Korkusuz
Memduh Bayraktaroğlu

Cır, cır öttüler ve fakat...

Tabii ki milletçe yüreğimiz yanıyor...

Ama...

Bu yürek yangınlarının devam etmesini istemiyorsak...



Bu yaşadığımız faciayı...

Kaç bine ulaşacağını hiç kimsenin bilmediği ölüm sayısını:

Depremin değil...

20 yıldır ülkeyi hiç muhalefetsiz yöneten siyasi kadroların ihmalinin sonucu yaşadığımızı da:

Unutmayacağız...

Çünkü...

Devlet insanlığı ihmal gibi ağır bir kusuru kaldırmaz...



Tarihimizin en acımasız...

En yüksek can kaybı yaşatan...

En hasarlı depremlerinden biri olan:

17 Ağustos 1999 depreminden sadece 3 yıl sonra:

İktidara gelen siyasi kadroların...

İktidar olduklarında ilk yapmaları gereken icraat:

 



Deprem bölgesi olan ülkemizde...

Benzer bir depremin her an olabileceğini bilmek...

Ve...

Tedbir alarak:

Muhtemel bir faciayı önlemek olmalıydı...





İktidardakiler 20 yılı:

Ağustos böceği gibi geçirdiler...

Bu 20 yılda birkaç büyük çaplı ve can kayıplı deprem yaşadığımız...

Konunun uzmanları tarafından uyarıldığımız halde...

Cır, cır öttüler...

Ve fakat...

Hiçbir tedbir almadılar...



Canlarım...

Hayat devam ediyor...

Edecek...



Birkaç ay içinde seçimler var...

Seçim sandığının başına geldiğimizde son kararımız:

20 yıldır uzaklaştığımız Atatürk’ün hedef gösterdiği muasır medeniyetler yoluna yeniden dönecek...

Yaralarımızı sararken...

Daha yaşanılır...

Daha müreffeh...

Daha huzurlu...

Bir ülke umudunu veren kadroları tercih edeceğiz...

Ve...



Birbirleriyle kardeş olduklarını sadece felâket günlerinde hatırlayan siyasetçilerden:

Kurtulacağız...

Yenik düşmek


Felsefe öğretmenimiz ve lise müdürümüz Selahattin Ünsal...



Epikür’ü anlatırken...

Mealen (Çünkü çok net hatırlamıyorum) şöyle demişti:

“Atatürk’ün İstiklâl Marşı olarak Mehmet Akif’in şiirini seçmesindeki en büyük etkenlerden biri; şiirin ‘korkma’ diye başlamasıydı ve belli ki Epikür’ü okumuştu çünkü Epikür korkuya savaş açmış bir filozoftu...”.



Benim Epikür’e ilgim işte o yıllarda (55 yıl önce) başlamıştı...

Atatürk’ün büyüklüğünü ise...

İlerleyen yıllarda çok daha iyi anlamıştım...





Canlarım...

72 yıllık ömrüm:

“Korkmaktan korkmakla” geçti...

Ve böylece...

Cesaret etmeyi öğrendim...



Kıdemli kurmay albay rütbesinden emekli olan rahmetli kayınpederim Muzaffer Samuray, Atatürk’ün muhteşem başarılarını:

“Korkusuzluğuna” bağlıyor...

Şöyle diyordu:

“Savaşlar ancak, ölümden korkmayan komutan ve askerler tarafından kazanılabilir...”.



Rahmetliye göre başarısızlığın temelinde yatan da:

“Başaramama” korkusuydu...



Korkularını yenemeyenler...

Hayata:

Yenik düşerler...

Devam ediyor


Farkında mısınız?..

Depremler yüzünden kaç gündür en çok kullandığımız kelime:

“Ölüm...”.

Yani:

Yaşamın en kaçınılmaz...

En kurtulunmaz...

Ama...

En kabul edilen gerçeği...



Ölümü korkulacak bir son olarak görmeyen Epikür şöyle demişti:

“Ben varken ölüm yok...

Ölüm geldiğindeyse ben yokum...”.



Evet canlarım...

Hayat devam ediyor...

Ne işe yarıyor?


O gün din dersine giren çocuk okuldan eve döndüğünde annesine sordu:

“Anne, ekmeğimizi Tanrı mı verir?..”.

“Tabi yavrum...”.

