Korkusuz
Memduh Bayraktaroğlu

İlk düğmeyi yanlış iliklediler

Erdoğan’ın, Anayasa’ya rağmen girip çok az farkla kazandığı seçimlerden sonra...

Hem iktidara yakın ve hem de muhalif gazeteciler...

Ağız birliği edip:

Muhalefete muhalefet etmeyi sürdürüyorlar...



Peki...

“Muhalefete muhalefet edilemez” diye bir kural mı var?..

Tabii ki yok...

Elbette...

Muhalefet partileri (İlle de CHP) sütten çıkmış ak kaşık değil...

Zira...

İlk düğmeyi yanlış ilikledikleri için...

Sonraki düğmelerin hiçbirini doğru ilikleyemediler...



İlk düğme nerede mi yanlış iliklendi?..

Anayasa’nın 101. Maddesi çiğnendiği halde...

6 siyasi parti lideri:

YSK’nın önüne milyonları toplayamadıklarında...



Daha da kötüsü:

Bunu neden yapmadıkları sorulduğunda verdikleri:

“Erdoğan mağdur olmasın diye” cevabıydı...

Yani:



Anayasa’nın mağdur edilmesini...

Çiğnenmesini...

Ayaklar altına alınmasını...

Erdoğan’ın kendisini mağdur gösterecek olmasına:

Tercih ettiler...





Toplumun tamamının demokrasi mücadelesini ise sadece:

Karnını doyurmak için verdiğini zannettiler...

Ve kaybettiler...

Ancak...



Yine de endişe etmiyorum...

Tesellim ise Jean Paul Sartre’ın şu en kısa analizi:

Kaybeden kazanıyor...

İstememiştim de


28 Mayıs seçimlerinden sonra...

Yaklaşık 2500 kadar takipçim...

Youtube kanalımı izlemekten vazgeçti...

Takipçi sayım 326 bine düştü...

[caption id="attachment_420778" align="alignnone" width="600"] Kemal Kılıçdaroğlu[/caption]



Gerekçeleri hemen hemen aynı:

Meğer, CHP’nin seçimi kaybetmesinin...

Erdoğan’ın ise kazanmasının müsebbibi benmişim?..



Neden mi?..

“İlle de Kemal Kılıçdaroğlu aday olsun” dediğim için...



Gerçi...

“İlle de Kemal Kılıçdaroğlu aday olsun” gibi bir söylemim hiç olmadı ama...

Sık sık:

“Erdoğan’ın rakibi kim olursa olsun oy veririm, Kemal Bey olursa içim daha çok rahat eder çünkü Devleti biliyor, Maliye kökenli, hırsızları nasıl yakalayacağını bilir” dediğim ve...

Kemal Bey’in seçilmesini istediğim doğru...

Seçimden sonra Kemal Bey’in “tu kaka” edilmesine itiraz ettiğim de doğru...



Neyse...

Özünde “değerli” olmayı “önemli ve etkin” olmaya tercih ettiğimi bilirsiniz...

Ama...

Bu kadar önemli ve etkin biri olduğumu hiç düşünmemiştim...

İstememiştim de...

Kuznets’in Tezi


1955 yılında:

“Ekonominin büyümeye başladığı ilk süreçte gelir adaletsizliği artar” diyen Rus asıllı Amerikalı istatistikçi ve iktisatçı Simon (Smith) Kuznets daha sonra cümlesini şöyle tamamladı:

“Ekonomi gelişerek büyüdükçe, gelir dağılımında adaletsizlik en kabul edilebilir noktaya kadar geriler...”.


[caption id="attachment_420779" align="alignnone" width="600"] Kuznets[/caption]



Elbette itirazlar geldi...

Bilhassa Marksistler; Kapitalist ekonomiye övgü yaptığını ileri sürdüler...



Canlarım...

1971 yılında Nobel İktisat Ödülü’nü alan bu değerli iktisatçının tezi (Bence):

Bugün de halen yanlışlanamadı...

Zira...



Düşük ve düşük-orta gelirli ülkeler ile...

Üst-orta gelirli ülkelerde ekonomik büyüme gerçekleşirken:

Gelir eşitsizliği artıyor...

Yüksek gelirli ülkelerde ise...

Ekonomik büyüme:

Gelir dağılımında eşitsizliği azaltıyor...

“En az eşitsizlik” noktasına taşıyor...



Ancak...

Tezin doğrulanabilmesi için:

Ekonomik büyümenin, gelir eşitsizliğini azaltmaya yönelik politikalarla desteklenmesi şart...



Hem gelişmiş ülkeler...

Ve hem de Erdoğan ekonomisi:

Kusnets Tezi’nin doğruluğunu kanıtlıyor...

Anlaşılmasın diye


Düşünüyorum da...

Uluslararası ilişkilerde...

İşi oluruna bıraksak...

Bizimkiler:

Hiçbir devlet başkanını...

Ya da...

Dışişleri Bakanını aramasa...

Acaba...

Her şey daha iyi olmaz mı?..



Bence olur...

Ama...

Bizimkiler hiçbir şey yapmadan...

Ülke ülke dolaşmadan duramaz...

Sürekli toplantılar düzenlemekten vazgeçemez...



Neden?..

Hiçbir şey yapmadıklarında:

Dış politikada daha başarılı olacağımız:

Anlaşılmasın diye...

Düz mantık


Hüsmen davalık olmuş...

Mahkemeye çıkmış...

Yargıç sormuş:

“Evli misin?..“

“Tabi evliyim be ya...”.

“Peki, kiminle?..”.

“Bizim karıyla...”.

Yargıç öfkelenmiş:

“Tabi kadınla evli olacaksın, sen hiç erkekle evli olan birini duydun mu?..”.

“Duydum tabi be ya iç duymaz olur muyum?..”.

“Kimmiş o?..”.

“Kim olcak be ya?.. Bizim karı...”.

Alkışlıyorum


Magazin medyasının aktör Mehmet Aslantuğ’a yönelik linçi devam ediyor...

Yalan, dolan, iftira, karalama...





Daha önce yaptığı açıklamada...

Bir iş kadınıyla aşk yaşadığı için eşinden boşandığı iddiasını yalanlayan Aslantuğ...

Bir kez daha...

Ve...

Ders niteliğinde bir açıklama yaptı:



“Size sorma gereğini bile duymadan hakkınızda her tür dedikoduyu üretebiliyor, inanabiliyor, yazıyor çiziyorlar. Kendisine saygısı olmayanlar, başkalarının hayatına da saygı duymuyor...”.



Bir ay öncesine kadar “umut” olarak gördükleri Kemal Kılıçdaroğlu’nu aşağılayan...

“Pişkin” diyerek küçümseyen...

Ve:

“Çekip gitmen için seninle mücadele edeceğim” diyerek mesleğinin onurunu yerlerde süründürenlerin:

“Gazeteci, televizyoncu” olarak milyonlarca lira kazandığı bir ülkede...

Bu tür gazetecilere ders veren Mehmet Aslantuğ’u alkışlıyorum...

Günün teşekkürü


Başbakanlığı döneminde; elinde Ecevit posteri olan bir çocuğu...

Sevgi dolu gülücükle iki omuzundan tutup fotoğraf çektiren Demirel’i hatırlatan...



Ve...

“Vaktiyle çok süper olmasa da bir demokrasimiz vardı. Böyle bir tablo şimdi mümkün mü?..” diye soran Osman Tunaboylu’ya teşekkürler...