Korkusuz
Ümit Zileli

Dere yatağında cinayet!..

Giresun, tarihinin en korkunç sel felaketine uğradı...

Betondan evler yıkıldı, otoyollar dahil tüm yollar paramparça oldu, otomobiller, kamyonlar hatta iş makinaları bile adeta kibrit çöpü misali birbirinin üzerine yığıldı... Şu anda yaşamını yitiren yurttaş sayısı 9, kayıp sayısı 8... Tüm felaketi bir cümlede özetleyecek olursak şunu söyleyebiliriz:

-Giresun, doğal afete esir düştü!..

İktidar ise ilk şoku atlattıktan sonra bu afetin suçlusunu tespit ediverdi:

-Toprak!

Şaka yapmıyorum; AKP Genel Başkan Yardımcısı sıfatına haiz Nurettin Canikli suçun toprakta olduğunu savunarak aynen şöyle dedi:

-Yağmurlu toprak suya doyuyor, toprak kayganlaşıyor. Yağmur yağdığı zamn toprak su gibi akıyor, önüne ne katarsa götürüyor... Yaşadığımız bu afetin yapılaşmayla ilgisi yok!..

İşte bu kadar! Canikli, üç cümle ile ellerini yıkayıp temizledi, suçu toprağa yükledi ve baştan tırnağa kadar temizlenip aklanıverdi!.. Bitmedi, AKP’li Türk büyükleri, bir başka suçlu daha keşfettiler:

-Giresun halkı!

Yani yurttaş! Uyarıları bir türlü dinlemeyen, gidip dere yatağına 9 katlı apartman diken Giresun sakinleri adeta bu felakete davetiye çıkarmışlardı!

Ne kadar basit, ne kadar yalın değil mi! O halde soralım: O, 9 katlı yapılara kim izin verdi? Devletin görevi uyarmak, sonra da “Du bakali n’olcek” diye seyretmek mi yoksa yasaların gereğini yapmak mıdır?

-Dere yatağına inşaat izni vermek, üstelik Karadeniz gibi bol yağış alan bir bölgede cinayetin ta kendisi değil midir!..

“Yağışlar doğal, sonuçları kesinlikle değil!”


Uzmanlar da aynısını söylüyor zaten...

Türk ormancılığı konusunda uzman isimlerden Doç. Dr. Yücel Çağlar, bölgedeki yağışların uzun süreli ya da yoğun olmasının gayet doğal olduğunu ancak yaşanan sonuçların kesinlikle doğal olmadığını söyledi! Yapılması gereken neydi peki? Ona da şu yanıtı verdi Çağlar:

-Sorgulama, inşaat, yerleşim planlaması, tarım, ormancılık ve toplum bilim üzerine temellendirilmeli!

Böyle mi yapılmıştı peki? Tabii ki hayır! Ormanların yok edildiğini, geriye yalnızca çayır, mısır ve fındıklıkların kaldığını belirten Çağlar, isteyenin istediği yerde çok katlı bina yapabildiğini, muhtar izniyle yapılaşma olduğunu, ancak denetimin olmadığını ve özellikle bölge genelinde Hidroelektrik Santrallerin (HES) yarattığı yıkımın yağış-bitki örtüsü dengesini bozduğunu anlattı!

TMMOB Mimarlar odası da yaptığı açıklamada Doç. Çağlar’ın anlattıklarını doğruladı. Giresun’da 38 adet HES bulunduğunu, 7’sinin ise yapımına devam edildiğini belirten Mimarlar Odası açıklamasında bu projeler ile ormanların yok edildiği ve bölgenin heyelana açık hale geldiği anlatıldı...

Böyle olunca da Giresunlular, bozulan dengenin kurbanı haline geldi! Hep böyle olur zaten; aklı beş karış havada, gözünü rant hırsı bürümüş yönetimlerin yaptıklarının cezasını hep hiçbir şeyden haberi olmayan, masallarlarla oyalanan zavallı masum insanlar çeker...

-Su her zaman yolunu bulur, peki ya felaketin kurbanları!..

“İfşa yok tezgah var!”


Barış Pehlivan, Murat Ağırel, Hülya Kılınç...

Silivri’de 6 aydır tutuklu bulunan üç gazeteci arkadaşımız, üç onurlu kalem... Avukatlarının son tahliye başvurusu da rutin olarak reddedildi; zindanda 9 Eylül’de yapılacak duruşmayı bekliyorlar...

Haberin Var Mı inisiyatifi, tecritte bulunan gazetecilerin duruşması öncesi dava sürecini ve gerçekleri anlatan bir gazete hazırladı. Üst başlığında”Gazetecilere özgürlük için çıkan gazete” ibaresi bulunan gazetenin manşetinde ise şu başlık var:

-İfşa yok tezgah var!

Haberin Var Mı inisiyatifi şu açıklamayı yaptı:

-Meslektaşlarımız, Libya’da hayatını kaybeden MİT mensubunu kimliğini “ifşa” etmek, cenazesini haberleştirmek ve paylaşmak bahanesiyle tutuklandı.  Akılara ziyan bir iddianame hazırlandı. Çünkü ortada suç yoktu, ifşa yoktu, alenen kumpas vardı!

Gazetede kumpas davasının neden ve nası açıldığı, suçlamaların ardındaki gerçekler tek tek anlatıldı.

Haberin Var Mı inisiyatifinin kalemlerine, yüreklerine sağlık...

-9 Eylül’de duruşmada buluşmak üzere...