Korkusuz

İşin özü

İşin özü
ABD’nin baskı, şantaj, tehdit ve rüşvetiyle BM, 29 Kasım 1947’de Filistin toprağının % 57.7’sini dünyanın dört bir yanından gelen 600 bin civarında Yahudi’ye bir vatan olarak verirken geri kalan % 42.3’ünü sayıları 1.2 milyon olan Filistinlilere bıraktı.

Hikaye bundan ibarettir.

Bu karardan yaklaşık 7 ay sonra Yahudilerle Filistinliler arasında çıkan savaştan sonra Yahudiler 14 Mayıs 1948’de İsrail devletini ilan etti.

5 Haziran 1967 savaşında İsrail; Gazze ile birlikte Mısır’ın Sina, Suriye’nin Golan ve Ürdün’e bağlı Filistin’in Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ü işgal etti ve 1982’de Lübnan’ın güneyinde yerleşti.

İsrail savaşsız yaşayamaz çünkü dünyanın dört bir yanından kalkarak Filistin’e ve 1948’de kurulan İsrail’e göç eden Yahudiler’in büyük bölümü “Nil’den Fırat’a kadar Büyük İsrail Devleti”ne inanmaktadır.

Onlara göre “Mısır’ın yarısı, tüm Filistin, Ürdün, Lübnan, Suriye, Irak’ın yarısı, Türkiye’nin güneyi ve Kıbrıs Yahudi toprağıdır”.

Hikaye bundan ibarettir.

Yüzyılı aşkın coğrafyamızda ve dolayısıyla coğrafyamızla ilgilenen tüm ülkelerde yaşanan her şey bu hikayeyle ilgilidir.

İsrail’de olup biten ve bitecek olan her şey şimdiye kadar olduğu bundan böyle de dolaylı-dolaysız herkesi ilgilendirmektedir.

Nedeni de çok basit:

Yahudi lobilerinin her alana yayılmış gücü ve bir çoğu ihanet içinde olan Arap ve Müslüman ülke yönetimlerinin korkaklığı.

Filistinler dahil.

Örneğin “Radikal İslamcı” denilen Müslüman Kardeşler kökenli Hamas yöneticileri.

1999’da her yerden kovulan ve yalnızca Baba Esad’ın yardım ettiği Hamas Kanlı Arap Baharı başlangıcında Türkiye ve bölge ülkelerinin isteği üzerine Şam’daki ofis ve kamplarını kapatarak Katar’a taşınmış ve yüzlerce Hamas militanı ÖSO, NUSRA, IŞİD ve benzeri örgüt saflarında Suriye devletine karşı savaşmıştı.

Yani dolaylı da olsa İsrail’e hizmet etmişti.

Gelelim bugüne.

Cuma günkü yazımda Netanyahu karşıtlarının kurduğu 8 partili yeni koalisyon hükümetinin yapısını ve zor dengelerini anlatmıştım.

Netanyahu’nun her yola başvurarak engellemeye çalıştığı bu hükümet için güvenoyu oylaması yarın değilse Pazartesi.

Hükümeti oluşturan ve toplam 61 sandalyeye sahip 8 partiden bir tek vekil yan çizerse hükümet kurulmamış olacak.

O güne dek İsrail’de her numara olabilir.

Netanyahu’nun çağrısı üzerine radikal Yahudiler vekilleri tehdit edip duruyor.

Sosyal medyada müthiş bir savaş var.

Yeni hükümete karşı olanlar başbakan olacak olan radikal Yahudi ve Filistin düşmanı Bennett’le parlementoda 4 sandalyesi olan İslamcı Arap Listesi lideri Mansur Abbas’ın nasıl anlaşacağını merak ediyor.

Abbas ise Filistinliler’in kendisine yönelik “işbirlikçi” suçlamalarını umursamayarak hükümeti destekleyeceğini söylüyor.

Kolay değil İsrail tarihinde ilk kez Yahudi olmayan ve üstelik İslamcı söylemleriyle (Nasıl oluyorsa) bilinen bir parti hükümet ortağı olacak.

Hikaye giderek karışıyor.

Bir tarafta 8 partili garip bir hükümet öbür tarafta 15 yıl en az o kadar partiyle hükümet kurmuş, Filistinlilere yönelik her türlü katliama girişmiş ve yolsuzluğun her türlüsüne bulaşmış Netanyahu var.

Yolsuzluktan dolayı içeri atılmış eski Başbakan Olmert’in Netanyahu için söylediklerine bakalım:

“Boş, iki yüzlü, her zaman rol yapan, yalancı, provokatör, düzenbaz, sahtekar, dolandırıcı ve iktidarda kalmak için Gazze saldırısını yaptı”.

İlginç!

Çünkü saldırının çok daha büyüğünün emrini Aralık 2008’de Olmert’in kendisi vermişti.

Hem de dönemin Başbakanı Erdoğan’la Suriye ile barış konusunda anlaştıktan beş gün sonra.

Al birini vur öbürüne.

Netanyahu, Olmert ve diğerleri.

İsrail’i yöneten cumhurbaşkanı ve başbakanların tümü ya kendileri ya da aileleri dışardan gelen Yahudilerdir.

Polonya, Ukrayna, ABD, Macaristan ve başka ülkelerden.

Örneğin İsrail’in ilk başbakanı Polonyalı Ben Gorion.

Örneğin Arafat’la barış anlaşması imzaladığı için 1995’de radikal bir Yahudi tarafından öldürülen Rus Yahudisi eski Başbakan Rabin.

Örneğin 2000 yılında cumhurbaşkanı seçilen İran Yahudisi Katsav.

O da yanında çalıştırdığı kadınlara cinsel sarkıntılık ve tecavüzden suçlu bulunmuş ve 7 yıl hapisle cezalandırılmıştı.

Hikaye bundan ibarettir.