Korkusuz
Ümit Zileli

“Her millet layık olduğu biçimde yönetilir!”

Yarın 30 Ağustos Zafer Bayramı’nın yıldönümü...

Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yılı devirmesine ise yalnızca üç yıl kaldı... Dünyanın büyük bunalımlar yaşadığı, iki büyük dünya savaşı, bölgesel ve yerel birçok savaşın ortalığı kan gölüne çevirdiği, siyasi haritanın pek çok kez değiştiği bir ortamda, 630 yıllık Osmanlı’nın sonrasında Cumhuriyet sayesinde Türkiye, diğer İslam ülkelerine 100 yıl fark attı!.. Yüzyılların kulluk sistemi tarihe gömülüp, çağdaş dünyaya yakışır bir yurttaşlık sistemi tesis edildi...

Ancak 2. Dünya Savaşı sonrasından itibaren önce duraklama, Demokrat Parti iktidarıyla birlikte ise “Küçük Amerika olacağız” sloganlarıyla başlayan 75 yıllık süreçte çoğunlukla sağ iktidarların elinde bir “gerileme” dönemi yaşandı!..

Sonuçta, bu iktidar döneminde, 18 yıllık süreçte ise giderek yalnızlaşan, ekonomisi, dış politikası, eğitimi giderek kötüleşen bir ülke konumuna sürüklendik!

Bu da yetmedi; son iki yıldır parlamenter sistem ters yüz edildi ve Türkiye’ye özgü “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” ile yönetilmeye başlandık. Bir diğer deyişle, 600 milletvekilini barındıran TBMM, neredeyse tamamıyla devreden çıkarıldı. 2018’de değişen sistem sonrası parlamentoda verilen 3066 kanun teklifinden yalnızca AKP ve küçük ortağına ait olan 104’ü ele alınıp kanunlaştı.

-Yani, muhalefetin verdiği 2 bin 192 yasa teklifinden bir tanesi dahi gündeme alınmadı!..

Ayrıca, AKP’nin kanunlaşan tekliflerinin de Saray’da hazırlandığı ve milletvekillerine verildiği defalarca yazıldı, çizildi, anlatıldı. Cumhurbaşkanı’nın imzaladığı kararnameler ile binlerce yasada değişiklik yapıldı!

-Kısacası artık Türkiye Büyük Millet Meclisi adeta yok hükmündeydi!

“Demokraside ideal olan parlamenter sistemdir!”


Bu durum büyük tartışma ve eleştirileri de beraberinde getirdi...

Öyle ki, AKP’li Cumhurbaşkanı dahi, şöyle bir açıklama yapmak zorunda kaldı:

-Hayatımızın hiçbir döneminde olmadığı gibi şimdi de, “Biz yaptık öyleyse en doğrusu budur” gibi bir inatlaşmaya girmiyoruz. Daha iyisini, daha efdalini, daha güzelini bulduğumuzda her türlü değişime gönlümüz de, siyasetimiz de açıktır!

Söylem buydu ancak pratikte değişen bir şey yoktu; kararnamelerle, tek kişinin dudağından çıkan talimatlarla yönetilen koca bir ülke!..

OdaTV’den Birgül Göker Perdisa, İtalya’nın Bologna kentinde bulunan John Hopkins Üniversitesi’nden Prof. Giancarlo Pasquinoile’yle hükümet sistemleri ile ilgili bir söyleşi yaptı. Prof Pasquinoile’nin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın doktora yaptığı üniversitenin hocası olduğunu da bir kenara not edelim...

Pasquinoile daha konuşmanın başında, demokrasilerdeki en ideal sistemi şu sözcüklerle açıkladı:

-En ideali parlamenter hükümet biçimidir, çünkü farklı görüşleri Meclis’te en iyi temsil edebilen sistemdir!.

Profesör, Başkanlık sistemleri içinse şu yorumu yaptı:

-Fransız tipi yarı başkanlığı Latin Amerika türü başkanlık sistemine tercih ederim!

“Diktatörlerin ilk işi parlamentoyu susturmaktır!”


Prof. Pasquinoile, parlamentonun işlevsiz hale getirilme meselesini de şöyle anlattı:

-Parlamentoların en kötüsü bile vatandaşlarını, farklı grupları, farklı tercihleri temsil eder. Otoriter rejim eğilimlerini engeller. Muhalif görüşlere ve isteklere yer verir. Bu nedenle otoriter iktidarlar ile diktatörlerin ilk ilk işi parlamentoyu kapatmaktır. Ama bazen kapatmak işlerine gelmez. Parlamentoyu manipüle ederek az ve kötü çalışır hale getirirler!

Türkiye’deki Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine de değinen Prof Pasquinoile, “Erdoğan tipi başkanlık sistemi” adını verdiği sistemin sorunlarını “dinin siyasette yoğun biçimde kullanılması, muhaliflere yapılan baskı, sansür ve yargının manipüle edilmesi” şeklinde sıralayarak, sonuçlarını da şöyle anlattı:

-Demokrasi sözü, Antik Yunanca’da halk anlamına gelen “demos” ve egemenlik, güç anlamındaki “kratos” kelimelerinden oluşuyor. Buna göre, eğer bir halkın egemenliği yoksa orada demokrasi yoktur!

Söyleşinin sonunda “Ya demokrasilerde vatandaş? Nasıl olmalıyız?” sorusuna İtalyan Profesör şu yanıtı verdi:

-Her millet, neredeyse hep, layık olduğu şekilde yönetilir! İlgilenen, bilgilenen, sorumluluk bilincine sahip ve katılımcı vatandaşlardan oluşan bir toplum iyi bir siyasi rejimle yönetilir. Diğerlerinin oluşturacağı toplum ise kendi sorumsuzlukları yüzünden, kötü bir iktidara sahip olur!

Bir insan öldü!..


Dile kolay tam 238 gün ölüm orucuna yattı... İstediği adaletli yargılanmaydı... İktidarın, insanlığın gözleri önünde eriyip gitti... Avukat Ebru Timtik’in kalbi 238 günlük ölüm orucuna dayanamayıp durdu... Hangi vicdan bunu kabul eder diyeceğim ama burası artık yeni Türkiye!!!