Korkusuz
Can Ataklı

Darbe önceden biliniyormuş

ANALİZ

Darbe önceden biliniyormuş


Aradan 4 yıl geçtiği halde üzerindeki sır perdesi hâlâ aralanmadı 15 Temmuz gecesinin.

İktidar o günden beri “darbe edebiyatı” ile toplumu oyalamayı beceriyor.

Üstüne üstlük bu gece ile ilgili kuşkuları dile getirenler de ya FETÖ’cü ya darbeci ya hain ilan ediliyor fütursuzca.

En çok tepki gösterdikleri şey “Gerçekten darbe mi oldu, yoksa her şey önceden biliniyor muydu?” diye sorulması. Aslına bakarsanız ilk günden beri bu kuşkumu açıkça dile getiriyorum. Şu ana kadar kimse tatmin edici cevap veremedi.

Ancak öyle bir korku saldılar ki, başta ana muhalefet partisi olmak üzere, kimse “Aman bana terörist derler, aman herkesten oy alamam sonra” endişesiyle o geceyi gerçek anlamda tartışmaya açamıyor.

Buna karşı, başta saray olmak üzere iktidar sözcüleri “15 Temmuz’da bir parti genel başkanı terliklerini giymiş televizyon karşısındaydı” diyerek, güya hakaret ediyor cevap bile veremiyorlar.

Hiç olmazsa “Parti genel başkanını bırak, başbakan olan zat tünelde saklanmıyor muydu?” diye bile sormaya çekinmeseler... O da yok, hep  “ne olur ne olmaz” paniğindeler.

Ancak gerçeklerin çok kötü bir huyu vardır, mutlaka ortaya çıkarlar.

Hatta bazen bizzat bu gerçeği gizlemeye çalışanların marifetiyle olur bu.

Bayramda yandaş tetikçilerin önde gelenlerinden biri böyle bir itirafta bulundu, 15 Temmuz’un önceden bilindiğini ve hatta MİT’in büyük başarı göstererek darbe saatini öne çektirdiğini yazdı.

Bu yazıyı okuyunca açıkçası kıyametin kopacağını sandım. Bir iki internet sitesinde “İtiraf” türü başlıklarla yer aldı haber. Siyasetçiler galiba bayram tatiline kendilerini çok kaptırdıklarından olacak, ağızlarını bile açmadılar.

Yandaş medyanın pek makbul isimlerinden biri MİT’i övmek için yazdığı yazıda itiraf niteliğinde şu cümleleri kullanmıştı;

“MİT’i, 2014 yılındaki kapsamlı kanun değişikliği sonrası ulaştığı seviye ve 15 Temmuz darbe girişimi öncesi ve sırasındaki performansı ile değerlendirmek bu aşamada yeterli fikir verecektir. Faaliyet esnekliği ve hesap verebilirlik bağlamında ele alındığında MİT’in özgün konumu dikkati çekiyor. Teşkilat, kurumsal manada koruyucu hukuka sahip olmasına rağmen, idari ve cezai çerçeveyi çizen genel mevzuatın da kapsama alanında bulunuyor. MİT’i, 15 Temmuz’a giden süreçteki muhtelif toplantıları zamanında ve yeterince fark edememesinin yanında, darbe teşebbüsünün öne alınmasını ve sekteye uğratılmasını sağlayan çabasıyla birlikte değerlendirmek gerekiyor. Sivil alanda konuşlanmasına karşın devlet içinde pozisyon almaya meyledebilecek her türlü grubun (geleneksel inanç toplulukları da dahil olmak üzere) istihbaratın radarına girmesi de Türkiye tecrübesinin zorunluluğu olarak karşımıza çıkıyor...’’

Karmaşık cümlenin Türkçe tercümesi şudur;

“MİT, istihbarat toplamalarda belki zafiyet göstermiştir ama darbeyi önceden biliyordu, önlemek yerine başlangıç saatinin öne çekilmesini sağladı ve bu sayede cemaatin tasfiyesi sağlandı.”

Bence bu kesin istihbarattır.

Her ne kadar ilk günden bu yana, böyle bir komplonun olduğu konusundaki kuşkularımızı örneklerle destekleyerek anlatmaya çalışıyorsak da elimizde yeterli somut kanıt yok tabii ki.

Ama zaten her işin içinde olan yandaş tetikçi kesim, bu tür yazıları kuşkularına, endişelerine dayanarak değil, kendilerine verilen bilgilere dayanarak yazarlar.

Bu tür yandaş yazarların itirafları sayesinde, içimizdeki kuşkular da bir bir temizleniyor ve olayın gerçek yüzü açığa çıkmaya başlıyor.

