Korkusuz
Memduh Bayraktaroğlu

Daha da yazık olacak...

Cemal Granda 17 yaşından 29 yaşına kadar Dolmabahçe ve Çankaya’da Atatürk’ün hizmetkârlığını yaptı...

12 yıl hemen her masayı o kurdu...

O hizmet etti...



1973 yılında Yade Kitap’tan, “Atatürk’ün uşağı idim” adıyla çıkan kitabın 341 – 342. sayfalarında...

Atatürk’ün, dönemin Yunanistan Başbakanı (Kurtuluş Savaşımız sırasında Yunanistan Ordu Komutanı) Venizelos’la buluşmasından önceki birkaç saati şöyle anlatıyor:





Venizelos’un geldiği gün Atatürk, kendisini eski köşkte kabul etti. Bu ziyaret nedeniyle arkadaşlarıyla herhangi bir fikir yürüttüğünü hatırlamıyorum. Yalnız sabah giyinirken berber Mehmet’e takıldı:

“Mehmet, bugün Venizelos’un ayağına gideceğiz. Kendisiyle görüşeceğiz. Buna ne dersin?”

Atatürk berberiyle sık sık şakalaşırdı. Mehmet bir ara düşündükten sonra:

“Paşam, ben sizin yerinizde olsam ne gider ne de görüşürüm. Çünkü o millet, bizim Selaniğimizi (berber de Selanikliydi), toprağımızı, yerimizi aldı. Bu yetmiyormuş gibi, bir de Ankara’mızı almaya kalktı. Bütün bunlardan sonra siz onlarla dost gibi konuşacaksınız. Ben olsam yapmam.”

Atatürk, berberinin safça sözlerini dinlerken hiç kızmadı. Hatta onun samimiyetinden memnun bile kaldı.

“Bu memleket işidir. Bu yüzden dost olmaya, dost görünmeye mecburuz. Hem bunu yapmazsak tarih bizi affetmez.”



“Yurtta sulh dünyada sulh” diyerek...

İletişimin, dostluğun, barışın, uzlaşmanın, paylaşmanın, yardımlaşmanın iki ulus devlet için ne kadar değerli...

Ve...

Bir o kadar da önemli olduğunu anlatan:

Büyük insan...

Büyük komutan...

Büyük devlet adamı Mustafa Kemal Atatürk Türkiye’sinden...

500 yıl önceki...

Padişah Yavuz dönemine sürüklenen bir ülke...



Yazık oldu...

Yazık oluyor...

Daha da yazık olacak...

KADINLARIMIZI KÖLELEŞTİRMEYE ÇABALIYORLAR...


Adnan Bey pek çok bürokratın eşiyle seks hayatı yaşadı...

Kadınların kocalarından birini (Ayhan Aydan’ın eşi Hasan Ferit Alnar, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Şefi) Almanya’ya sürdü (Sözde görevli olarak gönderdi...).

Diğerinin kocasını (Suzan Sözen’in eşi emniyet müdür vekili Ferit Sözen) ise “Özel koruması” gibi kullandı...

Hem de...

Karısıyla otel odasında yatarken...

Adamı kapıda nöbetçi olarak bekletti...



Suzan Sözen ilerleyen yıllarda:

“Evet Adnan Bey’le yattım ama amacım kocamı kurtarmaktı” demişti...



Adnan Bey’in siyasi mirasçıları da...

Kadınları özgürleştirmek...

Eğitmek...

Uygarlaştırmak yerine...

İstanbul Sözleşmesi’nden çıkarak yeniden:

Köleleştirmeye çabalıyorlar...

KADIN SADECE O ÜÇÜ MÜ YANİ?..


14 Mayıs 1950 seçimleriyle iktidara gelen Demokrat Parti kadroları, Atatürk’ün yetiştirmek istediği kadını yeniden padişahlık dönemi kadınlarına döndürdü...

Yani...

Atatürk’ün yapmak istediklerinin tam tersini yaptı...



Başta...

