Korkusuz
Can Ataklı

İçişleri, Dışişleri, Adalet ve Milli Savunma bakanları ortak bir basın toplantısı yapmalı

ÖNERİ

İçişleri, Dışişleri, Adalet ve Milli Savunma bakanları ortak bir basın toplantısı yapmalı


Sedat Peker için “Organize suç örgütü lideri, bir mafya lideri, onu ciddiye mi alacağız” demek çözüm olmaz.

Üzerine eklenen sıfatlar ne olursa olsun Sedat Peker, devletin en üst katlarına kadar girmiş, iktidarın en etkili ve yetkili kişileriyle dostluk kurmuştur.

Sadece siyaset değil, asker ve polis içinde de çok ciddi bir hayran kitlesi olduğu gerçek.

Hayranlığın ötesinde, asker ve polis içinde Sedat Peker’le ortak iş çeviren sayısının çok fazla olduğu açıkça anlaşılıyor.

Peker’in iş ve sanat çevrelerindeki etkisi de müthiş.

Herkesle birlikte olmuş, kimiyle iş yapmış; kimiyle dost olmuş, kiminin de canını yakmış, tabii iktidardan gelen ricalar üzerine.

O halde iktidar sahiplerinin Peker’i küçümsemesi, cevap verilmeyecek bir tür insan olduğunu söylemesi mümkün değildir.

Sedat Peker’in 8’inci videosunda söyledikleri çok önemlidir.

Peker, Türkiye’den bir güvenlik şirketi aracılığı ile Suriye’deki IŞİD, El Nusra terör örgütüne silah gittiğini iddia etti.

Bununla yetinmedi, yine terör örgütleriyle başta ham petrol olmak üzere pek çok alanda ticaret yapıldığını söyledi.

Bunlar sadece Sedat Peker’in iddiaları değil ayrıca.

Türk medyasında pek yer bulmamış olsa da (ki, arada bu konularda pek çok haber ve yorum yayınlandı, ancak manşetlere çıkmadığı, satır aralarında kaldığı için kamuoyunun fazlaca dikkatini çekmedi) dış basında yıllardır yazılıp söyleniyor.

Hatta öyle ki, bu konuyla ilgili Birleşmiş Milletler’e yapılmış kanıtlı şikâyetler olduğu bile söyleniyor.

Bu çok önemli bir güvenlik konusudur.

Açıkça, Türkiye’nin ulusal güvenliği ile ilgilidir.

Bu konuda iktidarın hizmetinde 4 önemli siyasi konum var.

İçişleri, Dışişleri, Adalet ve Milli Savunma bakanlıkları bu konu ile direkt ilgilidir.

Bu dört bakan, “Biz cevap vermeyiz” sıradanlığını bir kenara bırakıp birlikte bir basın toplantısı yaparak tüm dünyaya “Türkiye’nin resmi, gayriresmi olarak Suriye’de ya da başka bir ülkede teröristlere silah vermediğini, iş birliği yapmadığını” açıklamalıdır.

Bunun yapılması gereklidir.

Çünkü iddia sadece Peker’e ait değildir ve iktidarın zayıf bir anında, bu konunun gündeme geleceği ve Türkiye’nin savaş suçlusu olarak yargılanma ihtimalinin bulunduğu zaten söylenmektedir.

O halde üstü kapalı yalanlama ya da kibirle cevap vermeme havasına girmek yerine, tüm dünyaya bir mesaj verilmelidir.

Tabii bu mesajın topluca verilmesinden sonra, başımızın daha da belaya gireceği düşünülüyor ve bu nedenle susuluyorsa orasını bilemem.

Benden önermesi...

Böyle bir açıklama olmaması, iddiaların gerçek olduğu yönündeki kuşkuları daha da artıracaktır.

ŞAŞIRDIM

Remzi Gür’ün hissesini alamadığı olay ne olabilir ki?


Herhalde Remzi Gür adını bilmeyen pek yoktur.

AKP Genel Başkanı’nın en yakın dostlarından biri.

