Korkusuz
Memduh Bayraktaroğlu

Fikrimi söyleyeyim: Çok utandım...

Bir ülke düşünün...

En büyük şehrindeki tarihi hastanelerden biri yanıyor...

Kent belediyesinin itfaiyesi anında müdahale ediyor...

Yangını söndürüyor...



Bu durumda...

O ülke Sumhurbaşkanlığı Sözcüsünden...

Belediye başkanı ve kent itfaiyesine...

“Teşekkürlü bir tebrik” beklemez misiniz?..

Tabii ki doğrusu o olduğu için:

Bunu beklersiniz...



Ama be canlarım...

Öyle olmuyor...

Cumhurbaşkanlığı sözcüsü...

Belediye Başkanı’na:

Teşekkür etmiyor...



Diyelim ki...

Maaşını Cumhurbaşkanından değil Devlet’ten alan bu sözcü...

Hiç şık olmasa bile...

“Siyasi tavır” alıyor...



Kentin belediye başkanı...

Cumhurbaşkanı’nın genel başkanı olduğu partinden değil de...

Ana muhalefet partisinden seçilmiş olduğu için:

Belediye Başkanı’nı görmezden geliyor...

Teşekkür etmediği gibi...

Tebrik de etmiyor...



Fakat...

Aynı sözcü...

Kentin itfaiyesini de tebrik etmiyor...

Haliyle...

Yangını söndüren itfaiyeden bir teşekkürü de esirgiyor...





Yine diyelim ki...

Bu iki kurumu da tebrik etmedi...

Diyelim ki...

Bu iki kuruma teşekkür de etmedi...

Ama...



Çok ayıp olan bir başka cümle kuruyor...

Tebrik ve teşekkür etmediği belediye başkanı ve itfaiyeye (adeta)...

Hakaret eder gibi...

Hastanede çıkan yangının...

Cumhurbaşkanı’nın talimatlarıyla söndürüldüğünü:

Açıklıyor...



Yani canlarım...

Demek istiyor ki...

“Sayın Cumhurbaşkanımız yangının söndürülmesi için talimat vermeseydi...

Belediye başkanı ve itfaiye tarihi hastanenin yanıp kül olmasını:

Seyredeceklerdi...



Bu açıklamayı yapan kişi...

Sözcüsü olduğu cumhurbaşkanının...

Genel başkan olduğu partinin taraftarlarının:

“Belediye başkanı ‘hastaneyi yakın’ demiş olmalı ki Cumhurbaşkanı ‘söndürün’ diye talimat vermiş...” diye düşüneceklerini hesap etmiş olmalı ki...

Bu kadar saçmalamış...



Canlarım ...

“Siyasettir, her şey söylenir” diye düşünülebilir...

Tamam ama...

Bu palavraya inanan milyonlarca seçmenin:

İktidarı tayin ettiği bir milletten olduğunuz için:

Utanmak gerekmez mi?..

Siz sorumun cevabını düşünürken ben...

Fikrimi söyleyeyim: Ben çok utandım...

İç savaş yaratan sebepler


Önce tarım ürünlerinde kendine yetmezlik başlar...

Bunun sebebi ille de kuraklık olmayabilir...

Siyasi iradenin yanlışları...

Ve hatta bazen:

Kasten hataları da sebep olabilir...



Tarım ürünlerindeki yetmezlik tarım ürünleri ithalâtını tetikler...

Daha da absürt olanı ise...

İthalâtı yapılan ürünün yerlisinin ihraç edilmesidir...

Bu saçmalıklar...

Bu, siyasi irade çılgınlıkları:

Köylüyü toprağından soğutur...

Köyden şehre göç başlar...



Bilhassa büyük şehirler öylesine kalabalık olur ki...

İnsanlar iç içe yaşarken...

Gelir farkı uçurumu toplumsal uzlaşmayı zorlaştırır...



Bir yanda sefalet...

Diğer yanda sefahat...

Sefil halkı...

Lüks içinde yaşayan azınlığa düşman eder...



Kalabalık nüfus...

Yeterli olmayan istihdam imkânı...

Emeğin fiyatı olan ücreti:

Haksız rekabete zorlar...

Ücretler düşer...



Buna rağmen iş bulmak zorlaşır...

Bir yandan servet düşmanlığı...

Diğer yandan; işsizler ordusunun çoğalması...

İş bulanlarla...

İşini kaptıranları...

Ve...

İş bulamayanları:

Birbirlerine düşman eder...

Ortam gerilir...

Ve sonunda...

İç savaş çıkar...



Canlarım...

Ortam hızla...

İç savaşa elverişli hale geliyor...

