Korkusuz

Cüneyd Zapsu, DEVA reçetesi mi hazırlıyor?..

Cüneyd Zapsu, DEVA reçetesi mi hazırlıyor?..
“Yahu iç siyasette hiç mi bir şey olmuyor?.. Korona yüzünden siyasi kulislere de mi kilit vurdular” diye merak ediyorsanız, cevabım şöyle olur;

Oluyor oluyor da, koronavirüs kamuflajlı bir şeyler dönüyor. Üstelik  ne kadar merakınızı çeker?.. Onu da pek kestiremiyorum doğrusu... Neyse!.. Birazcık sizlere olup bitenlerden bahsedeyim. Kararı siz verin.

Cüneyd Zapsu ismini hatırlar mısınız?.. AKP’nin kuruluşunun en hassas ve çoklu ilişkili temel taşıydı. AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın bir zamanlar en dibindeki isimlerin başında gelirdi. Kimi onu gölge Dışişleri Bakanı olarak görür, kimileri ise “Erdoğan’ın beyninin yarısı Mücahit Arslan ise diğer yarısı Cüneyd Zapsu” derdi. Erdoğan ve AKP üzerindeki etkinliği tartışılmazdı. Hangi taşı kaldırsanız altında çıkan isimlerden biriydi. Cüneyd Zapsu, AKP iktidarı içinde hiç anlı şanlı unvan üstlenmedi. Kimi zaman iş adamı kimi zaman Erdoğan’ın baş danışmanı kimliği ile işlerini hep arka kapı diplomasisiyle yürüttü. Görünebilen faaliyetleri ile bir süre kamuoyunun dikkatlerini üzerinde topladı. Kapalı kapılar ardında ne olduğu pek bilinmez ama sessiz sedasız ortadan kayboluverdi. Neredeyse kendisini unutacaktık. Sağ olsun bizleri merakta bırakmadı önceki gün afili bir mektupla ortaya çıktı!.. ”Herkes”e açık bir mektup kaleme almış. Birçok haber kuruluşunda yer verildi. “Sokağa çıkma yasağı üretime ekonomiye zarar verir” mesajı diye vurgu yapılmış!. Mektubun siyasetle ilgisi yokmuş. Onu benim külahıma anlatsın!.. Zapsu, “Koronavirüsün ekonomiye etkileri hakkında ne düşünüyor” diye Türkiye’de kaç kişi merak ediyordu?.. Sebeb-i hikmeti neydi?.. Tamamını okudum, biraz kendini anlatıyor biraz Erdoğan’a destek verir gibi görünüyor. Dikkatle incelendiğinde önemli işaret fişekleri attığı görülüyor. Zapsu’nun yazdıklarından sadece bir bölüme yer vereceğim;

Korku tarafından yönetilmememiz lazım. Bugünler geçecek, tüm dünya ciddi derecede fakirleşecek, iyi idare edenler daha az, daha kötü idare edenler daha çok, ancak herkes fakirleşecek.

Ancak benim ‘korktuğum’ bugünlerin neticesinde çok seneler önce söylediğim gibi sağlık karşılığında, gıda karşılığında ve bazı ülkelerde emniyet (bizim bugün için ne kadar şanslı olduğumuzu hatırlatmam gerekiyor, ne demek istediğimi Paris ve Los Angeles’daki arkadaşlarınıza sorun) karşılığında tüm insanların hürriyetini teslim etmesi olasılığıdır.

Bu hastalık sonrasındaki dünyanın Totaliter Rejimlere daha açık olabilme durumudur.

Halbuki bu tam bir birliktelik fırsatıdır, insanlar birbirlerine yardım elini verse, bunu da açık açık yapsa... Ama bizler... Bireylerimiz bile bir uçak malzemeyi olay yaptığımıza göre... Hazin. Ama gerçek bu. Hayırlısı.”

