Korkusuz
Can Ataklı

Hepsi birden sansürcü kesildi

ACAİP YAZILAR

Hepsi birden sansürcü kesildi


Hani meşhur biz sözümüz var, “Yalandan kim ölmüş?” diye.

Türkiye böyle bir ülke oldu.

Her şey yalan.

Her şey bir illüzyondan ibaret.

Ama galiba bundan pek çok kişi mutlu.

“Yalan olsun, hoşuma gidiyor, kötü şeyler duymak istemiyorum” duygusu var ya, yandaş tetikçi yalaka medya, işte bu zaaftan yararlanarak bu algıyı fena halde toplumun beynine çakmaya çalışıyor.

Rockefeller için pembe gazete çıkarıldığı efsanesi anlatılır hani.

Dünyanın en zengin adamı Rockefeller, 90 yaşından sonra yatağından kalkıp bir yere gidemiyormuş, yakınları da dünyanın haline üzülmesin diye her şeyi çok güzel gösteren bir gazete basıp her gün yatağının başucuna bırakıyorlarmış. Yaşlı zengin de gazetede okuduğu güzel haberlerin doğru olduğunu zannedip mutlu olurmuş.

Şimdi bunu tüm Türkiye’ye uyguluyorlar.

Damat Bey, “Müthiş büyüyoruz” diyor örneğin.

Sağlık Bakanı, “Koronayı adam gibi yenebilen tek ülke olduğumuzu” söyleyebiliyor.

Dışişleri Bakanı, ne kadar mevkidaşı varsa bir güzel azarlıyor, hepsinin suratına gerçekleri çarpıyor.

Milli Savunma Bakanı, Libya’da, Irak’ta, Suriye’de destan üstüne destan yazıyor.

İçişleri Bakanı, terörü bitirdi bitirecek.

Millet uzun vadeli çok çok düşük faizli kredilerle ev araba sahibi oluyor, açılan dükkanlar iş yapıyor, diğerleri internet üzerinden satış rekorları kırıyor, tüm dünya Türkiye’yi kıskanıyor.

Vallahi billahi bütün bunlara inanan o kadar çok ki.

Şimdi bir yalan furyası da sosyal medyaya ayar üzerinden sürdürülüyor.

İktidar korkusu, bir anda herkesi “sansürcü” durumuna düşürdü.

Sosyal medya olgusu neredeyse 20 yıldır hayatımızda, ama AKP’liler meğer sosyal medyanın sansür edilmesini, baskı altında tutulmasını ne de çok istiyormuş.

Sarayın hizmetindeki sözde sanatçılar, iş insanları, cemiyet hayatı ünlüleri, “Derhal yasa çıkmalı, hepimiz mağduruz, alçak saldırılar, ahlaksız saldırılar cezasız kalmamalı” diye feryat ediyorlar.

Tabii bu feryatlar, tetikçi medyanın uzattığı mikrofonların tehdidi ile gerçekleşiyor orası da ayrı konu.

Belki ilk anda haklı gibi görünebilirler.

Çünkü hepimize sosyal medya üzerinden çok iğrenç saldırılar yapılıyor.

Ancak sanıldığı gibi bu rezillikleri yapanlardan hesap sorulmuyor değil ki.

Mevcut yasalar sosyal medya suçlarına karşı hayli etkili.

Bütün bunların üstüne bir de iktidarın “Ben bunu beğenmedim, atın içeri” tavrı var.

İktidarın, “Konuyu Meclis’e getiriyoruz” demesi, kimi sanatçı, iş insanı, cemiyet hayatı ünlülerinin sandığı gibi “sosyal medyadaki çirkin söylemlere karşı önlem almak için” değil ki.

İktidar, kendine yönelik artan muhalefeti önleyemiyor, bunun paniği içinde.

Muhalefeti tamamen yok etmek için hazırlanan bir plana destek bulmak için, cehaletlerinden başka bir şeyleri olmayan bu saray korosunu kullanıyor, hepsi bu.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

İçkili lokanta serbest, bar birahane yasak


Yıllar önce Star’da birlikte çalıştığımız bir arkadaşım aradı.

