Korkusuz
Ümit Zileli

İbiş Efendi’den ne farkımız kaldı?

Eski zamanlardan birinde padişahın hazinesi yine boşalmış...

Har vurup harman savunmaktan, Saray’a düzinelerle at almaktan, çalgı-çengi yiyip içip coşmaktan her zamanki gibi beş para kalmamış Kocca hazinede... Padişah, vezirlerini çağırıp “ne yapacağız?” diye sormuş; vezirlerden biri “yine halktan vergi toplayacağız, başka yolu yok sultanım” diye düşüncesini açıklamış... Padişah hem kızgın, hem üzgün bir tavırla yanıt vermiş:

- Vergi koymadığımız bir şey mi kaldı a koca vezir; ota da b.ka da vergi saldık. Hadi bulun vergi koymadık bir şey!

Divandaki vezirler uzun uzun düşünmüşler, bir türlü işin içinden çıkamamışlar... Sonunda yaşlı bir vezir, “buldum” diye bağırmış, padişah merakla “nedir?” diye sormuş:

- Adı İbiş olandan, başı kel olandan, pazarda horoz satandan, bir de kılıbık olandan 1 akçe vergi alalım!

Padişahın pek hoşuna gitmiş, emir vermiş, uygulama başlamış...

O ülkenin epey uzak bir dağ köyünde yaşayan İbiş isimli vatandaş, bu durumdan habersiz, evin ihtiyaçlarını karşılamak, karısına da bir çift pabuç almak için kümesteki çilli horozu koltuğunun altına alıp, kasabanın pazarına inmiş.

- Başına gelecek felaketten habersiz!

Daha pazara varır varmaz besili hayvanı gören bir müşteriyle sıkı bir pazarlığa tutuşup, sonunda 4 akçeye satmış horozunu. Karlı bir satış yapmanın mutluluğu ile yürürken padişahın vergi memuru kesmiş yolunu.

- Horozunu sattın değil mi? 

- Evet?!.

- Ver bakalım 1 akçe horoz satma vergisi!

İbiş şaşırmış, diklenmiş memura, “Horoz satmanın da vergisi mi olurmuş!” Tartışma uzayınca ahali de toplanmış etraflarına; Kalabalıktan biri seslenmiş:

- İbiş efendi, boşuna uğraşma bunların elinden kurtulamazsın, öde 1 akçeyi gitsin...

Memur bunu duyunca “aha” demiş, “adı da İbiş’miş, vergi borcu 2 akçeye çıktı!” İbiş bunu duyunca iyice delirmiş, “İbişlik vergisi de neymiş” diye karşı koymuş, kaçmaya çalışırken takkesi düşüp kel kafası ortaya çıkınca memur gürlemiş:

- Kafası da kel bunun, 1 akçe de kellik vergisi!

Adamcağız bunun üzerine kendini kaybedip ağlamaya, yalvarmaya başlamış:

- Yapma ağam, ben eve gidince karıma ne derim? Vallahi eve sokmaz, maşayla gelir üstüme!.. 

Memur, bu kez üzüntülü, sıkıntılı bir sesle son darbeyi vurmuş:

- Birader, sen üstüne bir de kılıbık çıktın, bir akçe de kılıbıklık vergisi!

Aslında hepimiz biraz “İbişiz!..”


Hem acıklı, hem de gülünç değil mi?..

Şimdi, buraya kadar okuduğunuza göre, bir de “bordro mahkumu” denilen kitleden biriyseniz, lütfen aynaya bakın, ne görüyorsunuz?..

- Bakın bakalım İbiş Efendiye benziyor musunuz?!.

İyice bakın; vergisini daha kaynağında kesilerek ödeyen, yılın başında kesilen vergi, yıl sonuna doğru iyice artan, elinde kalanla ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan ama bir türlü iki yakayı bir araya getiremeyen sizlerin, bizlerin İbiş’ten ne farkımız var Tanrı aşkına!..

Çarşıda, pazarda gerçek enflasyon yüzde 100’lere ulaşmışken, maaşına yüzde 3 bilemedin 5 zam alan siz, aldığı üç kuruş zam daha eline geçmeden eriyen yine siz, tanzim satışlarda kuyruklarda, pazar önlerinde ömür tüketen yine siz!

İşçi için kurulan, hacmi yüz milyarlara ulaşan “İşsizlik Fonundan” işsiz kalanlara o da anca bir bölümüne bir verirken, işverene havuduyla veren, şirketlere akıtan ise bu iktidar! Bu ülke fon kaynaklarının kamu bankalarında kullanıldığını da, işverene babasının malı gibi dağıtıldığını da gördü!

Bu millet, Merkez Bankası’nın “ihtiyaç akçesi”nin tüketildiğine dahi tanık oldu. O zaman her şey ortada; yük yine biz “İbişlerin” omuzlarında...

- İbiş Efendi her şeye rağmen eminim bizlerden daha mutluydu!

Hava cıva vergisine de hazır ol ey ahali!


Bazılarınız şimdi “biz bu gülünçlü öyküyü okumuştuk” diyeceksiniz...

Çok haklısınız; bu öyküyü yıllar önce milletin tepesine bindirilen zam ve akıldışı vergilere tepki olarak kaleme almıştım...

- Meğer daha başımıza çok daha beteri gelecekmiş!

Ehh, bundan böyle her türden vergiyi bekleyebiliriz; nasıl olsa “vur abalıya” ekonomisi tüm haşmetiyle sürüyor. Ayrıca, bu günler iyi günlerimiz, yerel seçimlerin yüzü suyu hürmetine daha 8 ay kadar yalnızca sürünmekte iktifa edecek, açlıkla yokluk arasında savrulacaksınız. Asıl balyoz yerel seçim sonrasında kafamıza inecek; iktidarın “IMF’siz IMF programının” hedefi gayet açık:

- Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir!

Bu durumda İbiş Efendi’yi bir kez daha sahneye davet etmek farz oldu!