YENİ ÖĞRENDİM

İstanbul’daki gayrimüslim din adamları çok alınmışlar


İslam dininin en önemli hasletleri ayaklar altına alındı Ayasofya’nın tekrar tamamen cami olma töreni sırasında.

Ayasofya’da kılınacak ilk cuma namazı için VIP protokol uygulandı.

VIP İngilizce “Very important person” kelimelerinin kısaltılmış halidir. Yani “çok önemli kişi” anlamına gelir.

Ayasofya’daki namaza katılanlara ben de “VİM” dedim YouTube konuşmamda. İngilizce “Very important Müslims” yani “çok önemli Müslümanlar.”

Tabii her şey yerli ve milli olacağına göre, aslında VİM yerine ÇÖM demek daha doğru.

“Çok önemli Müslüman.”

AKP iktidarı bu açıdan tarihe geçti.

Bugüne kadar hiçbir Müslüman ülkede namaz için özel davetiye çıkarıldığını ve bu davetiyeyi taşımayanların namaza alınmadığını duymamıştım, hatam varsa düzeltirim.

Namaza davet ezandır.

Her Müslüman, hiçbir ayırıma tabi tutulmadan camiye gider ve namazını kılar.

Ayasofya’da “ÇÖM” uygulanınca; koca koca bakanlar, paşalar, iş insanları, siyasetçiler göğüslerine maçlardaki kullanılan nal gibi kimlik kartlarını takarak girebildiler Ayasofya’ya. Gariptir, hiçbir AKP’liden itiraz gelmedi dinde uygulanan bu imtiyazlı duruma. Demek ki Erdoğan yapınca her şey helal sayılabiliyor.

Bu namaza özel davetliler arasında İstanbul’daki gayrimüslim din adamları da varmış.

Kiliselerin papazlarına bile davetiye gitmiş.

Bayramın ikinci günü çok küçük bir cemaati olan bir kilisenin papazı ile konuşurken “Bu davet bizleri yaraladı” dedi.

“Neden?” diye sordum.

“Ayasofya’nın müze ya da cami olmasına elbette Türkiye’yi yönetenler karar verir. Ama dünyanın ayaktaki en eski kiliselerinden biri camiye çevrilirken sanki nispet yapmak istenir gibi bizlerin de davet edilmesi hiç de iyi olmadı” cevabını verdi.

Papaz, “Sonuçta elbette Türkiye’nin kararına saygı duyuyoruz ama Ayasofya konusunda bizim de hassasiyetimiz olduğu ve buna da saygı duyulması gerektiği gözden kaçırılmamalı” diye ekledi.

Empati yapınca “Haklısınız” dedim ben de.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Ordu, neden yaptığının arkasında duramaz?


Ayasofya’nın tam da Türkiye’nin tapusu niteliğindeki Lozan Anlaşması’nın yıl dönümünde açılmasından iki gün sonra, Genelkurmay Başkanlığı’nın Twitter üzerinden paylaştığı bir Anıtkabir fotoğrafı ilginç yorumlara neden olmuştu.

Pek çok sosyal medya kullanıcısı, silahlı kuvvetlerin iktidarın Ayasofya şovuna karşı böyle bir tavır koyduğunu ileri sürüyordu.

Bu yorumlar askerde büyük rahatsızlık yaratmış anladığım kadarıyla. Çünkü hemen bir açıklama yayınlandı.

Twitter mesajıyla ilgili yorumların büyük çoğunluğu, askerlerin sanki Erdoğan yönetiminden pek hoşnut olmadığını ve bu yolla eleştirdiğini ileri sürüyordu. Sanıyorum “Eyvah” dedi komutanlar, “Saraya karşı ne yaparız şimdi?”

Hemen açıklama yayınlandı, yorumların “maksadı aşan” ve “TSK’yı tartışma ortamına çekmeye çalışan” yorumlar olduğu belirtildi.

Bu “maksadını aşan” lafına bayılıyorum biliyorsunuz, sanki her derde deva bir laf bu. Meğer Twitter mesajının o gün paylaşılmasına bir ay önceden karar verilmiş.

Bu ve benzer fotoğrafları başka türlü algılamak “zorlama” imiş.

Sonra açıklamaya “nedense” farklı 5 coğrafyada sürdürülen terörle mücadele ve kahraman Türk Ordusu tanımları eklenmiş.

En sonunda da “Dünyanın ve ülkemizin içerisinden geçmekte olduğu siyasi, sosyal, askeri ve ekonomik iklimde, birlik beraberlik içerisinde, dikkatli ve uyanık olmak zorunda olduğumuz” hatırlatılmış.

Alt tarafı bir fotoğraf ve altına yurdum insanları tarafından yapılan yorumlar için bu kadar geniş bir açıklama yazılır mı?

Ne korkmuşlar böyle...

