Korkusuz
Can Ataklı

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ürkütücü ve tehlikeli projesi

ANALİZ

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ürkütücü ve tehlikeli projesi


Eski bakanlardan ve Doğru Parti Genel Başkanı Rıfat Serdaroğlu, yazdığı yeni yazı ile gündemde.

Serdaroğlu, camilerde gençlik kolları kurulması kararına şiddetli bir tepki gösterdi.

Güya FETÖ ile mücadele edileceğini belirten Serdaroğlu; Cumhuriyet savcılarına, Diyanet İşleri Başkanı’na ve saraya çok çarpıcı sorular sorarak konunun ne büyük bir tehlike içerdiğine dikkat çekiyor.

Bu yazıyı sizinle paylaşmanın çok yararlı olacağını düşünüyorum.

Bakın ne yazmış Rıfat Serdaroğlu;

Şimdi anlatacağım olay, T.C devletinin anayasal kurumlarından olan Diyanet İşleri’nde geçiyor!

Diyanet İşleri Din Hizmetleri Genel Müdürü Yaşar Yiğit şu açıklamayı yaptı; “Gençleri, dini istismar eden FETÖ benzeri yapılardan korumak için (Camilere Gençlik Kolu) projesi uygulamaya konuldu. 85 bin cami var. İlk etapta 1500 camide altyapı çalışmaları tamamlandı. Cami Gençlik Kolları, 45 bin merkez camide oluşacak.”

Anayasa madde 136, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görevlerini şöyle yazar: Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.

İlk önce T.C devletinin Cumhuriyet savcılarına soralım;

-Anayasamızın vermediği bir görevi, bu kurum nasıl kullanır?

-Camiler Gençlik Kolları (İlk etapta 450 bin kişi) hangi kriterlere göre, kimler tarafından ve hangi amaçla oluşturulacak?

-Bu gençleri kimler, hangi amaçla eğitecek?

-Bu gençlerin ileriki zamanda İran benzeri “Devrim Muhafızları” gibi kullanılmayacağının garantisi nedir?

-Bu gençler, toplu olarak bir suç işlediklerinde (kışkırtıldıklarında, yanlış yönlendiklerinde) sorumlusu kimler olacak?

-Bu gençler, T.C devletinin ordusunun-jandarmasının-polisinin yapamadığı hangi koruma işini yapacaklar?

-Her kurum, her cemaat, her tarikat böyle (gençlik kolları) oluşturmaya kalkarsa, ülkemizin birliğini nasıl sağlarız?

-Sayın Cumhuriyet savcıları, Allah rızası için söyleyin; sizler ne iş yaparsınız?

Atatürk düşmanı Diyanet İşleri Başkanı’na soralım;

-144.250 personel + 20.000 Kur’an kursu öğretmeni + 20.000 geçici Kur’an kursu öğreticisi + 3.000 vaiz + 1.250 müftü, toplam 189.500 kişi ile yapamadığınız görevi, bu konularda hiçbir eğitimi, bilgisi olmayan gençlerle mi yapacaksınız?

-MİT’ten 5 defa daha büyük bütçenizle (10.5 milyar TL) engelleyemediğiniz FETÖ’yü beş parasız gençlerle mi önleyeceksiniz?

-Yanmaz seccade, uçan takunya satan, seccade şeytanlarına karşı ne yaptınız da FETÖ’ye karşı mücadele edeceksiniz?

-FETÖ’cüleri temizlemek sizin göreviniz mi? Ne zamandan beri, savcılık-yargıçlık görevi sizde? Kendinizi, şeriat hükümlerinin uygulandığı “din devletinde mi” zannediyorsunuz?

-FETÖ’yü yıllarca bünyenizde barındırıp besleyen, büyüten sizler değil misiniz?

-Diyanet olarak gençleri FETÖ’ye karşı bilinçlendireceğiz diyorsunuz! Yarın bu gençler, başka mezhepten, başka inanıştan insanlarımıza saldırır ve kan dökülürse hesabını kim verecek?

-Camilerdeki hangi “uzman” din görevlileri, bu gençleri örgütleyecek?

Beka ortaklığının liderleri Erdoğan ve Bahçeliye soralım;

-Devletin tüm güvenlik birimleri sizin emrinizde! Yetmedi, 696 sayılı KHK ile Osmanlı Ocakları, AK Tosunlar, Sadat, Halk Özel Harekat gibi yasa dışı kişi ve kuruluşları da koruma altına aldınız. Tüm bunlar da yetmedi de şimdi Cami Gençlik Kolları adı altında 450 bin genci mi kullanacaksınız?

-Türk Milleti’ne karşı silahlanmayı çağrıştıran uygulamaları hangi akılla, hangi vicdanla düşünebilirsiniz?

-Binlerce yıldır birlikte yaşayan Türk Milleti’ni, birbirine mi kırdıracaksınız?

-Nedir sizin amacınız, nedir?

Bİ SORALIM BAKALIM

Erdoğan’ı kim bu kadar yanıltıyor?


Tarihte de çok kere örneğini gördük.

Çok güçlü hükümdarlar, krallar, siyasetçiler asla yıkılamayacaklarını düşündükleri sırada, genellikle yakın çevresinin fahiş hataları nedeniyle birden baş aşağı oluverirler.

Çünkü o güçlü kişinin yanındakilerin bazıları, kendilerinin de aynı oranda güçlü olduğunu düşünür.

Bu da o güçlü yönetici adına hata yapmalarına yol açar.

Son zamanlarda saray içi pek çok hatalı uygulama ile karşılaşıyoruz.

Örneğin Erdoğan, Boğaziçi’ndeki eylemlerle ilgili, “Öğrenciler bu işin içinde değil, bu işin içinde olan teröristler var” dedi.

