Korkusuz
Ümit Zileli

Cumhurbaşkanı ABD Başkanı’na ne yanıt verdi?..

AKP’li Cumhurbaşkanı, aylar sonra nihayet Başkan Biden’la telefonda görüştü...

Rabbime şükürler olsun! Görüşme sonrasında her iki taraftan ne açıklandı peki?

-İki lider, haziran ayında NATO zirvesinde görüşecek!

Bu kadar? Nasıl görüşecekler? Randevulu mu görüşecekler? Koridorda karşılaşınca mı görüşecekler? Bir açıklama yapılmadı! Pekii, Erdoğan-Biden görüşmesi ne zaman oldu? 23 Nisan’da... Amerikan Dışişleri, Başkan’ın 24 Nisan’da “soykırım” sözcüğünü kullanacağını ne zaman açıkladı? 22 Nisan’da!

-Biden’da 24 Nisan’da çıkıp ‘soykırım’ sözcüğünü iki kez kullandı mı? Kullandı! Yetmedi, İstanbul için de ‘Konstantinopolis’ dedi mi? Dedi!..

Biden’ın söyledikleri beş para etmez; hele tarihi kan içinde bir vahşi emperyalistin başkanından geliyorsa iki paralık bile değildir! Ancak başka bir ayrıntı var ve “Şeytan, ayrıntıda gizlidir!”

Demek ki, telefon görüşmesi olduğunda Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı, muhatabının bu sözcüğü kullanacağını biliyordu!.. Peki, iki lider arasında bu konuyla ilgili bir konuşma geçmemiş olması mümkün mü? “Aklımızla alay mı ediyorsun?” dediğinizi duyar gibiyim! O halde sormamız gerek:

-Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı, ABD Başkanı’na herhangi bir yanıt verdi mi? Verdiyse ne dedi?.. En azından bir sitem dahi etmedi mi?..

Bilmiyoruz! Önemli konularda açıklama yapmayı kimselere bırakmayan Cumhurbaşkanı’ndan günlerdir ses çıkmadı! Gerçi etrafındaki isimlerden açıklamalar, yandaş medyadaki bazı kalemlerden ise ‘güvenilir kaynaklara’ dayanılarak bazı tahminler yapıldı; mesela, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın şöyle dedi:

-Gelecek günlerde farklı biçim ve derecelerde yanıt verilecek!

Ne kadar açıklayıcı! O gün, hangi gün acaba?! İktidarın zirvesinden ses çıkmayınca, kulislerde, kamuoyunda ortaya atılan iddiaları görmüyor, duymuyor olabilirler mi? Ben yardımcı olayım kendilerine:

-ABD’de Reza Zarrab’ın ‘bülbül’ rolünü üstlendiği Halkbank davasına sayılı günler kaldı. Zarrab, son duruşmada, kara para trafiğini bir bir anlattığını, Cumhurbaşkanı’nın adını iki kez telaffuz ettiğini, bu konuda iktidarın en yukarılarından kimlerin yapılanlara öncülük ettiğini; bizzat o duruşmaya katılan bir Türk gazeteci anlattı YouTube üzerinden!..

Ayrıca, Cumhurbaşkanı’nın malvarlığı ile ilgili bir araştırma kararı çıkabileceğine dair dedikodular da cabası!..

İşte, Cumhurbaşkanı’nın yalnızca Türkiye Ermenilerinin Patriğine mesaj çekip ‘ortak acılardan’ bahsetmesi dışında, sessizliği tercih etmesi bu tür dedikoduları da alabildiğine körüklüyor!..

Amerikanofil tayfası!..


Sözcüğün yaratıcısı sevgili İlhan Selçuk...

Amerikan severleri anlatıyor! Tıpkı yüzyıl önceki ‘İngiliz Muhipleri’ gibi... Medyada, siyasette, iş aleminde örneğine bolca rastlayabileceğiniz tiplerden yıllarca önce söz etmişti İlhan Abi!