Aydın’da bir cafe-restoran açmış, “Mesleği tamamen bıraktım, yeni bir hayata başladım” dedi ama arkası can sıkıcı geldi.

Çünkü korona nedeniyle ağır hasar görmüş.

Diyeceksiniz ki “Kim görmedi, yasaklar biraz kalktı da yavaş yavaş nefes alınıyor.”

Haklısınız da eski arkadaşımın durumu biraz daha farklı.

Çünkü açtığı cafe-restoranın ruhsatı “birahane” olarak geçiyormuş.

Lokantalara yasaklar kalktı ama henüz “bar-birahane-pavyon-gece kulübü” ruhsatı ile çalışan yerlerin yasağı devam ediyor.

Bu nedenle örneğin Aydın’da içkili mekanların bulunduğu bir sokakta, aynı hizmeti veren ama birinin ruhsatı içkili lokanta olan mekan açıkken, bar ruhsatı olan mekan hâlâ açılamıyormuş.

Aynı durum İstanbul’da da dikkatimi çekmişti. Benzer içkili mekanlardan birinin açık, diğerinin kapalı olması meğer bu nedenleymiş.

KOMİK

Bakan, “Biz Almanya’dan bile iyiyiz turistler gelebilir”, vali, “Korona artıyor, yürümek yasak”


Yandaş tetikçi medyaya göre, “Aman bize turist gönderin” demek için Almanya’ya giden Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, burada Alman mevkidaşına ağzının payını vermiş.

İş kahramanlık edebiyatına gelince böyle oluyor işte, Almanlar turist göndersin diye ricacı olmaya gitmiş bizim bakan, normalde bırakın esip gürlemeyi, biraz kaşları çatık bile konuşamaz.

Ama bizim tetikçiler, neredeyse Alman bakanın suratına bir de tokat attıracaklar, o kadar yani.

Gerçi haberin ayrıntısını okuyunca Çavuşoğlu’nun aslında kuzu gibi olduğunu, Alman bakanın ise tepeden bakarak konuştuğunu ve diplomatik bir dille örneğin Libya konusunda, “Biraz akıllı olun” dediğini anlıyorsunuz.

Tabii bir de konunun başka bir trajikomik tarafı var.

Almanya ve sonra da Avrupa Birliği, “Türkiye’yi turistik ziyaret için güvenli bulmadığını” ilan etti biliyorsunuz.

AKP yetkilileri de bunun böyle olmadığını anlatmak için Avrupa kapılarını aşındırıyor.

Diyorlar ki, “Nereden çıkardınız güvenli olmadığımızı. Tam tersine, Almanya birinci ise bu konuda biz ikinciyiz. Her tarafımız denetim altında, hiç korkmayın, ayrıca bizdeki korona da bitti bitecek.”

Avrupalılar belki de bu yalvar yakar laflara tam inanacaklar bir bakıyorlar ki Ankara Valisi genelge yayınlamış, “Kentimizde koronanın korkutucu biçimde arttığı görülmektedir, bu nedenle 15 gün süreyle her türlü yürüyüş, basın açıklaması ve toplantı yasaklanmıştır” diye.

Buyurun bakalım, ne olacak şimdi?

Avrupa kapılarında yalvar yakar olanlar ne yapacak?

Valiyi ciddiye alsa Avrupa, “Bak biz söylemiyoruz, sizin valiniz durumun ürkütücü olduğunu söyleyip sert önlemler alıyor” diyecekler.

Yok bizimkiler, “Ya siz bakmayın ona, amaç avukatların yürüyüşünü engellemekti, yoksa korona morona yok” deseler, bu kez demokrasi ve hukuk konusu gündeme gelecek ki, Avrupalılar bu kavramların çiğnendiği ülkelere hiç de iyi bakmıyor biliyorsunuz.

Ara sıra “Bu ülke çadır devleti gibi yönetiliyor” diyorum ya, işte alın size harika bir örnek daha.