Polis, öğrencilerin evlerini sabaha karşı bastı, yerlerde sürükleyerek gözaltına aldı.

Ancak “öğrenci değil terörist” denilen gençler, Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri çıktı.

Erdoğan hemen arkasından CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu için “DHKP-C’li teröristtir” açıklaması yaptı.

Elbette Kaftancıoğlu’nun öyle olmadığı kesin.

Erdoğan, bunları kendi kendine söylemeyeceğine göre birileri bilgi veriyor.

Kim bunlar peki?

Ben tahmin ediyorum bunca yanlış bilgiyi kendisine aktarının kim olduğunu.

İnanın saraydaki bu birkaç “kifayetsiz muhteris”, Erdoğan’ı daha çok sıkıntıya sokacaktır.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Deyin ki Alman aşısı alındı, peki nasıl getirilecek?


Saray iktidarı, korona salgınının ilk gününden beri hata üzerine hata yapıyor.

Bu nedenle bu virüs ülkemizde olağanın üstünde yayıldı ve ölümlere yol açtı.

Ancak iktidar, kendi konumunu korumak için, bu durumu doğru olmayan veriler sunarak örtbas etmeye çalışırken şimdi de aşı konusunda çok ağır hatalar yapıyor.

Kimsenin güvenle bakmadığı Çin aşısını bile getiremeyen iktidar, Almanya’da dünyanın hayranlıkla izlediği iki Türk’ün geliştirdiği aşıyı “güya getirecek” gibi yapıyor.

Hep anlaşma yapıldığını söylüyorlar ama nasıl bir anlaşma olduğunu kimse bilmiyor.

Ama bildiğim şu var: Bu aşılar eksi 71 derecede korunabiliyor.

Yani aşılar eksi 71 dereceyi koruyabilen araçlarla getirilecek.

Türkiye’de bunu yapan sadece İzmir’de tek bir firma var ve onların da elinde bir prototip korumalı tank var.

Almanlar ellerindeki eksi 71 derece korumalı taşıyıcıları kendileri için kullanıyor.

Bu nedenle taşıma tanklarını her ülke kendisi temin edecek.

Öğrendiğime göre, Sağlık Bakanlığı henüz bu tür tank alımı ya da kiralanmasıyla ilgili hiçbir şey yapmamış.

BUNU YAZMAK GEREK

Meral Hanım erkekler o kadar özgür olamadı henüz


Fikri Sağlar, kamu görevinde türban olması ile ilgili yaptığı bir konuşma nedeniyle linç kampanyasına maruz kaldı biliyorsunuz.

AKP il ve ilçe teşkilatları, Sağlar hakkında 81 il ve ilçelerinde suç duyurusunda bulundu.

Bu suç duyuruları Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ ve benim hakkımda da yapıldı.

İktidar, darbe ve türban konusunda “çok hassas” davranıyor ve anında saldırı başlatıyor.

Muhalefet de bu saldırıların altında eziliyor.

Bu nedenle “suç duyurusu muhatabı” üç kişi (yani bizler) hakkında, muhalif olanların çok çok küçük bir azınlığı savunma yaptı.

Gerisi saray korkusundan “Suçları yok ama söylediklerini hiç beğenmedik” türü açıklamalar yaparak güya kendilerini koruduklarını sandılar.

Tabii siyasetçiler de aynı ürkeklik içinde.

Örneğin İYİ Parti’nin başkanı, türban konusunu tam da iktidarın beğendiği biçimde ele alarak, “Aşın artık bu kıyafetle uğraşmayı” dedi.

Sonra da “Evimi basanlar tıpkı Fikri Bey gibi giyinmiş bir hakim tarafından serbest bırakıldı” diye konuştu.

Pek beğenildi bu “laf çakması” Akşener’in.

Ben de Meral Hanım’a şunu söylemek isterim;

“Aklı başında hiç kimse kılık kıyafetle uğraşmıyor. Fikri Bey de uğraşmadı. Sizi yanıltan kadınların özgülüklerine kavuşmalarına rağmen, erkeklerin hâlâ esaret altında olmalarıdır. Eğer erkekler de özgür olsa diledikleri kıyafetleri giyecekler. Kim bilir belki de sizin evinize saldıranları serbest bırakan hakim, o zaman sarımlı olacaktı veya takkeli. Sahi Meral Hanım, siz neden erkeklerin özgürlüğünü savunmazsınız hiç? Oysa erkeklerin özgürlüğünü savunsanız çok prim yaparsınız.”

ŞAŞIRDIM

Babacan “Arapça ve Kürtçe” seslenmeyi de nereden çıkardı?


DEVA Partisi’nin genel kurulu yapıldı geçen hafta biliyorsunuz.

Bu toplantılarda medyada çok fazla yer bulmayan bir-iki ayrıntı dikkatimi çekti.

DEVA Partisi’nin tanıtım kliplerinden biri Arapça olarak hazırlanmıştı.

Bir tanesi de Kürtçe tanıtım klibiydi.

Ayrıca “DEVA’ya gel deva bul” sloganının yazılı olduğu Arapça bir tweet de atıldı.



DEVA Partisi’ni yakından izleyen bazı arkadaşlara sordum, “Bu Kürtçe, Arapça nereden çıktı?” diye.

Parti yetkilileri, “Bu ülkede yaşayan Araplar ve Kürtler var, onlara yönelik yapıldı bunlar” demişler.

Bana göre yanlış.

Bu ülkede yaşayan Arap ve Kürtlere ulaşmak için ille o dili kullanmaya gerek yok ki.

Ayrıca çok küçük bir azınlık dışında Türkiye’de yaşayan Kürtler ve Araplar arasında Türkçe bilmeyen de yok.