Amerikan Başkanı Reagan’ın 1981’de kullanmasından 40 yıl sonra, Biden’ın da ‘soykırım’ demesi, bu cenahı pek mutlu etti... Mesela İttihat ve Terakki’nin zirvesindeki üçlüden, 21 Temmuz 1922’de Gürcistan’ın Tiflis kentinde uğradığı suikast sonucu yaşamını yitiren  Cemal Paşa’nın torunu Hasan Cemal, T24 sitesinde “Soykırım... Özgür akıl, tutsak akıl” başlıklı yazısında, 2 Nisan 2011’de, Ermeni Diasporası’nın davetlisi olarak gittiği Los Angeles’ta yaşadıklarını şöyle anlattı:

-Kafamda birkaç gündür aynı soru; konuşmamda soykırım diyecek miyim demeyecek miyim?.. Kökler Anadolu’nun her yanına uzanıyor “Kesim öncesi, Kesim sonrası!..” Garabet kulağıma eğiliyor “Anadolu’dan gelenler öyle der, kesim... Ermenicesi çart, ‘soykırım’ın kibarcası yani...

Orada birçok diaspora Ermenisi ile konuştuğunu anlatıyor Cemal, hepsi ailelerinin, dedelerinin nasıl ‘kesime gittiğini’ anlatıyor. Bazıları karşılarında ilk kez bir Türk görünce, ‘şoka giriyor’ anlatımına göre!.. Bir türlü o akşam UCLA’in Broad Hall’ünde yapacağı konuşmasında soykırım diyecek mi karar veremiyor! Kendisine kızıyor, “Dilim neden böyle tutuk=” diye! Halbuki Ermenistan’daki Ermeni Soykırım Anıtı’nı ziyaret edip çiçek bıraktığını bile hatırlıyor; tabulardan, mahalle baskısından mı korktuğunu düşünüyor..

-Sonunda çıkıyor, “Soykırım acınızı paylaşmak üzere buradayım” diyor!..

Ermenicesini bile söylüyor... Kendi içinde tutarlı bir davranış bence; kendi deyişiyle yıllar sonra da olsa hiç olmazsa kendisine mertçe davranmış!

Yazısını “Türkiye’de de tutsak akıllardan kurtuluşun yollarında yürünüyor artık” sözleriyle bitiriyor Hasan Cemal...

Ahh gerçekler ahh!..


Gerçi Oya Baydar gibi yazarlar da aynı minvalde satırlar karalamış ancak ben yine Hasan Cemal üzerinden yanıtlamak istiyorum, çünkü bu gibiler ‘şirazeyi iyice kaçırarak’, kendi halkına hakarete kadar götürüyorlar nefret söylemlerini...

Hasan Cemal, keşke taa Los Angeles’a, Ermeni Diasporası’nın davetine koşa koşa gitmeden önce Anadolu’ya; Van, Kars, Erzurum, Ağrı, Hakkari, Urfa, Antep, Adana dolaylarına uğrayıp Anadolu insanının ağıtlarla bezenmiş, ninelerinden, dedelerinden dinlediği vahşet öykülerini de dinleseydi...

Ermenicesi “çart” olan o vahşi kesim işlerinin nasıl yapıldığını, çoluk çocuk camilere doldurulup nasıl yakıldıklarını, Taşnak General Antranik’in masum Anadolu insanlarını nasıl doğradığını anlatsalardı o içi yanan insanlar...

Van’ı, Rus desteği ile birkaç gün olsa da ele geçiren ve katliamın hasını yapan Ermeni çetelerini göklere çıkararak, “Van artık bizim” diye manşet atan ABD’deki Ermeni gazetesine bir göz atsaydı arşivleri açıp keşke...

Kürt sorunu ile ilgili o kadar yazı, kitap yazdı Cemal, hiç sormadı mı mesela Ahmet Türk’e konağında misafir olduğu sırada “Ermenilerle Kürtler niçin böylesine düşmandı yüz yıl önce?”

Aynı soruyu, Ermeni Hoybun Cemiyeti ile el ele kol kola Avrupa Parlamentosu’nda ‘soykırım çığlıkları atan’, son olarak “Ermeni soykırım utancıyla yüzleşin” diyerek Türkiye ile bağlarını iyice kopartma yolunda dev bir adım atan HDP’ye de sormak isterim...

Dostluğu ile onur duyduğum Atilla İlhan, ölümünden kısa bir süre önce bir sohbet sırasında şöyle demişti:

-Bu ülkede epey miktar hain potansiyeli vardır. Ancak bu sayı kriz zamanlarında artar, ne yazık ki!..

Ruhu şad olsun...