Korkusuz
Ümit Zileli

FETÖ’nün ‘Solcuları’!..

Hikmet Çiçek, neredeyse çocukluk yıllarımdan beri tanıdığım, devrimci tavrı, Mustafa Kemal Atatürk ve Kemalizm konusunda solcu geçinenlerin çoğunun yakalandığı “çocukluk hastalığının” bilincinde, yaşamının neredeyse 22 yılını faşist darbelerde, kumpaslarda, hapishanelerde geçirmesine karşın ne solculuğundan ne de karakterinden ödün vermiş bir güzel insandır, ağabeyimdir, arkadaşımdır, dostumdur...

Geçenlerde yeni kitabını getirdi kurye; adını görünce gülümsedim:

-FETÖ’nün ‘Solcuları’!..

Gözüm kapalı sayabileceğim “eski” solcu artıklarını, paydaş liberalleri, “yetmez ama evet” sloganını bayraklaştıranları, bugün çoğu buharlaşmış dönekleri kaleme aldığını hemen anladım!

Daha kitabın kapağını bile açamadan, bu kez Hikmet  Çiçek’in neredeyse tüm hayatını vakfettiği, uğruna zindanlara kapatıldığı, her türlü eziyete katlandığı, derin fikir ayrılıklarına karşı ayrılmayı değil, eleştiri yolunu seçtiği partisinden ihraç edilmek üzere diplin kuruluna verildiğini öğrendim! Vatan Partisi Ankara İl Başkanlığı, adına “iddianame” dediği ihraç mekanizmasını harekete geçirmişti! Neydi peki Çiçek’in suçu? Özetleyeyim:

-Hikmet Çiçek, partinin
“aynı gemideyiz” sloganı ile iktidara yakınlaşmasını, Osmanlı Ocakları türü iktidar paydaşı örgütlerle kol kola girmesini, eski partili olup, son yıllarda iktidarın başı için “Mevlana-Şems aşkına benziyor Erdoğan’a sevgim” deyip milyarderler sınıfına dahil olan Ethem Sancak’a övgüler düzülmesini, adı “mafya” ile özdeşleştiren kişilerle yemek masalarında pozlar verilmesini eleştiriyordu!..


-Şimdi gelelim, Hikmet Çiçek’in kitabında bahsettiği tiplere...

Karen Fogg’un “sevgilileri!”


Karen Fogg, çok yakın tarihimizin gayet mühim figürlerinden biri...

Bizim mesleğin duayenlerinden Mehmet Ali Kışlalı’nın bu kadını nasıl tanımladığına bakalım:

-Diplomatik olayları izlemeye 1958’de başladım... Ama meslek hayatımda Karen Fogg gibi, bulunduğu ülkede adeta kışkırtıcı ajan gibi çalışan, bunun için gizlice örgütlenen bir diplomata rastlamadım!..

Bu kadın 2000’li yılların başlarında birkaç yıl Türkiye’de Avrupa Birliği Temsilcisi olarak görev yaptı. Sevdiklerine şu sözcüklerle hitap ediyordu:

-Sevgilim, darling, tatlım...

Sevmedikleri, nefret ettikleri için ise kullandığı deyim şöyleydi:

-Uyuyan köpekler!

Hükümet içindeki bakanlardan, Dışişleri Bakanlığı’nın üst düzey isimlerine, büyükelçilere, Adalet Bakanlığı’ndan büyük sermayenin önemli temsilcilerine ve tabii yazılı ve görüntülü medyada pek çok “eski solcu” sevdikleri vardı Fogg’un; öyle ki, onlara talimat vermekte, “makbuzunu gönder paran hazır” demekte, meyhaneye davet etmekte hiçbir sakınca görmüyordu! Bunların tümü, hanımefendinin e-postalarının şifreleri birileri tarafından kırıldıktan sonra ortaya çıktı! Önce Çiçek’in isimlerini açıkça sıraladığı, Fogg’un “sevgilim, tatlım, darling” dediği gazetecilere bir bakalım; hayatını kaybetmiş olanları özellikle çıkardım:

-Cengiz Çandar, Şahin Alpay, Mehmet Altan, Oral Çalışlar, Metin Münir, Murat Yetkin, Cüneyt Ülsever, Ahmet Sever, Lale Sarıibrahimoğlu, Ferai Tınç, Sami Kohen, Semih İdiz, Zeynep Göğüş, Mithat Melen, Mim Kemal, Emine Uşaklıgil, Perihan Mağden, Alper Görmüş, Hayko Bağdat, Yasemin Çongar, Yıldıray Oğur...