ÇOK GÜLDÜM

Bu hafta üç fıkra var


Bu hafta aslında tatilimin ilk günü olacaktı. Bu nedenle Yıldırım Tuna’dan fıkra istememiştim. Ama sağ olsun “her ihtimale karşı” üç fıkra göndermiş yine de. Bakın işe yaradı işte. Haydi pazar fıkralarını birlikte okuyalım;

TAKSİCİ VE MÜŞTERİSİ

Yokuş aşağı giderken taksinin freni patlamış, deli gibi kontrolsüz bir şekilde yokuştan aşağı inerken müşteri, “Çabuk durdur şu arabayı, ineceğim yere geldik” diye bağırmış.

“Dur.. Durduramıyorum, frenler çalışmıyor” demiş şoför panik içinde.

“Tamam” demiş adam kolçaklara tutunmaya çalışarak, “O zaman taksimetreyi durdur!”

ÜST JENERASYONA TEKNİK YARDIM

Korona nedeniyle evlerinden bir süre çıkamayan üst jenerasyondan, bilgisayara hiç dokunmayanlar bile çaresiz ekran karşısına geçti.

İşte bunlardan biri heveslenip bilgisayar almış ama daha ilk gün çalıştıramayınca telaşla teknik servisi aramış.

Bakın sonra şöyle bir diyalog yaşanmış.

Müşteri: Alo. Bilgisayarımın klavyesi çalışmıyor. Tuşlara dokunuyorum ama ekranda bir şey yok.
Teknik servis: Klavye bilgisayarınıza bağlı mı?
Müşteri: Bilemem ki? Arka kısmı o kadar karışık ki.
Teknik servis: Şimdi klavyenizi elinize alın ve 10 adım geri geri yürüyün.
Müşteri: Tamam, yürüdüm.
Teknik servis: Klavye hâlâ sizin kucağınızda mı?
Müşteri: Evet?
Teknik servis: Masanızda devrilen eden bir şey yok değil mi?
Müşteri: Yok.
Teknik servis: Tamam. Klavyeniz bilgisayara bağlı değil. Birini gönderip bağlantısını yapacağız. İyi günler.
NOT: 65 yaş üstü olanlar, yaşlı lafına kızıyor ya, o yüzden üst jenerasyon dedim.

SADECE BURAYLA İLGİLENİR MİSİN?

Zengin iş adamının acilen 5 milyon dolara ihtiyacı olmuş, tam bunun için kilisede diz çöküp dua etmeye başlayacakken bir bakmış ki, hemen yanı başında 3-5 dolar için dua eden, yalvaran bir sürü başkaları daha...
Hemen cebinden çıkardığı bozuklukları diğerlerinin eline usulca sıkıştırıp onları göndermiş.

Sevinçle havaya zıplayan adamlar oradan uzaklaşınca yalnız kalmış, tekrar diz çökerek gözlerini yummuş, ellerini kavuşturmuş ve duasına başlamış;
“Evet Tanrım” demiş, “Şimdi bana, ama sadece bana konsantre olarak maddi ihtiyacım ile acilen ilgilenir misin!”

AÇIKLAMA

Bir hafta daha birlikteyiz


Cumartesi günü sizlerden “bir süreliğine izin” istemiştim.

Hayli zorlu ve yorucu geçen bir dönemden sonra, bir parça hayattan kopmak ve dinlenmek istediğimi belirtmiştim.

Ancak tam bu sırada RTÜK’ün her sabah canlı yayın yaptığım Tele1’e verdiği akılalmaz ceza geldi.

Şu anda bu 5 günlük karartma cezasının ne zaman uygulanacağı belli değil.

Ama tam bu sırada tatile gitmeyi doğru bulmadım.

Bu nedenle şimdilik bir hafta daha tatile gitmeden, hem ekranda kalmaya hem de burada sizlerle birlikte olmaya devam edeceğim.

Duruma önümüzdeki hafta sonu bir daha bakarız.