Korkusuz
Can Ataklı

CHP bu kadar vefasız olmamalı

ANALİZ

CHP bu kadar vefasız olmamalı


Biliyorsunuz saraydan giden bir talimatla AKP yöneticileri, 81 il ve ilçelerinde aralarında benim de bulunduğum üç kişi hakkında suç duyurusunda bulundu.

Suç duyurusunun muhataplarından biri emekli Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ...

Saraya göre Başbuğ, “darbe imasında” bulunmuş.

Aynı zihniyet daha önce de İlker Başbuğ’u 700 bin kişilik ordunun başında otururken “darbe yapmak için silahlı terör örgütü kurdu” suçlamasıyla Silivri zindanlarına göndermişti.

Sonra “hay Allah cemaatin akılsızlarına kanmışız meğer, yahu zaten bütün silahlar elinde olan biri nasıl silahlı terör örgütü kurar, kah kah kah” diyerek üste çıkmışlar ve “kumpas yapıldı” bahanesiyle Paşa’yı da diğer bütün sanıkları da serbest bırakmışlardı.

Galiba içine cemaat kaçmış birileri intikam almayı kafasına koymuş olmalı ki, bu sefer de İlker Başbuğ’un kitabındaki bir cümleden yola çıkarak “darbe savunuculuğu yapıyor, darbe imasında bulunuyor” savıyla linç kampanyası başlattı.

Aynı konuda ikinci hedef de benim biliyorsunuz.

Kendi YouTube kanalımdaki 16 dakikalık konuşmayı 1.5 dakikalık bir montajla piyasaya sürenler; “Can Ataklı, Erdoğan’ın düşürülmesi için ormanların yakılmasını istiyor, Gezi gibi bir olay yaratıp halk hareketi başlatmaya çalışıyor, yani darbecidir bu adam” iddiasında bulunuyor.

Üçüncü hedef CHP’li eski milletvekili ve bakanlardan Fikri Sağlar oldu.

Ona “darbeci” demiyorlar, türbanlı bir hakim olmasının, kamu görevi yapanların dini semboller kullanmasının sakıncalar yaratacağını söylediği için dini aşağıladığını ileri sürüyorlar.

İlker Paşa’nın ve benim parti aidiyetimiz yok.

Başbuğ’un avukatları var ve onlar hem gerekli cevapları verdiler hem de konuyu hukuken yakından izliyorlar.

Tele1 ve SÖZCÜ Gazetesi’nin avukatları da her ne kadar söz konusu suç duyurusu bana ait olan YouTube kanalındaki konuşmamdan ötürü yapılmış olsa da “Hukuken ne gerekliyse merak etmeyin arkanızdayız” dediler.

Ayrıca pek çok avukat dostum da ihtiyaç duymam halinde savunmamı üstleneceklerini ilettiler.

Fikri Sağlar ise CHP üyesi, ayrıca çok ciddi bir parti geçmişi var.

CHP, Türkiye’nin en köklü partisi...

81 ilde ve tüm ilçelerinde teşkilatı var.

Akıl ve mantık, bütün bu il ve ilçelerdeki CHP teşkilatlarının suç duyurusuna karşı harekete geçeceğini, buralardaki avukatların duruma hemen müdahil olacağını söylüyor.

Fikri Sağlar’ı aradım ve “Partinin avukatları size suç duyurusu ile ilgili bilgi vermişlerdir, AKP’liler ne diyor suç duyurularında?” diye sordum.

Sağlar, “Ben de bilmiyorum henüz” cevabını verdi.

Bunun üzerine, “CHP’den arayan olmadı mı, her il ve ilçede destek vereceklerini söylemediler mi?” diye sordum.

Kimse aramamış ve destek de vermemiş.

Ne büyük ayıp, çok üzüldüm ve bozuldum.

Tabii “her kesimden oy alma kaygısı” son zamanlarda laikliği, Atatürk ilke ve devrimlerini, demokrasiyi, Cumhuriyet’i, özgürlükleri savunmakta CHP’lileri sıkıntıya sokuyor, adeta elleri kolları bağlanıyor.

Ama bu çok uzun yıllar partiye emek vermiş bir kişiyi tek başına bırakmak anlamına da gelmemeli.

Bu kadar vefasızlık olmaz.

BAŞIMDAN GEÇENLER

Hakime, “Böyle bir suçlamadan ötürü çok üzüntülüyüm” dedim


Uzaktan eğitimin ilk gününde EBA TV’deki ilk derse türbanlı bir öğretmen çıkarılmasını eleştirdiğim için hakkımda açılan davanın duruşmasına katıldım dün.

Aslına bakarsanız suçlamayı tam anlamış değilim.

Resmi olarak “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” olarak belirtiliyor suçum.

Hakim, “Ne diyeceksiniz?” diye sorunca; “Sayın hakim, öncelikle bir rahatsızlığımı ve üzüntümü belirtmek isterim” diye başladım söze.

Ardından da “1976 yılından bu yana gazetecilik yaptığımı, 1992’den beri her gün köşe yazısı yazdığımı, yine aynı yıllardan bu yana da televizyonlarda gerek tartışmacı, gerekse programcı olarak yorumlar yaptığımı” anlattım.

