Korkusuz

İran kazandı(mı)

İran kazandı(mı)
2015’de imzalanan ve Trump’ın 2018’de çekildiği Nükleer Anlaşma’ya Biden geri dönüyor.

Beyaz Saray’a yerleştiği ilk günden itibaren İran dosyasıyla ilgilenen Biden’ın İran’dan “balistik füzeler konusunda” yeni tavizler koparma taktikleri karşısında milim geri adım atmayan Tahran sonunda muradına erdi.

Salı günü Viyana’da bir araya gelecek olan İran, İngiltere, Fransa, ABD, Rusya ve Almanya temsilcileri 2015 anlaşmasına dönmenin koşullarını tartışacak ancak İran’lı temsilciyle Amerikalılar yan yana gelmeyecek.

Tahran’a göre tüm yaptırım ve ambargolar toptan ve hemen kaldırılmadan Amerikalılarla görüşme olmayacak.

Olduğunda da masada birden çok konu olacak:

Sınır ülke Irak, Irak’a sınır Suriye, Suriye’ye sınır Lübnan, sınır ülkeler Afganistan, Ermenistan ve bu ülkeleri çevreleyen Kafkaslar ve Orta Asya...

Dünya petrolünün yaklaşık yüzde altmışının bulunduğu Basra Körfezi...

Bu petrolün Batı’ya taşınmasının güzergahı Hürmüz Boğazı ve İsrail’i de yakından ilgilendiren Kızıldeniz’in güney girişini kontrol eden Babülmendep Boğazı.

Orada ise ABD destekli Suudi ve BAE saldırılarına (başlangıçta Katar, Bahreyn, Mısır ve Sudan da vardı) direnen İran yanlısı Husiler var.

Böylesi karmaşık güç unsurlarıyla masaya oturacak bir İran bununla yetinmeyerek geçen hafta Çin’le 25 yıllık stratejik işbirliği anlaşması imzaladı.

Bu anlaşmayla bölgenin karmaşık denklemlerinde büyük avantaj sağlayan Tahran aynı anlaşmayla Pekin’i bölgede önemli bir konuma taşıdı.

İran ve Suriye üzerinden bölgede güçlü bir konumda olan Rusya şimdi Çin’le beraber ABD ve müttefiklerine karşı çok daha avantajlı bir duruma geldi.

Belki de bunun için ABD ve Batılı müttefikleri Rusya’yı Ukrayna’da ve Karadeniz’de sıkıştırmanın hesaplarını yapıyorlar.

Konu Karadeniz ülkesi, NATO üyesi, Ukrayna dostu, Müslüman Kırımlılar’ın hamisi ve Putin’in yeni müttefiği Türkiye’yi çok yakından ilgilendiriyor.

Ankara tüm bu hesaplar karşısında neyi nasıl yapar bilinmez ama görünürde herkes Biden’ın telefonunu bekliyor.

O telefon gelmeden Ankara hiçbir konuda yeni bir pozisyon alma niyetinde görünmüyor.

Yani tam anlamıyla beklemede.

Ankara beklemede olabilir ama geleneksel rakip İran sürekli yeni mevziler kazanıyor.

İran’ın kazandığı mevzilerde AKP kaybeder.

Kaybetmemesi için oturup Tahran ve Tahran’ın etkin olduğu Irak ve Suriye ile konuşması gerekir.

Yapar mı bilinmez ama dört ülkenin kurtuluşu başka türlü sağlanamaz.

Dört ülkenin herhangi birinde barış, istikrar ve esenlik olmazsa ülkelerin tümünde sorunlar bitmez.

Dört ülke kendi arasında uzlaşır ortak paydada buluşursa coğrafyanın tümünde barış ve dostluk olur.

2011 kanlı Arap Baharı öncesinde olduğu gibi.

Her şey Türkiye’ye yani Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağlı.

2011 öncesinde Alevi Esad, Şii İran ve Sünni Körfez liderleriyle dost olan Erdoğan ister ve 2011 öncesi davranışlarına dönerse bu topraklara barış çok kısa bir sürede gelir.

Yoksa sittin sene biz öyle kavga eder dururuz.

Kavga ettirenler ve farklı yol ve yöntemlerle halklarımızı birbirine kırdıranlar pusuda bekliyor.

AKP bir kez olsun doğru karar verir dostluktan yana adımlarını atarsa Türkiye kendi sorunlarını da çözmüş olur.

Tercih Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın.

İçeride ve dışarıda herkes çok yoruldu.

Bu coğrafyada tüm ülkeler ve halklar perişan.

On yıl önce Türkiye ve bölgenin bu duruma geleceğini yazan ve anlatan biri olarak bu coğrafyanın kurtuluşu için başka şansının kalmadığını görüyorum.

Ya hep birlikte kurtulacak bu ülke ve halklar ya da hep birlikte perişanlığın dibinde debelenip duracak.

Bu konuda son sözü Erdoğan söyleyecek.

“Cumhurbaşkanına Hakaret suçundan bana yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması sebebiyle beraatine karar verilmiş” biri olarak söylüyorum bunu.

Silivri, Cerrahpaşa ve mahkemelerde azıcık süründüm ama olsun.

Bu ülke ve coğrafyanın insanları buna değer.