Bu satırları okuduktan sonra biraz gerilere gittim. 2003’e... AKP’de ilk isyan bayrağını açan İstanbul Milletvekili Emin Şirin’in çıkışları ortalığı kasıp kavuruyordu. 2003 Haziran’ında herkesin çokça okuduğu bir haberden (hem de yandaştan);

“Kulisler bu hafta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın partideki danışmanı Cüneyd Zapsu’nun yeni bir macerası ile çalkalandı. AK Parti İstanbul Milletvekili Emin Şirin anlattığına göre; ABD Savunma Bakanı Paul Wolfowitz, Türkiye’ye dönük sert sözleri söylemeden önce Zapsu ile birlikteymiş. Hatta Zapsu, Wolfowitz’in Washington’daki evinde kalmış. İlginç olan ise Zapsu, evinde kaldığı günün ertesi Wolfowitz’in ‘Irak politikasında Türk hükümeti hata yaptı’ ve ‘Türk Ordusu Irak tartışmasında ABD’nin kendisinden beklediği güçlü liderlik rolünü oynayamadı’ demesi... Şirin, ‘Wolfowitz’in bu sözleri söylemesinde Zapsu’nun rolü olduğu’ inancında. Bunun için de Şirin, Zapsu’ya ağır bir mesaj yolladı ‘Hükümete ve Türk Ordusu’na ağır hakaretlerde bulunan bir adamın evinde, Başbakan’ın Danışmanı niye kalıyor? Artık Zapsu, ulusal güvenlik sorunu haline gelmiştir.’ Şirin, bu noktada da kalmadı, devam etti; MGK Genel Sekreteri’ne çıkışan, Genelkurmay Başkanı’nı, Çevre Bakanlığı Müsteşarı gibi gören Genel Başkan Yardımcısı Mir Dengir Fırat da Zapsu gibi ulusal güvenlik sorunudur. Başbakan, bu ikisinden kurtulmalıdır.”

Bunları nereye mi bağlayacağım?..

Ali Babacan’ın DEVA Partisi tam da koronavirüsün patladığı en hararetli günlere denk getirildi. Erteleye erteleye o günlere!.. Kuruluşu ilan edildi sonra yine garip bir sessizliğe büründü. Bilmem kaç kişi ve kurulların program ve vizyonu hakkında çalıştığı söylenen partiden bugüne kadar içinde bulunduğumuz sıkıntılı durum hakkında tek satır bir şey duymadık. Çok garip değil mi?.. Geçenlerde sadece yönetim kadrosu açıklandı. Bana sorarsanız; hani AKP’nin kendini FETÖ’den temize çıkarmak için ilan ettiği bir milat var ya!.. DEVA’nın vitrini o miladın öncesine pek benziyor. Yönetim kadrosundaki isimlerin özgeçmişleri, akrabalıkları, yakınlıkları ve bağlantıları dikkate değer. Perdeyi biraz daha arayalım;

AKP eski İstanbul Milletvekili Emin Şirin, “Abdullah Gül ile Ali Babacan arasına Cüneyd Zapsu girmiş olabilir mi“ diye oldukça  manidar bir soru attı ortaya. Şirin’e, ”Nedir bu sorunun sebebi” dedim. Aldığım yanıt;

DEVA Partisi’nde Cüneyd Zapsu’nun izleri olabilir mi?.. Çok merak ediyorum”.

Emin Şirin, 3 soru daha ekledi;

1-DEVA Partisi’nin açıklamış olduğu yönetim kadrosunda kim kimdir? Çıkıp bize görüşlerini ne zaman anlatacaklar?.

2-Türkiye’deki bütün kumpaslar sırasında Adalet Bakanı olan Sadullah Ergin, 12 Eylül 2010 referandumundan sonra aynı zamanda HSYK Başkanı olarak Adalet mekanizmasını FETÖcülere teslim eden kişi olarak biliniyor. Şimdi, DEVA Partisi’nin Genel Sekreteri olarak Türkiye’nin yönetimine talip. Kendisi bu çelişkiyi inandırıcı olarak nasıl izah edecek?

3-Koronavirüs günlerinde bu DEVA Partisi’nin yapıcı tavsiyeleri var mı yok mu? Biz hiç bir şey duymadık.

Naçizane benim de sorulara katkım olsun;

Bu zamanda bu kadar eleştiriye açık olacak bir kadroyla ortaya çıkma cesaretini neye güvenerek buldular?.. Bu zamanlama aklını kim verdi?..

Koronadan sonra, DEVA reçetesi olarak parlatılacaklar galiba!.. Yerseniz!..