Korkusuz

Diplomasi

Diplomasi
1 Eylül 1939’da Alman orduları Polonya’ya girdi.

2. Dünya Savaşı başladı.

3 Eylül’de İngiltere ve Fransa, Almanya’ya savaş ilan etti.

Büyük savaş tüm Avrupa’yı sarmaya başlamıştı.

Sovyet Rusya, Almanlar ile bir saldırmazlık paktı imzalamıştı. Tam olarak hangi tarafta olduğu belli değildi ama en azından Almanların şimdilik karşısında olmayacağı belliydi.

Peki Türkiye bu durumda Sovyetlerle ne yapacaktı?

Müzakere hazırlıklarına başlandı. Zaten 9 Temmuz’da Moskova’ya bildirilen projede Karadeniz ve Boğazlar bölgesinde savaşı doğurabilecek bir saldırı karşısında Türkiye ve Sovyetler Birliği’nin fiilen işbirliği yapacağını öngörüyorlardı.

Ayrıca imzalanacak bir Türk-Sovyet antlaşmasına İngiliz-Fransız çekincesi konacaktı.

Bütün bu gelişmeler üzerine 15 Eylül’de Dışişleri Bakanı Şükrü Saracoğlu Moskova’ya davet edildi. İki gün süren gemi yolculuğunun ardından Sovyet Rusya’nın liman kenti Odessa’ya gece yarısı vardılar. Limanda birkaç alt düzey memur tarafından karşılandılar. Bu durum can sıkıcıydı ama asıl karşılamanın Moskova’da yapılacağı söylenerek durum Sovyet yetkililerce telafi edilmeye çalışıldı.

Spiridonova konukevinde ağırlandılar.

Saracoğlu da üstünü değiştirip yatağa uzandı ama bırakın uyumayı düzgün bir şekilde yatmak bile mümkün değildi. Kamburu çıkmış yatağın içinde toplanan pamuklar eni konu tepecikler oluşturmuşlardı. Saracoğlu burada uyunmaz diyerek odadan çıkıp Feridun Cemal’in odasının kapısını çaldı.

- İlk andan itibaren bizi bıktırmaya bezdirmeye çalışıyorlar. Benim yatağın halini bir görsen.

- Efendim benimki de iyi değil. Ama isterseniz siz bu odaya buyurun.

- Hayır ben şuradaki koltukta kıvrılıp uyumaya çalışacağım. Eğer uyuyamazsam bakarız bir çaresine.

Ruslar psikolojik savaşı başlatmışlardı.

★★★

Ertesi gün ikili görüşmelere geçildi.

Sovyet Hariciye Komiseri Molotov toplantı sırasında aniden Saracoğlu’nun önüne bir kağıt uzattı. Saracoğlu kağıdı eline almadan nedir bu diye sordu. Molotov Montreux anlaşmasındaki bazı maddelerin tadiline ilişkin bir düzenleme olduğunu söyledi. Türkiye’nin Montreux anlaşmasıyla kazandığı hakları Ruslarla paylaşmasını öngörüyorlardı. Saracoğlu böyle bir düzenlemeyi konuşmanın gereksiz olduğunu belirterek kağıdı eline dahi almadı.

- Böyle bir teklifi kabul etmemiz mümkün değildir.

Molotov, Saracoğlu’nun kararlı tutumu karşısında biraz şaşırsa da hamlesini sürdürdü.

- Bu kararınızı Ankara’ya sormadan mı vereceksiniz?

- Evet. Ankara’ya sormaya gerek yoktur. Yetkim bunu burada reddetmeye yeterlidir!!!

Ertesi sabah  Molotov’la yapılacak görüşme ani bir kararla ertelendi. Molotov Alman Hariciye Vekili Ribbentrop’u kabul edeceğini söyleyerek Saracoğlu’ndan özür diledi.

Tam bir satranç maçı oynanıyordu.