Ya da:

Getiriliyor...

Dikkat!..

Dikkat!..

Dikkat!..

Kimse çalamazmış


Şehrin birinde bir çocuk bisikletini polise göre yanlış bir yere park ediyor...

Polis:

“Çek o bisikletini oradan” diye uyarıyor ve gerekçesini açıklıyor:

“Az sonra buradan cumhurbaşkanı geçecek...”.

Çocuk umursamıyor...

“Olsun abi” diyor kendisini uyaran polise: “Bisikletimi direğe sıkıca kilitledim, burada kamera da var kimse çalamaz ...”

Yüzlerine tükürüyorlar...


İki gün önce şöyle bir görüş paylaştım sosyal medya hesabımdan:

“Sadece ülkemiz halklarını değil...

Bütün insanlığı kurtaracak iki kurum var:

Barış...

Ve...

Dostluk...”



Bazı arkadaşlar...

Barış ve dostluğun insanlığın kurtuluşu için yetmeyeceğini...

Ayrıca...

Adalet...

Hukuk...

Ve demokrasinin de gerektiğine ilişkin yorumlar yaptılar...



Tabii ki haklılar...

Ama ben:

Devletleri kurtaracak kurumlardan söz etmedim...

“Bütün insanlığı kurtaracak iki kurum” dedim...

Zira:

Barış ve dostluk insanlığın geleceği...

Hukuk, adalet, demokrasi ise devletlerin geleceği...



İnsanlar varsa:

Devletler var...

İnsanı barış ve dostluk içinde yaşamayan devleti...

Neyleyeyim?..

İnsanları barış ve dostluk içinde yaşamayan devletin:

Hukuku olur mu?..

İnsanları barış ve dostluk içinde yaşamayan devletin:

Adaleti olur mu?..

İnsanları barış ve dostluk içinde yaşamayan devletin:

Demokrasisi olur mu?..



İnsanları barış ve dostluk içinde yaşatacak olanlar ise:

Siyasetçilerdir...

O siyasetçilerin ise öncelikle:

Sanatı sevmeleri şart...

Ama gerçekten sevmeleri şart...



Bir ülke siyasetçisi...

Sanatın içine tükürüyorsa...

O ülkenin insanları da haliyle...

Birbirlerinin:

Yüzlerine tükürüyorlar...

Kalbinin de söylediğine inanmıyorum


ABD başkanlarından Ronald Reagan:

“Barış, çatışmanın olmaması değildir, çatışmayı barışçıl yollarla ele alma yeteneğidir” demişti.



Reagan:

Çatışmanın savaşmak değil...

Savaş öncesi durum olduğunu bilecek kadar...

Entelektüel derinliği olan:

Bir politikacıydı...



Çatışma sadece insanlar değil...

Ülkeler arasında da: Her zaman olacaktır...

Önemli olan...

O çatışmayı savaşa:

Dönüştürmemektir...



Peki...

Reagan barışçı biri miydi?

Bence hayır...

Çünkü bir cumhuriyetçi olarak:

Ağzıyla kalbi aynı şeyleri söylemiyordu...



Bazen Erdoğan’ı Reagan’a benzetirim...

Öylesine güzel konuşmalar yapıyor ki ara sıra...

Ayağa kalkıp alkışlayasım geliyor...

Ama...

Alkışlamıyorum...

Çünkü...



Aynı sözleri...

Kalbinin de söylediğine:

İnanmıyorum...

Hiçbir şey yapmıyorlar...


Brezilya hükümeti, yayaları ve hatta arabaları soyma olaylarının yayılması nedeniyle...

Mağdur olan halkın...

Motosiklet çetelerine:

Saldırmasına...

Ve...

Çeteden olanları öldürmesine...

İzin vermiş...





Amaç:

Vatandaşların bu tehlikeli vakalarla mücadele etmesini sağlamak...

Motosiklet hırsızlarının sayısındaki artışı önlemekmiş...



Peki çözüm bu mu?..

Tabii ki değil...

Ama...

Ülke halkının çoğunluğu cahilse...

Ülkeyi yönetenleri de o cahil ordusu seçtiği için...

İktidardakiler de aynı cehaleti yaşıyorlar...



Ve haliyle...

Vahşeti vahşetle önlediklerinde...

Sorunu çözeceklerini:

Zannediyorlar...



Kristof Colombo şöyle demişti?

“Cehalet her zaman köleliği getirir.”.



Adamlar yıllardır cahil...

Cehaletten kurtulmak için ise...

Halkı en güzel uyutan spor olan futboldan başka:

Hiçbir şey yapmıyorlar...