Dönemin başbakanı Adnan Menderes olmak üzere...

Tüm DP kadroları:

Kadını:

“Et, zevk, seks...”.

Olarak gördüler...



Bugün de...

Mirasçıları sürdürüyor o geleneği...

ASIL ÖNEMLİ OLAN TARAFIMIZ DEĞİL...


Hiçbir siyasi taraftan değilim tabii...

Ama...

İlle de olmam gerekiyorsa söyleyeyim:

Demokratik, laik, sosyal hukuk devletini ve yargı bağımsızlığını geri getirecek...

İnsan haklarına saygılı...

Gelir dağılımında adaleti sağlayacak bir siyasi ittifaktan tarafım...



Sözün özü:

Hangi taraflarda olduğumuzun hiçbir önemi yok...

Asıl önemli olan...

Ülkemizin, devletimizin, milletimizin geleceğini kurtarabilmek...

ÇÜNKÜ GENÇLER...


Gençlerimizi el üstünde tutması gerekenler...

Onları (Bakınız Boğaziçi Üniversiteli gençler...).

Ayaklarının altına alıp...

Kafalarını eziyorlar...



Neden?..

Çünkü...

Gençler düşünüyor...

Çünkü...

Gençler sorguluyor...

Çünkü...

Gençler boyun eğmiyor...

Çünkü...

Gençler geçmişe kapanmıyor...

Çünkü...

Gençler geleceği planlıyor...

İHTİRASLARINIZ KADAR TAŞ DÜŞSÜN BAŞINIZA...


Bazen fragmanı yayınlanıyor sosyal medyada...

Mideme kramp giriyor...





Devlet (Ulusumuzun) televizyonu çekmiş filmi...

Adı: “Bir Zamanlar Kıbrıs”...



TRT yönetimine soruyorum:

Yaşanmış acıları, kabuk bağlamış, geçmek üzere olan yaraları kaşıyarak ne yapmak istiyorsunuz?..



Zaten iki tarafın siyasetçileri...

İç politikalarına meze yapabilmek için...

Kaşıyıp duruyorlar...

Bir de siz çıktınız başımıza...



Sizin çektiğiniz filmi...

Aynı isimle...

Yunanlılar, kendi pencerelerinden gördükleri gibi çeker...

Ve bir de...

Dünyanın sempatisine sahip olmalarının avantajıyla...

Tüm dünyaya izletirlerse...

Zaten, güvenilirliğimiz yerlerde sürünüyor...

İtibarımız sıfırlandı...

Kolayca inanıverirler...



Kaldırın şu diziyi yayından...

Biz, halklar barış içinde ve tüm güzellikleri paylaşarak yaşamak istiyoruz...

İhtiraslarınız kadar taş düşsün başınıza...

ALKIŞLARIM ONUN İÇİN...


İBB harika iki kitap çıkardı...

“Osmanlı İstanbul’unda Kadın...”.

“Cumhuriyet İstanbul’unda Kadın...”.





Her iki kitabın da önsözünü Ekrem İmamoğlu yazdı...

Önsözde beni en çok etkileyen ise...

Napolyon Bonaparte’ın “Bana iyi analar verin size iyi vatandaşlar vereyim” cümlesine atıfta bulunur gibi yazılan şu cümle oldu:

“Kadın öğrenirse çocuklarına da öğretir ve biz hayal ettiğimiz o güzel dünyaya, medeni yaşam koşullarına hızla ulaşırız.”.





Atatürk kadınlarımıza seçme ve seçilme hakkını verirken amacı, eğitim özgürlüğünü kazanmalarına destek olmaktı...

Eğitimli kadın özgürlüğün değerini bilir...

Eğitimli kadın özgür nesiller yetiştirirdi ancak...



Tebrikler Ekrem Bey kardeşim...

Harikasın...



Dövülen...

Öldürülen...

Hor görülen kadınlarımıza:

Çok büyük iki hediye verdin...

Ve...

Onları onurlandırdın...

Alkışlarım senin için...