ÇOK GÜLDÜM

Ordu’da AKP oyları patlama yapar artık


Bayram öncesinin ilginç siyasi gelişmelerinden biri, MHP’nin “ele avuca sığmaz milletvekili” Cemal Enginyurt’u partiden ihraç etmesiydi.

Nedeni çok basit; Enginyurt AKP’yi eleştirmişti.

MHP Genel Başkanı ve parti yönetimi için en büyük suç, AKP’yi eleştirmek. Bin bir emekle kurulan koalisyonun yara almasını ve partililerin bir kısmına sağlanan avantajların kaybolmasına kimse göz yummak istemiyor, mesele bu kadar basit.

Peki Enginyurt AKP’yi nasıl eleştirmiş?

Meğer Ordulu Cemal Enginyurt, fındık üreticisinin hakkını aramış.

Tarım Bakanı’nın ilgi göstermediğini, kendisiyle konuşmadığını, fındık üreticisinin de mağdur edildiğini söylemiş.

Ve partiden atılmış.

Enginyurt, bundan sonra siyasete devam eder mi bilemem, ama Ordu’da şansı olacağını hiç sanmıyorum. Ordulular fındık üreticisine destek çıkılmasını affetmeyebilir.

Örneğin şöyle bir haber okuyabilirsiniz:

Enginyurt’un ihracı AKP’de sevinçle karşılandı. Bir AKP’li milletvekili “Enginyurt, Ordu’da fındık üreticisinin hakkını arıyordu. Bu nedenle partimizi eleştirdi. Ancak Bahçeli bunu affetmedi ve bu kişiyi attı. Konunun bizi sevindiren tarafı şu; Ordu’da fındık üreticisi ne zaman zora düşse ve bizim dışımızdakiler fındık üreticilerinin hakkını korusa, Ordu halkı buna tepki olarak oylarını bize veriyor. Oylarımızın düştüğü bir sırada yine aynı şey oldu, şimdi oylarımız tekrar en yükseğe çıkacak çok şükür” dedi.

NOT: İroni amaçlı yazıdır. Lütfen “Vay Ordululara hakaret etti” diyerek insanları dava açmaları için kuyruğa sokmasın kimse.

YENİ ÖĞRENDİM

İnce ve yeni parti gayriciddi bir girişim değil


Bayram süresince CHP’liler Muharrem İnce’nin CHP’den ayrılarak yeni bir parti kuracağı haberini konuştu.

Haberi ilk yazan Hürriyet yazarı Yalçın Bayer.

Hürriyet’teki nadir gazetecilerinden biri olan ve CHP’yi çok iyi analiz eden yorumlarıyla tanınan Yalçın Bayer, “Muharrem İnce parti kuruyor. Eylül ayı içinde parti kadrosu açılanacak” diye yazdı.

Bayramın üçüncü günü ben de Twitter üzerinden aldığım bazı bilgileri paylaştım.

Yazdığım tweet mesajında “45 kişilik kurucu kadrosu olduğunu, partinin eylülde değil, büyük ihtimalle 3 ağustos haftasında kuruluşunu ilan edeceğini” yazdım.

Ondan sonra küçük çaplı bir kıyamet koptu.

Çok ciddi bir CHP’li kesim “Eyvah yine parti bölünüyor, yine seçim kazanamayacağız” paniğine kapıldı.

Bu kesimden çok öfkeli mesajlar geldi.

Ancak benzer biçimde İnce’nin parti kurmasını alkışlayanların da sayısı az değildi.

Bu kesim de “CHP’nin yeni yönetiminin tamamen bağımlı olduğunu, iktidar amacı taşımadığını” ileri sürerek, “Yeni bir hareket gerek” fikrini savunuyordu.

Bu konuda elbette taraf olmam mümkün değil.

Ancak aldığım son bilgiye göre, parti kuruluşunda açıklanacak liste 45 değil, 160 kişilik olacakmış, grup kurabilecek kadar olur mu bilemem ama ciddi sayıda milletvekilinin de bu partiye geçmesi ihtimali yüksekmiş.

Vardığım sonuç şu; kimse bu hareketi sadece “parti bölünüyor, lider olamayan parti kuruyor” gibi değerlendirmesin. Anladığım kadarıyla hareket gayriciddi değil ve arkasına ciddi bir destek alabilir.

Sonra ne olur, şimdiden kestirmek zor tabii.

Onu da önümüzdeki günlerde irdelemeye devam ederiz.

ÖNEMLİ NOT: Küçük bir izlenimimi aktarmak istiyorum. Muharrem İnce, “yeni hareketin başı mı, yoksa başlayan bir hareketin içinde mi?” sorusu da çok önemli. Asıl sürpriz orada çıkabilir.