Korkusuz

Havadan sudan

Havadan sudan
Bayram günü kötü şey yazılmaz diyerek yukardaki başlığı attım ama yine de konu ciddi.

Önce herkese sağlıklı ve sevinçli Bayram günleri ve umutlu gelecek diliyorum.

Umarım dileklerim gerçekleşir ve herkes derin nefes alır ama yakın gelecekte böyle bir olasılık görünmüyor.

Ama yine de siz umudunuzu kaybetmeyin.

Direnme ve mücadele kararlılığınızdan vazgeçmeyin.

Gelelim ciddi konulara.

Bu aralar herkes iki kişiyi konuşuyor...

CİA Başkanı Gina Haspel ve İngiliz İstihbarat Örgütü Mİ6 Başkanı Richard More.

Vay efendim her ikisi de Türkçe biliyormuş.

More geçen yıla kadar Ankara’da büyükelçiydi.

Buraya gelmeden çok önce on yıl kadar Mİ6’da görev yapmış. Ankara çok önemli olduğu için İngilizler onu buraya göndermiş.

Gina Hanım’a gelince.

O da doksanlı yılların ortalarında CİA Ankara ofisinde görev yapmış.

1998-1999 döneminde Öcalan hikayesinin tanığı.

Öcalan’ın 14 Şubat 1999’da CİA tarafından Kenya’dan kaçırılıp Türkiye’ye teslim edilmesinde rol oynadığı söylenir.

Bundan bir ay sonra da Gülen’in ABD’ye götürülmesinde de görev aldığı yazıldı.

Suudi gazeteci Kaşıkçı’nın İstanbul’da öldürülmesinden sonra Haspel’in 22 Ekim 2018’de birkaç saatliğine Ankara’ya geldiği ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüştüğü konuşuldu.

Türkiye’nin diğer ülkelerden farklı olarak ABD ve İngiltere ile ilişkileri çok kapsamlı ve derin.

Tam da İngiliz kurnazlığına uygun olarak.

Sonuçta Amerikalıların da özünde biraz da olsa İngiliz genleri var.

Çok farklı ve zor dönemlere rağmen ABD ve İngiltere de Türkiye’yi çok önemser.

Hem döver hem sever!

Her iki ülke ne yaparsa yapsın Ankara bu iki ülkeden vazgeçmiyor, vazgeçmez ve belki de geçemez.

Peki Türkiye’nin bu iki ülkede görev yapan diplomatları şimdi nerelerde?

AKP iktidarı bu diplomatlardan ne kadar yararlanıyor?

Türkiye’nin bu iki ülkede görev yapan ya da diğer önemli başkentlere atanan diplomatları ne alemde?

Biliyorsunuz bunların bazıları diplomat bile değil.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kişisel takdiriyle büyükelçi olanlar var.

Neyse biz fazla karıştırmadan başka bir konuya geçelim.

Seçimler.

Kaybedeceğini anlayan ABD Başkanı Trump kasım ayında yapılacak olan başkanlık seçimlerinin ertelenme olasılığından söz etti.

Korona, ulusal güvenlik ya da herhangi bir neden.

Aklıma Saadet lideri geldi.

Karamollaoğlu “Erdoğan sonucunu garanti etmeyeceği bir seçimi yaptırmaz” demişti.

İstanbul seçimlerinde bunun provası yaşandı ama olmadı.

Bundan sonra ne, nasıl yapılır bilinmez ama AKP olası seçimlerde “mutlak zafer” için tüm önlemleri alacaktır.

O da olmazsa seçimlerin ertelenmesi konusu düşünülecektir.

Bunun için de bir neden bulunur.

Terör ve savaş en önemlileri.

Gerçi seçimlere daha çok var ama AKP yine de her türlü olasılığa karşı tedbirini önceden alacaktır.

Yeni bir İstanbul hezimetine dayanamaz.

İstanbul ve Ankara kaybedilse bile Türkiye kimseye verilmez.

Türkiye verilirse dava toptan çöker.

Bakın bugün ne ANAP var ne de ANAP’çılar.

Rahmetli Özal bile unutulmak üzere.

Z kuşağının derdi bambaşka.

ÖZGÜRLÜK ve DEMOKRASİ.

Başka?

Adam yerine konulmak.

Ciddiye alınmak.

Palavra ve safsatalara değil akıl ve bilime inanmak.

Dindar ve kindar olmak yerine sevecen ve vicdanlı olmak.

Savaş değil barış ve dostluğa inanmak.

Gördüğünüz gibi çok kolay.

Sosyal medyayı büyük hapishaneye çevirmenin bir alemi yok.

Herkesin bir gençlik dönemi olmuştur.

Türkçe’de en sevdiğim tanımlardan biri “Delikanlı”dır.

Zamanında delikanlı olanların normalde şimdiki delikanlıların halinden anlaması gerek.

Yoksa bu işte bir gariplik var.

Belki de yaşadığımız her şeyin özünde bu gerçek var.

Adam gibi adam olmak.

Erkek ya da kadın.

Gina ve Richard örneğinde olduğu gibi!

İki emperyalist ülkenin akıl, yetenek, bilim ve yurtseverliğe verdiği önem ve değer.

Peki bizde durum ne?