Avukatların dosyalara erişiminin engellenmesi nedeniyle, gözaltındaki yurttaşlar etkin hukuki yardımdan yararlanamamıştır. Adliye fiilen kapatılmış, avukatların çalışma alanları hukuka aykırı şekilde engellenmiştir.
“EN AZ 26 ÇOCUK GÖZALTINA ALINDI”
Tespit edebildiğimiz kadarıyla, en az 26 çocuk gözaltına alınmıştır. Bunların ikisi kız, 24’ü erkek çocuğudur. Kelepçe takılması ve tıbbi muayene sırasında kolluk görevlilerinin hazır bulunması gibi ciddi hak ihlalleri tarafımıza bildirilmiştir. Yine İstanbul Barosu’nun tespit edebildiği kişi sayısı en az 852’dir. Bu sayı yalnızca İstanbul içindir ve ev baskınları ile sosyal medya paylaşımları nedeniyle yapılan gözaltılar nedeniyle kesin rakamın daha yüksek olduğu değerlendirilmektedir. Gözaltına alınanlar arasında 15 avukat da bulunmaktadır.
"295 KİŞİ, BU HUKUKA AYKIRI YASAKLAMA KARARINA DAYANILARAK TUTUKLANMIŞTIR"
Toplamda 295 kişi, bu hukuka aykırı yasaklama kararına dayanılarak tutuklanmıştır. Bu kişiler, dayanağı olmayan bir idari işlem nedeniyle özgürlüklerinden mahrum bırakılmıştır. 14 ayrı dosya kapsamında yargılamalar yapılmış, bugün itibarıyla tutuklu kimse kalmamıştır. Yargılamaların tamamı 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet iddiasına dayanmaktadır. Bazı dosyalarda ise slogan ve pankartlar gerekçe gösterilerek Cumhurbaşkanı’na hakaret suçlaması yöneltilmiştir.
Sonuç olarak, hukuken var olmayan bir maddeye dayanılarak, il genelinde yetki aşımıyla alınan bir yasaklama kararı nedeniyle yüzlerce kişi mağdur edilmiştir. Bu kararın iptaliyle birlikte, bu karara dayanılarak yapılan tüm işlemlerin de hukuka aykırı olduğu açıktır. Devam eden yargılamaların, bu iptal kararı dikkate alınarak derhal sona erdirilmesi gerekmektedir.
“BİR HUKUK DEVLETİNDE HUKUKA AYKIRILIKTA ISRAR EDİLEMEZ”
İstanbul Barosu olarak bizler, yurttaşların insan haklarını savunmakla yükümlüyüz. Daha önce benzer idari işlemlere karşı açtığımız davalarda olduğu gibi —örneğin 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü’nde Beyoğlu’nda ilan edilen yasak kararının iptali davasında— hukukun üstünlüğünü savunmaya devam edeceğiz. Bir hukuk devletinde hukuka aykırılıkta ısrar edilemez. Devletin tüm organları anayasa ve yasalarla bağlıdır.
Bu nedenle idareyi, anayasa, ulusal mevzuat ve uluslararası insan hakları sözleşmelerine uygun davranmaya davet ediyoruz.”