Korkusuz
Ümit Zileli

İslam’da ruhban sınıfı var mıdır efendiler?..

Türkiye, çok uzun zamandır bir “trajediler” ülkesi, ne yazık ki!

Daha iyi anlaşılması için “cennet gibi bir ülkede cehennemi yaşayanlar ülkesi” de diyebilirdim! Aklınıza gelebilecek her alanda, Tanrı’nın bir tek günü huzur içinde, küçük mutluluklar tadarak geçirebildik mi acaba, sorarım size?

Daha geçen gün yazdım; bir avuç Saraylı ve kuyruğunda dolaşan “paydaşlar” dışında, hepiniz, hepimiz yıllardır kaygılar, endişeler, korkular içinde yaşamıyor muyuz? Ancak en büyük çileyi bu ülkenin çocukları, gençleri ve tabii kadınları çekmiyor mu?

Gazetelerin birinci ve üçüncü sayfaları her gün kadın cinayeti, kızlı-erkekli çocuklara cinsel istismar ya da intihar haberleriyle dopdolu çıkmıyor mu?

Dün yine okuyanın yüreğini yakan, “yazıklar olsun” dedirten bir intihar haberi vardı... Elazığ Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi 2. Sınıf öğrencisi 19 yaşındaki Enes Kara, hem ailesinden hem de kaldığı tarikat yurdunda gördüğü baskılardan bunalıma girdi, psikolojisi tamamen bozuldu ve kendini kaldığı yurdun yedinci katından aşağı attı!

İntiharından hemen önce içinde bulunduğu çaresizliği anlattığı bir video çekip sosyal medyada paylaştı. Nasıl bir baskı altında yaşadığını bir bir anlattığı videoda ki şu sözler ise her şeyi tüm çıplaklığı ile anlatmaya yetiyordu:

-Tüm yaşama sevincimi ve isteğimi kaybettim!..

Ailesi şikayette bile bulunmadı!


Enes’in babası kendi deyişiyle 25 yıldır Nur cemaati mensubuydu...

Oğlunun manevi olarak da yetişmesini arzu ettiği için o yurtta kalmasını istediğini söylüyordu. Ancak Enes çok farklı şeyler anlatıyordu; bakın nasıl bir karanlıktan söz ediyordu gencecik çocuk:

-Daha üniversiteyi kazandığımda bu yurtta kalmaya zorlandım. Defalarca istemediğimi söylememe rağmen değişen bir şey olmadı...

İçinde bulunduğu durum karşısında yaşama isteği ve sevincini kaybettiğini anlatan Enes, ailesi için de şunları söylüyordu:

-Aileme de bunu açıkça söyleyemiyorum. Korkuyorum. Ne yapacaklarını hiç bilemiyorum. Her şeyi yapma potansiyelini taşıyorlar...

Bunlar son söyledikleriydi; sonrasında ölüm vardı... Aile bu trajik ölüm sonrası çocukları için bir şikayette bulunmayı bile düşünmedi!

Bu köşede tarikat yurtlarında yaşanan kepazelikleri, cinsel istismarları, diri diri yanan çocukların akıl almaz öyküsünü defalarca paylaştım sizlerle. Daha kısa süre önce yine bir tarikat yurdunda gencecik bir öğrencinin, aşçı sıfatlı bir manyak tarafından nasıl vahşice katledildiğini eminim anımsayacaksınız.

İşte Büyük Devrimci Atatürk, Kur’an’da hiçbir yeri olmayan, din ile uzaktan, yakından alakası bulunmayan bu tür tarikatları, tekkeleri, medrese adı altındaki karanlık fesat yuvalarını bu nedenle kapattı ve şöyle seslendi Türk milletine:

-Efendiler, ve ey millet, iyi biliniz ki; Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritleri, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.

Kuran’da ve Hz. Muhammed’in sözlerinde tarikat yoktur!


O halde, bir de bu iktidarın pek meraklısı olduğu tarikatlara dini açıdan bakalım ve soralım:

-Efendiler, Kur’an’ın hangi sayfasında, hangi suresinde, ayetinde “Ruhban sınıfı vardır” şeklinde bir cümle geçer?

Geçmez, geçemez! Çünkü İslamiyet’te ruhban sınıfı yoktur! Çünkü Kur’an Tanrı ile insan arasına hiçbir başka yabancının girmesini kabul etmez. Öyleyse tarikat da yoktur! Çünkü sözcük anlamı “yol” olan tarikatlar da yüzyıllardır tıpkı Hıristiyanlıktaki ruhban sınıfı gibi İslamiyeti ve tabii müslümanları sömürmekte, insanların kapkaranlık bir taassup içinde kalmalarını, insanın insana tapmasını sağlamak, zenginliklere konmak, güç sahibi olmak olmak için “kendi sahte dinlerini” inşa etmektedirler!

Müslüman dünya yüzyıllar boyu işte bu tarikat adı verilen “şirk mekanları” sayesinde geriliğe mahkum kalmıştır!

Bu karanlık yüzünden bugün İslamiyet dünyası, dünya ülkeleri sıralamasında en dipte yer almaktadır!

Diyanet’in bile yakındığı, gençlerin “deisizme”, “ateizme” kaydığı söylemlerinin ana sebebi de budur!

Bu tarikat gerçeğini anlatması gereken Diyanet İşleri Başkanlığı ise yakınmanın dışında adeta “dut yemiş bülbül” misali suskunluk içindedir. Milli Eğitim Bakanlığı bu tarikatlarla el ele, anaokullarına varıncaya dek minicik çocukları, gençleri bu şirk yuvalarının ellerine terk etmiştir!

Tarikatlar, devletin en önemli kurumları içinde bile rahatça at oynatmaktadır1

Bu beladan kurtulmanın en önemli yollarının başında ise devletin harekete geçmesi dışında, yapılan sahtecilikleri görmek, din diye pazarlanan hurafeleri anlayabilmek için okumak ve öğrenmekten geçmektedir...

-Yoksa bu güzelim ülke için güneşli bir gelecek, hayal olmaktan öte bir anlam taşımayacaktır!..