“Suyumuzu ve yemeklerimizi de mi?..”.

“Elbette yavrum...”.

“Okul masraflarımı da Tanrı sayesinde mi öderiz?..”

“Aynen öyle oğlum...”.

Çocuk bir süre düşündü...

“İyi de anne” dedi, “‘baba’ dediğim o kel kafalı şişman adam ne işe yarar?..”.



Deprem bölgesinde halk her şeyi yapıyor?..

Kendi kendine bağış topluyor...

Evsiz halka evlerini, otellerini açıyor...

Yiyecek, giyecek ve hatta enerji kaynağı gönderiyor...

İyi de...

Halka bütçeden yardım edeceğine...

IBAN numarası gönderip para isteyen Devlet:

Ne işe yarıyor?..

Yeter artık


SOZCU.COM.TR’de yayımlanan haber şöyle:

BBC’ye konuşan London College Üniversitesi’nde görevli Acil Durum Planlama ve Yönetim dalında Uzman Profesör David Alexander:



“Depremlerin maksimum yoğunluğu çok fazlaydı fakat iyi yapılmış binaları yıkacak kadar güçlü değildi. Birçok bölgede depremin şiddeti maksimumda değildi ve buna rağmen binaların yıkılması bunların uygun yönetmeliğe göre yapılmadığını gösteriyor” dedi.



Kendi yanlışlarını “doğru...”.

Rakiplerinin doğrularını ise “yanlış” göstermekte pek mahir AKP gazetecileri:

İşte bu bilimsel gerçeği bir türlü kabul etmiyorlar...



Yeter artık yahu...

Kabul edin ki:

Deprem öldürmez:

Bina öldürür...

Öncelik


Bakan Çavuşoğlu deprem bölgesinden yaptığı açıklamada

“Cilvegözü sınır kapısı açık. İki kapının da açılması için çalışıyoruz. Bu siyasi değil insani bir konu. Gelen yardımların Suriye’ye ulaşması adına gerekli desteği de veriyoruz.”





Bu yapılan yanlış mı?..

Elbette değil...

Ama...

Kuraldır:

Öncelik:

Savaşta canını talep ettiğin...

Savaşta ve barışta vergisini tahsil ettiğin:

Kendi yurttaşının olacak...

Kimden soracağız?


Son 20 yıldır ülkemizi yöneten zihniyet:

Halka huzur, barış ve refah vaat ederek iktidar oldu...

Ama asıl oy deposu:

Eğitimsiz, cahil, kadere inanan...

Ve...

Kendilerinin:

“İyi birer Müslüman” olduklarına inandırılmış kitlelerdi...





Abdullah Gül’ü neden cumhurbaşkanı seçmek istediklerini:

“İlk defa Müslüman bir cumhurbaşkanımız olsun” diyerek açıklamışlardı...



“Bu kadar çok İmam Hatip Lisesi gerekli mi?” diye sorulduğunda:

“Ölü yıkayacak imamımız bile yok” diyorlardı...



Ve canlarım...

İnancı bilimin yerine koya koya geldiğimiz nokta:

Geri kalmışlık...



Liseden çok imam hatip okulu var...

Ama: Bilim de yok...

İnanç da yok...



Ey, bütün suçu kadere yükleyen kafa!..

Şimdi ne yapacağız?..

Depremde kaybettiğimiz:

Canların...

Ve...

Servetin hesabını...

Senden sormayıp da...

Allah’tan mı soracağız?..

Günün duası


Aşkın Samuray Bayraktaroğlu

@AskSamuray

Allah’ım, sen bu millete değiştirebileceği şeyler için cesaret, değiştiremeyeceği şeyler için tahammül ve ikisi arasındaki farkı görebilmesi için akıl ver...

Ve demokrasinin her şeyi barış ve hukuk içinde değiştirebilmemiz için var olduğunu asla unutturma.

Dünün tweeti


Kemal Kılıçdaroğlu dedi ki:

Yardımlaşma koordinasyonu için sahada bulunan arkadaşlarıma VPN kullanmalarını söyledim.

Bu aklını yitirmiş Saray iktidarı, sosyal medya iletişimini kesti. Bunun sonucu yardım çığlıklarının daha az duyulmasıdır. Gizlemeye çalıştığınız her şeyi biliyoruz.

Açıklamanızı bekliyoruz.