Öyle ki, Erdoğan Ailesi’nin henüz mütevazı bir hayat sürdüğü sıralarda, oğlunun okuması için burs veren hayırsever dost bu Remzi Gür, önemli bir iş insanı.

Sosyal medya konusunda sağ kolum olan sevgili İlayda, “Sedat Peker’in 7’nci konuşmasında Remzi Gür’den söz ediyor, ama çok üstü kapalı geçmiş, oradan bir mesaj veriyor besbelli” dedi.

Ben de “Dikkat etmemişim, nerede geçiyor?” diye sordum.

İlayda bir saat sonra arayıp “7’nci konuşmasının 52’nci dakikasında söz ediyor Remzi Gür’den” dedi.

O dakikayı buldum.

Peker, önce Suriye’den üstünkörü söz edip “Devletime zarar vermem” dedikten sonra adeta gürleyerek, “Siz ne yaparsanız yapın, beni sevenleri toplayıp dövecekmişsiniz, dövün, amaaaa sonrasında kibrit içine koyacağım sizi, bakın adam küçültmek neymiş göreceksiniz” diyor.

Ardından soluklanıyor, elini göğsüne getirip sanki yukarıdan bakan biri varmış gibi yaparak aynen şunu söylüyor; “Remzi Gür Bey, sen hisseni alamadın, sende sıkıntı yok.”

Acaba Remzi Gür’ün hissesini alamadığı konu ne?

Az önce tek kelime ile Suriye’den söz ettiğine göre, belki de 8’inci videoda ifşa ettiği Suriye ticareti olabilir.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Damat Bey bu hengamede yine ortalıkta yok


Artık kaç ay geçtiğini hesaplayamıyorum.

8 Kasım gecesi Hazine’yi bırakıp gittiğine göre, kasım, aralık, ocak, şubat, mart, nisan ve mayıs, demek ki 7 ay bitmiş.

Damat Bey tam 7 aydır hiç görünmedi ortalıkta.

Herhangi bir açıklama da yapmadı.

Üstelik bu süre içinde damatla ilgili sayısız konu atıldı ortaya.

“128 milyar dolar nerede?” sorusu başta olmak üzere; dövizdeki artış, faizlerin tutulamaması, Türkiye’nin dış para piyasalarındaki itibar kaybı defalarca konuşuldu ve hepsinden de damat bey sorumlu tutuldu.

Ama o asla ortaya çıkmadı.

Berat Albayrak’ın adı şimdi de Sedat Peker’in dehşetengiz açıklamaları ile gündemde.

Damat Bey, Suriye’de IŞİD’le petrol ticareti yapmakla itham ediliyor.

O yine suspus.

Buna rağmen ortaya çıkmadı.

Kayınpederden mi çok korkuyor yoksa başka bir şey mi var?

Ama sağ salim olduğunu, sağa sola açtığı davalardan anlıyoruz.

Birkaç kere söyledim ama bir cümle ile yine yazayım;

Berat Albayrak’ın hiçbir şey olmamış gibi çekip gitmesi, devlet adamlığına olmayacağı gibi ahlak ve namusa da sığmaz. Türkiye böylesi bir rezaletle daha önce hiç karşılaşmamıştı.

BUNU YAZMAK GEREK

Milli Piyango’da büyük ikramiye artık hiç çıkmıyor


Milli Piyango, özel sektöre devredilmeden önce pek çok şaibe yaşanmıştı.

Ancak her seferinde bunlar örtbas edilmişti.

Şimdi adı “milli” olan piyango, tam bir kumara döndü ve şaibe de yine hiç eksik olmuyor.

İşte konunun takipçilerinden biri olan Avukat Erdem Akyüz, son iki yılın ikramiyelerini mercek altına almış.