Karen Hanım, bu ekibi sürekli olarak “Kör Agop’un Kumkapı’daki meyhanesine” davet ettiği için, dönemin Gözcü gazetesi bu gruba şu ismi takmıştı:

-Kör Agop Çetesi!..

Şimdi bu hanımefendinin meyhanede ağırladığı bu zevata mesajlarından bir, iki örnek vereyim... Mesela 26 Şubat 2001’de “eski solcu” Şahin Alpay’a şu talimatı veriyor:

-Bana göre bundan sonra izlenecek yol, Kuzey Kıbrıs’ta Türklerin sesi olan Denktaş’ın itibarını azaltmak, Ankara’daki hiyerarşi ile askeri temsil ettiğini AB’ye göstermektir!

Peki bu hanımefendi, bu cüreti nereden buluyor, bu talimatlar karşılığında acaba ne veriyordu? Bunu görmek için de 1 Nisan 2001’de Cengiz Çandar’a gönderdiği mesaja bakalım; AB’nin çıkardığı Güncel Haber için makaleyi bakın nasıl istiyordu:

-Birinci sayfada AB ve Avrupa bütünleşmesi olarak tercihen katışıksız Türk görüşünün dışında bir şeyler yazan bir seçkin Türk köşe yazarının makalesi var. (Burada yazı yazan yukarıdaki isimlerden bazılarını belirttikten sonra devam ediyor) Hepsi bu yoldan geçtiler... Şimdi senin sıran. Güncel bir Avrupa konusu üzerine bizim konuk yazarımız olur musun? Ödeme mümkün, bize makbuz gönder...

Çandar, hemen yanıt veriyordu:

-Sevgili Karen, senin bu önerini nasıl geri çevirebilirim? Sizin sayfanızdan geçenler kuyruğunda en son sırada oluşum şaşırtıcı...

Nihat Genç, Fogg’un mesajları ortalığa saçıldıktan sonra şöyle diyecekti:

-‘Türk yazarlarına parayı gösterince akılları başlarından gitti’ lafı da Türkiye’nin utanç tarihine yazılmış Karen Fogg’un lafıdır!..

Her taşın altında aynı paydaşlar!..


FETÖ’nün solcuları tabii ki bu kadar değil...

Ancak nereye baksanız aynı isimleri görmeniz mümkün! Mesela, PKK ile çözüm sürecinde iktidarın oluşturduğu “Akil İnsanlar” arasında, 2008’de “300 aydın” imzasıyla “Ergenekon davasının karartılmaması, aksine derinleştirilmesi” istemiyle yayınlanan bildiride, “Abant Toplantıları” adıyla meşhur FETÖ toplantılarında boy gösteren zevat arasında (ki, aynı zamanda katılım ve konuşma karşılığı verilen en az 2-3 bin dolarlık dolgun zarflarla da pek revaçtaydı), “Yetmez ama evetçi” kesimin arasında, Pensilvanya’yı ziyaret eden zevat arasında!..

Tümünü yazmaya, bırakın bu köşeyi, sayfalar yetmez! Bir kaçını daha sıralayayım:

-Aydın Engin, Baskın Oran, Ahmet İnsel, Ayşe Hür, Ali Nesin, Burhan Şenatalar, Cengiz Aktar, Ertuğrul Kürkçü, Oya Baydar, Markar Eseyan, Halil Berktay, Murat Belge, Rıdvan Akar, Taner Akçam, İsmet Berkan, Gülay Göktürk, Ruşen Çakır vs...

İsim çok, söylenecek, yazılacak çok kepazelik var ancak Hikmet Çiçek’e de ayıp; bence kitabı okuyun, yıllarca kimleri okuduğunuzu, kimleri TV’lerde seyrettiğinizi anlayın! Ben de, erken ölümü hala içimi sızlatan sevgili Hasan Yalçın’ın “Dönekler” kitabından bir alıntı ile bitireyim:

-Dönek, kendini önemsizleştirmiş adam demektir... Dönmek, beynin ve vicdanın satılmasıdır. Tamamen ve toptan, bir evin içindeki eşyalarla birlikte satılması gibi... Dönmek kişiliğin kırılmasıdır... Hangisi daha aşağılayıcı ve acımasızdır acaba; yüzün ameliyatla değiştirilmesi mi, yoksa ruhun teslim alınıp dönekleştirilmesi mi? İtirafçı, boyun eğmek zorunda kaldığını öne sürebilir. Dönek ise bıçağın altına gönüllü yatmış adamdır!..