Saracoğlu Alman Dışişleri Bakanı’nın gelişini ve kendi programlarının ertelendiğini duyduğunda öfkeden çılgına dönmüştü.

- Ne yaptıklarını sanıyor bunlar. Çocuk oyuncağı mı bu! diyerek öfkeyle kaldıkları konukevinin salonunda bir yukarı bir aşağı turlamaya başladı.

“Yoo anladım. Bunların niyeti bizi bıktırmak, sinirlerimizi alt üst etmek. Ama yok. Öyle yağma yok. Direneceğiz! Hemen Paşa’yla konuşmamız lazım” diyerek Moskova Elçiliği’ne doğru harekete geçti.

İsmet Paşa ile yapılan şifreli telsiz konuşmasında durumu olduğu gibi anlattı. Paşa her ne olursa olsun beklemek gerektiğini söyledi.

Asıl can sıkıcı haber ertesi gün ortaya çıktı. Sovyet-Alman anlaşması imzalanmıştı. Anlaşmada her iki ülkenin de birbirine gerek askeri gerekse ekonomik destek olacağı ve barışı sağlamak üzere ortak hareket edecekleri yazılıydı.

Herkes hem yanındakine hem de karşısındaki ülkeye durmadan mesaj veriyordu.

Rusların Türk Heyeti’yle yeniden görüşmek üzere verdikleri randevu tarihi 1 Ekim oldu. Bu kez görüşmelerde Devlet Başkanı Jozef Stalin de olacaktı. Bu kez kartların daha bir açık olacağı bir görüşme bekleniyordu ancak yine de zorlu geçeceği muhakkaktı.

Molotov ilk günkü görüşmelerde cebinde taşıdığı notu görüşmelerin başında yeniden masaya taşıdı. Boğazlarla ilgili taleplerini yeniliyordu. Ayrıca Sovyetler Birliği’nin Bulgaristan ve Romanya’dan toprak talepleri konusunda Türkiye’nin tarafsız kalması isteniyordu.

Tabi bunları dile getiren Sovyet Hariciye Komiseri Molotov’du.

Stalin iyi polisi oynuyordu.

Stalin Molotov’un yeniden masaya taşıdığı notu aldı, ilk defa görüyor gibi baştan sona okudu, yüzünü buruşturdu ve

- Bu çok kötü yazılmış bunu geri çekiyorum dedi. Türk tarafında tedbirli bir iyimserlik havası belirse de ilerleme henüz sağlanamamıştı. Stalin üçlü ittifakta yer alan Sovyet çekincesinin daha kalın çizgilerle belirtilmesini ve Türkiye’nin her ne koşulda olursa olsun  Sovyetlerle savaşmamasını istiyordu.

Aslına bakılacak olursa Stalin’in talepleri çok ağır değildi. Ancak bu karar için Fransa ve İngiltere’ye de danışılması gerekliydi. Saracoğlu olumlu bir sonuç çıkmayabileceğini söylese de Stalin “deneyelim” dedi.

Saracoğlu kabul etti.

Yorucu gün böylelikle sona ermiş 5.5 saatin sonunda Ankara’da merakla bekleyen İnönü’ye görüşmelerin raporu sunulduktan ve gelinen nokta aktarıldıktan sonra “havayı” özetleyen bir cümle iletilmişti.

“Bugünkü temaslara görüşmeden ziyade boğuşma adı verilebilir!”

Saracoğlu’nun bu telgrafı aslında çok şeyi özetliyordu.

Akşam kaldıkları konukevine dönerken Feridun Cemal’e mırıldandı.

- Şu Rusların başı bir sıkışsa!...

Yemin ederim ki kalkıp zeybek oynayacağım.

★★★

Sonra ne mi oldu..?

Almanya Rusya’ya savaş açtı...

Savaşın sonunda Ruslar ve Almanlar toplam (yaklaşık) 33 milyon insanını kaybetti.

★★★

Türkiye ise burnu bile kanamadan koca dünya savaşını kayıpsız atlattı.