Korkusuz
Can Ataklı

Dil bilmemeyi bile avantaja çevirdi ya helal olsun vallahi

ANALİZ

Dil bilmemeyi bile avantaja çevirdi ya helal olsun vallahi


Bundan iki gün önce 13 Mayıs günü Türk Dil Bayramı kutlandı.

Tabii okullar kapalı olunca bu günün önemi üzerinde fazla durulmadı belki de.

Oysa Türkçe için çok önemli bir gün 13 Mayıs.

Çünkü bundan tam 743 yıl önce 13 Mayıs 1277 tarihinde Karaman Beyliğinde Türkçe resmi dil olarak kabul edilmişti.

Türklerin Malazgirt Savaşı’yla birlikte Anadolu’ya girmesinden sonra bir çok Türk Beyliği kurulmuştu.

Bunlardan Konya’da konuşlanan Karamanoğlulları Türkçeyi en iyi konuşan Türk kollarından biriydi.

Karamanoğlu Mehmet Bey 13 Mayıs 1277’de daha Osmanlı Devleti kurulmadan önce Türkçe’nin yaşaması ve ileriye gitmesi için “Türkçeyi resmi devlet dili” ilan etmişti.

İşte bununla birlikte 13 Mayıs Türk Dili Bayramı olarak kutlanmaya başlandı.

Bu yıl Türk Dili Bayramı nedeniyle AKP genel başkanı da bir açıklama yayınladı.

Sosyal medya hesabından açıklama yapan Erdoğan “Türkçe konuşacağız dedik, ülkemizin menfaatlerini ve mazlumların hakkını hep Türkçe savunduk... Bundan sonra da hak ve adalet mücadelemizi Türkçe konuşarak vereceğiz. 13 Mayıs Türk Dil Bayramı’nı tebrik ediyorum” dedi.

Erdoğan bu cümlelerinin olduğu sosyal medya hesabından bir de video paylaştı.

Bu video Erdoğan seçildiği sırada yabancı bir gazetecinin kendisine “İngilizce” soru sormasıyla başlıyor.

Gazeteci “Bundan sonra bir çok yabancı ile temas içinde olacaksınız. Bu temaslarınızda hangi dili kullanacaksınız?” diyor.

Bu sorudan sonra Erdoğan’ın çeşitli dünya ülkelerindeki görüntüleri geliyor önümüze.

Avrupa Birliği aile fotoğrafı çekilirken duracağı noktanın belli olması için yere konulan Türk Bayrağı’nı alıp cebine koyma görüntülerinden sonra Erdoğan’ın çeşitli toplantılarda yaptığı konuşmalar yer alıyor.

Örneğin NATO toplantısında yaptığı konuşma, Birleşmiş Milletler’deki kürsü görüntüleri görülüyor.

Videonun sonunda, ilk baştaki soruya dönülüyor ve Erdoğan “Hangi dilde konuşacaksınız” diye soran yabancı gazeteciye “Türkçe” karşılığını veriyor.

Bu video iki gündür AKP kitlesinde yaygın biçimde paylaşılıyor.

Yandaş tetikçi medya haberi elbette Erdoğan’ı “Türkçe kullanan büyük lider” olarak yayınlıyor.

Tabii ki aslında güzel bir durum.

Ancak burada küçük bir ayrıntı var.

Dünyanın bütün liderleri bu tür resmi temaslarda kendi dillerini konuşurlar.

Sadece özel görüşmelerde eğer muhatabın dili biliniyorsa o dille konuşulur.

Ama açık resmi temaslarda herkes kendi dilini konuşur.

Tabii Erdoğan’ın bir özelliği daha var.

Türkçe dışında bir yabancı dil bilmiyor Erdoğan.

Bunun ayıp bir yanı yok, herkes yabancı bir dil bilmek zorunda değil, ayrıca yabancı bir dili bilmek insanı daha üstün de kılmıyor, belki bazı alanlarda avantaj sağlar.

Eğer Erdoğan Birleşmiş Milletler tarafından “resmi” kabul edilmiş dillerden herhangi birini örneğin, İngilizce, Almanca, Rusça, Çince gibi dillerden birini biliyor olsa ve buna rağmen bütün temaslarında Türkçe kullanıyor olsa şimdi kendisine düzülen övgülerin bir anlamı olabilirdi.

Oysa bunlardan hiçbiri bilmiyor yani uluslararası temaslarda istese bile başka dille konuşamaz.

Hal böyleyken herkesi cahil ve dikkatsiz yerine koyup “Bizim öyle bir liderimiz var ki, gittiği her yerde Türkçe konuşuyor” diye propaganda yapmak aslında anlamsız.

Ama ne diyeyim, helal olsun bu kadar absürd konuyu bile propaganda malzemesi yapabiliyorlar ya pes doğrusu.

