Korkusuz
Ümit Zileli

İşbirlikçi Şahinler II

(Dün kaldığımız yerden devam edelim)

İşbirlikçi Şahinler atakta!..

Her yolu deniyorlar... Türkiye’nin önüne altın tepsi içinde fırsatlar sunulduğunu anlatanlar, Avrupa Birliği kapılarının ardına kadar açılabileceği yolunda dehşetli yorumlar döktürenler, IMF’nin kesenin ağzını sonuna kadar açtığını manşetlere taşıyanlar, bu savaşın Körfez Savaşı’na benzemediğini, Türkiye’nin o savaşta kendi akılsızlığı yüzünden zarar ettiğini yazanlar, tümü mevcut!.. Böylesine müthiş(!) fırsatlardan faydalanabilmek için ödenecek bedel konusunda ise hepsi aynı noktada buluşuyor:

-Türkiye atak olmalı!..

Siz bakmayın “atak” dediklerine, bu kelime öylesine masum ki, yırtıcı şahin arkadaşların düşlediklerini karşılamaktan hayli uzak.. Asıl söylemek istedikleri saldıran, şehit veren, sıcak bölgelere ABD’den önce giren bir Türkiye’dir!..

İşin asıl hazin tarafı ise; bugün şahin kesilen arkadaşların çoğu, Türkiye PKK terörizmi ile dişe diş mücadele ederken “barış havariliği” yapıyor, sorunun “siyaset yoluyla” çözümünü savunuyorlardı!.. Açın, bakın, gazete arşivleri yalan söylemez!..

Demek ki; söz konusu olan Türkiye’nin bütünlüğü ise her şeye karşın “barış!”, ABD’nin yüksek çıkarları ise, sonuna kadar “savaş!..”

-Gerçekten çok hazin!..

Dürüstçe sorulması gereken soru şu:

-Türkiye “paralı asker” statüsünde bir devlet midir?!..

Hürriyet Gazetesi geçenlerde şöyle bir manşet attı:

-Ön safta ol, parayı al!..

Habere göre, IMF Başkanı Köhler, terörizmle savaşta ön safta yer alan Türkiye’ye büyük destek vereceklerini açıklıyordu... Aklı başında her yurttaşın tüylerini diken diken edecek bu sözlerin hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak denli açık Türkçe’si şudur:

-Kan parası!..

Pısırık politikaları bırakmak!..


Uzun yıllar önce aramızdan ayrılan CHP’li saygın politikacının ekonomist oğlu ise Milliyet Gazetesi’ndeki sütununda şöyle diyordu:

-Kısmet kapımıza dayandı. 5 milyar dolarlık borç ertelemeyi filan bir kenara bırakın, bu savaş Türkiye için Avrupa Birliği kapısının anahtarıdır. Yeter ki kendimizi gösterelim, atak olalım!

Bir başka şahin, Körfez Savaşı’nda Türkiye’nin doğru politikalar izlediğini, uğradığı zararın (40 milyar dolar) ise tamamen kendi beceriksizliği yüzünden meydana geldiğini ileri sürüp ekliyordu:

-Pısırık politikaları bir tarafa bırakalım... Rol dağılımında seyirci kalmayalım... Kendi kaderine sahip olmak, dünyanın geleceği belirlenirken o sahnede etkin rol almakla mümkün olabilir...

Ortadoğu haritasının yeniden çizilmesi gerektiğini, Misak-ı Milli sınırlarına (yani Musul) yürünmesini öngören Özal politikalarının bugün de geçerli olduğunu yazıp, Irak’ın işgalini savunan, ABD’ye akıl veren tetikçilerden geçen yazımda söz etmiştim...

Bu kalemlerin “satırlarından kan damlayan” yazılarına önce Amerikan yönetiminin yemlediği kalemlerden ve bazı yayın organlarından yanıt geldi. New York Times gazetesinin ünlü yazarı William Safire eski ABD Başkanı Nixon’la “Cehennemden” yaptığı röportajda(!) onun ağzından “Verelim Kerkük’ü Türklere, hem köşeyi dönerler, hem de Avrupa Birliği o zaman onları ayıla bayıla kabul eder” diye yazdı!.. Karşılığı?..

-Karşılığı kolaydı canım!..

Irak’a girecek, Saddam’ı devirecektik... Haa, bir de burnumuzun dibinde ABD marifetiyle oluşturulan adı henüz konmamış Kürt devletine ses çıkarmayacaktık, o kadar!..

Ağıza sürülen parmak parmak bal!..


Ardından ünlü Forbes dergisinde “Kerkük ve Musul Türk egemenliğine niçin geçmesin” türünden bir yazı çıktı. İstenen aynıydı: “Türk askeri en önde Irak’a!..” Ve daha sonra kim bilir nerelere?!..

Büyük bir tesadüf eseri(!)  daha 3 ay öncesine kadar 1 milyar dolar için Türkiye’nin anasından emdiği sütü burnundan getiren IMF, 2002 için 10 milyar dolar ek kredi açıklaması yapıverdi!..

Bizim kalemlerinden kan damlayan Amerikancı şahinlerde bir sevinç, bir tezahürat, sormayın gitsin. Türkiye’nin makus talihinin kırıldığını yazanlar mı istersiniz, köşeyi döndüğümüz üstüne yorumlar yapanlar mı ararsınız...

ABD’nin bile istemeye tereddüt edeceği ödünleri köşelerinde ya da televizyon programlarında vermekte sakınca görmeyen bu anlı şanlı kalemlerin aksine dünyanın ünlü gazetelerinde soğukkanlı, gerçekçi yorumlar yapan gazeteciler de var. Üstelik ABD’nin en yakın ortağı İngiltere’de bile!..

Robert Fisk, Independent Gazetesi’nde şunları yazdı:

-Washington’un da açıklığa kavuşturduğu gibi, ABD’nin peşine düştüğü teröristler kendi “çıkar alanı” dışında faaliyet gösteren, yani düşmanı olanlardır. Ama ABD’ye zararı dokunmayan kimi teröristler, bu ülkenin sınırları içinde bile rahat rahat yaşamaktadır. Neticede bizden “dünya terörü”ne karşı savaşmamız değil, ABD’nin düşmanlarına karşı savaşmamız isteniyor. Yanlış taraflara sürüklenebilecek, sır dolu hedeflere yönelik bir savaştır desteklememiz istenen...

William Pfaff, Herald Tribune gazetesinde en büyük tehlikeye dikkat çekti:

-Birçok ülke kendi teröristleriyle daha rahat mücadele edeceğini umarak ABD’nin yanında yer almaktadır. Ruslara göre Çeçenler, Türklere göre Kürt direnişçileri, Hintlilere göre Keşmir ayrılıkçıları, Sri Lanka’ya göre Tamil isyancıları teröristtirler. Ama ABD’ye göre bu sayılanlar terörist değil, özgürlük savaşçısıdır. ABD’nin terörist saydıkları yalnızca kendisine saldıranlardır...

Amerikancı şahinlerin de bu yazıları okuduğuna eminim.. Ama emir erleri savaşta mantıksız olsa bile komutanın direktiflerinden dışarı çıkamaz...

-Emir demiri keser!..

.....................................

İşte 18 yıl önceki “şahinlerin” utanç verici öyküsü... İki gün üst üste paylaştım. Bugünden hiçbir farkı yok! Ne kadar hazin değil mi?..