Korkusuz

Enes’in ardından

Enes’in ardından
Gencecik Enes kardeşimizi toprağa verdik.

“Bu din eğitiminden bunaldım, yaşama isteğim kalmadı” demişti son videosunda...

28 Şubat’tan kalan ikna odalarının daha şiddetlisi değil miydi bu? Bir gencin istemediği halde bir yerde bulunmaya ve din eğitimine mecbur kılınması zorunlu ikna değil mi?

Neyse anlatmak istediğim o değil.

★★★

Ne yazık ki büyük boşluklara savrulan gençlerimizin çok az da olsa intihar ettiklerini okuyoruz.

Anlamsızlığa düşüp depresyon girdabından çıkamayıp en olmayacak şeyi denediklerini duyuyoruz okuyoruz.

Az da olsa bu vakalar var.

Üstelik bu her sosyo-ekonomik grupta rastlanan bir durum.

Yani sadece tarikat evlerinde oluyor diyemeyiz.

Modern bir hayat süren gençlerde de olabiliyor.

★★★

Ama önemli olan şey şu.

Bu yerler 18 yaşın altı çocuklarımızın dinsel eğitimleri için denetimsiz ve pedogojik formasyondan uzak.

18 yaş üstü için de çağımız gençliğini anlamaya çalışmaktan uzak.

Yani işin ucu denetimsiz ve şeffaf olmayan tarikat evlerinde düğümleniyor.

Ve bir kez daha ulu önder Atatürk’ün kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığı’nın önemini kavrıyoruz.

★★★

Unutmayın...

Atatürk modern Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu.

Ama özellikle iki kurumu direk kendisine bağladı.

Genelkurmay Başkanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı.

Ve ölünceye kadar da ikisinin başkanını asla değiştirmedi.

Kurtuluş Savaşı’nı senin sayende kazandık dediği İsmet Paşa’yla bile 1937’de yolları ayrıldı.

Ama...

Ne Genel Kurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’ı değiştirdi.

Ne de Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi’yi.

★★★

Bugünlerde yaşadıklarımıza hayıflananlara... Yanlış uygulamaları var diye ‘Diyanet kapatılsın’ diyenlere bunları hatırlatırım.

Unutmayın.

Diyanet’i kurarken Atatürk’ün bir bildiği vardı.

Gazi’nin bildiği o şey halen geçerli...

DEVLET İSTERSE!


2 Temmuz 1957...

Osman Bölükbaşı tutuklandı.

Millet Partisi’nin genel Başkanı olarak cezaevinin yolunu tutacaktı.

Suçu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin manevi şahsiyetine hakaretti.

Yüzlerce avukat ve partililer bu haksız kararı protesto etmek için parti binasına gelmişlerdi.

Bölükbaşı sevgi ve de protesto gösterileri arasında Ulucanlar Cezaevi’ne doğru yola koyuldu.

★★★

Cezaevinde yatan Ankara’nın namlı kabadayıları, katiller, hırsızların yanı sıra bir de tarikat şeyhi vardı.

Kemal Pilavoğlu.

Ünlü Ticani Tarikatı’nın şeyhi.

Bölükbaşı’nı cezaevinin maltasında gördü.

Gözlerine inanamadı.

Milletvekili ve Genel Başkan Osman Bölükbaşı’nın her tutuklu gibi saçları sıfır numarayla kazınmıştı.

Yanına yanaştı.

“Milletvekilim... Sizin de mi saçınızı kestiler?”

“Devlet isterse saçımızı değil başımızı bile kesebilir”

★★★

Osman Bölükbaşı’nın hayatından ve hatıralarından kesitleri barındıran kitaptan aldığım bu cümle, Türkiye’de siyasi hayatın özeti gibidir.

Bölükbaşı Menderes’le uğraşıyordu. Ona amansız bir muhalefet ediyordu. Bunun demokrasinin gereği olduğuna inanıyordu.

Ama şunu da biliyordu...

Devlet bir kez kafayı takmaya görsün.

Her çeşit gerekçeyi bulabilirdi.

Başkası için işlemeyen kurallar sana işler...

Kimseye uygulanmayan yasalar sana uygulanır.

★★★

Bu ülkede siyaset yapmaya hevesli herkesin kulağına küpe olması gereken altın yasadır bu.

Hele ki günümüzde...

Dijital çağda geriye doğru herkesin geçmişi, icraatları, ilişkileri, lime lime edilir.

Tüm projektörler üzerine döner.

Bu geniş ve amansız taramadan da kimse hasarsız çıkamaz.

★★★

İmamoğlu ile başlayan sonra diğer Büyükşehir Belediyeleriyle devam eden iddia ve tartışmalara bakınca Bölükbaşı’nı hatırlıyorum.

Devlet bir kez takmışsa...