NOT: Yıllar önce o gazeteci aslında Erdoğan’ı lisan bilmediğini vurgulayarak küçümsemek için öyle bir soru sormuştu. Erdoğan da “Türkçe” diye seslenerek o gazeteciye bir anlamda haddini bildirmişti. Ama o olayı bugün propaganda malzemesi yapmak gerçekten fıkra gibi bir şey.



BUNU YAZMAK GEREK

Tele1’in üzerine gelmelerinin nedeni bu


Bir süredir tüm Türkiye’nin gözü önünde çirkin bir operasyon yapılıyor.

RTÜK özellikle benim sabah programların üzerinden Tele1’e ceza yağdırıyor.

Ekran karartma cezalarını çok fazla önemsemiyorum.

Birkaç gün izleyiciden ayrı kalıyorum ama onlar durumu bildiği için çok büyük sorun değil.

Ama para cezaları sorun.

Çünkü RTÜK’ün kapatmanın üzerine verdiği para cezaları çok ağır.

İki kez 100 bin liranın üzerinde bir kere de 25 bin liralık ceza verildi.

Kanun gereği mahkemeye gidilebilmesine rağmen önce bu cezalar ödeniyor.

Tele1 gibi idealist bir anlayışla yayın yapan bir televizyon kanalının arkasında büyük maddi bir güç olmadığı ortadadır.

RTÜK de zaten bunu sopa olarak kullanmaya çalışıyor.

İktidara yönelik eleştirileri parasal olarak kanalı çökerterek kesmeye çalışıyor.

Kapatma cezalarını hukuk dışı yollara saparak fiilen uygulatmayı başardı RTÜK, ancak inanıyorum ki ödenen para cezaları mahkemeden geri dönecektir, çünkü verilen üç ayrı ceza da haksız ve hukuksuz.

Nitekim İdare mahkemeleri bunu saptadı zaten.

Bu arada ne yazık ki diğer medya organlarından gereken desteği göremiyoruz.

Muhalif medyada bile Tele1’e verilen cezalar, bunlarla ilgili alınan yürütmeyi durdurma kararları yeterince yer almadığı gibi bir dayanışma ruhu da göremedim.

Oysa hem kişisel olarak söyleyebilirim hem de Tele’in bütün yayınlarında bu iktidarın saldırısına uğrayan medyaya çok büyük destek veriliyor.

Bugün iktidarı elindeki sopalarla Tele1’e saldırtan başlıca etken bu televizyonun çok geniş kitlelere ulaşmasıdır.

Gözlediğim kadarıyla Tele1 sadece kendini muhalif olanlar tarafından değil başta AKP’liler de olmak üzere toplumun her kesimi tarafından dikkatle izleniyor.

Bugün sizlere son 10 günü kapsayan rastgele seçilmiş resmi reyting raporları sunuyorum.

Dikkatle incelerseniz saldırıların nedenini daha iyi göreceksiniz.

Bİ SORALIM BAKALIM

Mayıs ayı da geldi S-400’ler hâlâ ortada yok


Tarihler 14 Temmuz 2019’u gösterirken AKP genel başkanı Erdoğan yandaş medyanın en üst yöneticilerini toplamıştı.

Gazete ve televizyonların genel yayın müdürleri, Boğaz’daki Vahdettin Köşkü’ndeki toplantıda pür dikkat Amerika ve Rusya ile ilişkileri anlatan Erdoğan’ı dinliyordu.

Erdoğan “O iş bitti” diye anlattığı Rus yapımı S-400 füzelerinin alımında medyanın yakın desteğini gördüklerini belirterek şöyle demişti; “Türkiye’nin milli güvenliği ve egemenlik hakları bakımından önemli bir tartışma olan S-400 tedariki konusunda gösterdiğiniz onurlu duruş için şükranlarımı sunuyorum. Türkiye uzunca bir zamandır, milli bir meselesi üzerinde, her kesimden insanıyla, kurumuyla, kuruluşuyla böylesine güçlü bir birlikteliği ortaya koyamadı.”

Erdoğan daha sonra “Yıl sonuna kadar belli bir bölümü ve 2020’nin nisan ayına kadar tamamıyla bu işi bitirmiş olacağız ve çok daha öz güven içerisinde yolumuza da devam edeceğiz” demişti.

Aradan neredeyse bir yıl geçti.

Nisan ayı bitti mayıs ayının ortasına geldik.

Ama S-400’lerden hâlâ haber yok.

Deniyor ki “Korona nedeniyle bazı aksamalar olması normaldir.”

Koronanın füze sistemiyle ne ilgisi olabilir?

“Uzmanlar gidip gelemiyor” bahanesi de olmaz, çünkü bu iş gidip gelmelerle olmuyordur herhalde, büyük törenlerle füzelerin bütün parçaları getirildi ve monte edildi, bugüne kadar sistemin kurulamamış olmasının aslında hiçbir açıklaması yok.

Bekleyelim bakalım.