Bakın ne diyor; “Milli Piyango ve şans oyunlarının önce Varlık Fonu’na devredilip sonra da bir yerli ve yabancı şirket ortaklığında devredildiği 2020 yılı içinde, 65 çekiliş yapılmıştır. Büyük ikramiye olarak adlandırılan 6 ve 5+1, hiç kimseye çıkmamıştır. Daha sonra 2021 yılında bugüne kadar yapılan 64 çekilişte de büyük ikramiye hiç kimseye çıkmamıştır. Böylece Milli Piyango ve şans oyunlarının özelleştirildiği 2020 yılında ve 2021 yılında bugüne kadar yapılan TOPLAM 129 çekilişte, büyük ikramiyeler hiçbir kişiye çıkmamış, yüz milyonlarca lira, yerli ve yabancı şirket ortaklığına kalmıştır. Kandırmaca –pardon- çekilişler devam etmektedir.”

YENİ ÖĞRENDİM

Türkiye’de doğan Suriyeli bebek sayısı birçok ilin nüfusunu geçmiş


Suriye’den iktidarın da zorlamalarıyla Türkiye’ye sığınan insan sayısı 5 milyonu geçti.

Doğal olarak genellikle Türkiye’nin çeşitli yerlerinde yaşam savaşı veren yetişkin insanlar konuşuluyor.

Ancak bu insanlar aynı zamanda çoğalıyorlar da.

Üstelik daha önceleri de yazdığım gibi bilinçli biçimde çocuk sahibi oluyorlar.

Böylelikle çocuklarından kaynaklanan vatandaşlık hakkı almaya çalışıyorlar besbelli.

CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, Milli Eğitim Bakanı’na “Şu an Türkiye’de eğitim gören kaç mülteci çocuk var?” diye sormuş.

Bakan Ziya Selçuk, bu sayının 774 bin 257 olduğunu açıklamış.

Bu rakam, Türkiye’deki 81 ilin nüfusunun çoğundan daha fazla.

Bu tabii henüz çok açık görünmeyen bir tehlike...

Suriyeli sığınmacılar 10 yıldır bu ülkedeler.

Bu durumda Türkiye’de doğan çocukların en büyükleri 10 yaşında.

Ayrıca bir de aileleriyle birlikte bebek yaşlarda gelen ve ülkemizde büyüyen çocuklar da var.

Okul çağında olanlar 774 bini geçtiğine göre, okul öncesi yaştaki çocuklarla birlikte 1 milyonun üzerinde Suriyeli çocuk var ülkemizde.

Bundan 10 yıl sonra bu çocuklar yetişkin duruma gelecekler.

Eğer bu çocuklar için yeterli eğitim, beslenme, eğlence koşulları sağlanamazsa çok büyük bir sosyal sorun yaşayacağımız çok açıktır.

OKURDAN MESAJ

10 gündür topluyorum çıkarıyorum sonuca ulaşamadım


Sürekli okurlarımdan birinden hayli keyifli, bir o kadar da ilginç bir mesaj aldım.

Aşı konusunu merak etmiş okurum.

Size de sunayım, haklı mı haksız mı siz karar verin;

Konu: AŞI

Deniliyor ki, “Turistin göreceği herkesi aşılıyoruz, korkmadan gel!”

Tamam, güzel.

Aşılanan Türk yırttı! Koronadan ölmeyecek.

Aşı sonrası, koronaya yakalansa da belki öksürmeden bile bu süreci atlatacak! Bu da güzel...

Bunun turiste faydası ne?

Aşılı garson, koronaya yakalanınca yakalandığını bile hissetmeyecek ancak virüsü turiste geçirebilir!

Yoksa aşılanınca, virüs aşılanan insanın bedeninden dışarı çıkamıyor mu?

Bu garipliğin, acayipliğin doğrusu, yani GERÇEK nedir?

Siz de işin içinden çıkamazsanız, bir bilene sorun ve okuyucu, izleyici, dinleyicilerle PAYLAŞIN!

Bu konuda bende kayış koptu!

Umarım doğru ve faydalı bir soru sormuşumdur, saçmalamamışımdır!

Soruyu tekrar soruyorum:

Aşı; aşılananı korur, aşılanandan virüs geçişini engellemez değil mi?

Aşı, virüs geçişini engellemiyorsa, bu tantana, bu tiyatro geyiği neden?