Siyasi görüşümün ve yaşam biçiminin kamuoyu tarafından bilindiğini, geçmiş yıllardaki laiklik, Atatürkçülük, demokrasi konulu televizyon tartışmalarında çok hararetli konuşmalar yaptığımı belirttikten sonra, “Ama bugüne kadar hakkımnda tek dava açılmadı. Halkı kin ve düşmanlığı tahrik, siyasi görüşü ya da inancını aşağılamak suçlaması beni çok üzer çünkü bunu hiçbir dönemde yapmadım. Bir-iki sosyal medya linçi dışında soruşturmaya uğramadım” dedim.

Davaya söz konusu olan türbanlı öğretmen konusunda da sadece, eğitimde rol model olarak ilk derste türbanlı bir öğretmenin olmasının yanlış olduğunu düşündüğümü söyleyerek şöyle devam ettim;

“Uzaktan eğitimin başladığı ilk gün canlı yayındaydım, derslerin başladığını arkamdaki plazma televizyondan gördüm. Bunun üzerine bir dakikalık bir konuşma yaptım, asla hakaret etmedim, kimseyi aşağılamadım.”

Duruşma, savcının esas hakkında mütalaada bulunması için 6 Mayıs gününe ertelendi.

Bu arada davaya müdahil olmak isteyen KADEM ve Kardeşlik Derneği’nin bu talepleri reddedildi.



TEK DESTEKÇİ: Çağlayan Adliyesi’ndeki duruşmaya avukatım Bilgütay Hakkı Durna dışında, “kendimi yalnız hissetmemem için” sadece bir kişi geldi. CHP eski Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt, davayı dinleyici sırasından izledi. Bu nedenle kendisine çok teşekkür ediyorum. Ayrıca bu kez “her nasılsa” birkaç gazeteci de duruşma salonunun önüne gelip fotoğraf ve video çektiler. İlginçtir biri bile soru sormadı. Avukattan duruşma tutanağı alıp gittiler. Demek günümüzde gazetecilik artık böyle yapılmaya başlanmış.

ŞAŞIRDIM

Bu nasıl bir kin nasıl bir nefrettir anlayamıyorum


Türkiye’yi ne hale getirdiler.

Toplumu böldüler, kutuplaştırdılar.

Kendilerinden olmayan herkesi ya vatan haini ya terörist ya dinsiz ilan etmekte hiçbir ahlaki ve vicdani kaygı duymuyorlar.

Müthiş bir kin ve nefret duygusu içindeler.

Bu zihniyetin medya uzantısı daha da gaddar, daha da gözünü kan bürümüş halde.

Önceki gün Yeni Şafak isimli bir gazetede şu haber vardı;

“KORKUSUZ Gazetesi yazarı ve Tele1 kanalı sunucusu Can Ataklı, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın gençleri camiyle buluşturmak ve farkındalık oluşturmak amacıyla başlattığı projeden rahatsız oldu. Ataklı, ‘Sayın Cumhuriyet savcıları, Allah rızası için söyleyin; sizler ne iş yaparsınız?’ diyerek savcıların kampanyaya müdahale etmesini istedi.”

Ne diyeyim bilemiyorum.

Bir kere gazete o kadar ahlaksızca davranıyor ki, haberinin hiçbir yerinde o yazının Rıfat Serdaroğlu tarafından yazıldığını belirtmiyor.

Asla “ben yazmadım ki” anlamında söylemiyorum bunu, köşemdeki her yazı hatta cümle ve kelime benimdir, hiçbir şekilde yan çizmem, kaçmam.

Rıfat Serdaroğlu’nun beğendiğim ve katıldığım bir yazısını köşeme koydum.

Ama anlıyorum ki, artık iktidar medyasının derdi içerikle değil, benimle ilgili.

Biz gerçek gazeteciler, bu iktidar medyası gibi düşünmediğimiz ve davranmadığımızdan olacak, bunlar bana çok tuhaf geliyor.

Böylesi bir nefreti, kini, hedef göstermeyi hiç yapmadığım için anlamam da mümkün değil.

NOT: Bu yazımda sadece Yeni Şafak’ın adının yer alması tamamen tesadüftür. Diğer bütün iktidar medyası aynı kötü duygular içindeler ve ayrıca mesleğin canına okuyorlar.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Nasıl bir ülke olduk böyle, önünde içki kadehi ile fotoğrafı olan biri göreve atanınca seviniyoruz


Tarım ve Orman Bakanlığı Bakan Yardımcısı Mustafa Aksu, AKP Genel Başkanı tarafından görevinden alınmış, yerine TİGEM Genel Müdürlüğü görevini yürüten Ayşe Ayşin Işıkgece atanmış.

Kararname Resmi Gazete’de yayınlanmış.

Şimdi doğal olarak “Ne var bunda?” diyeceksiniz.

Aslında yok bir şey tabii ama burası “Yeni Türkiye” olunca durum biraz değişiyor.

Anladığım kadarıyla Işıkgece, AKP kadrolarından alıştığımız tipte bir yönetici değil.

Örneğin önünde içki kadehi varken fotoğraf çektirecek kadar cesur.

Saray, buna rağmen bu kişiyi önemli bir göreve getirmiş.

Aslında Akit adlı gazete, Işıkgece’yi TİGEM’e atandığı günden bu yana iki yıldır taşlıyormuş.

Gazete; içki kadehli fotoğrafa bakarak, “İçkili fotoğrafları ile karşımıza çıkanlar söz konusu olursa. Orada da ‘Hooop kardeş. Biz Başkan Tayyip Erdoğan’a oy verdik. Muharrem İnce’ye değil’ deme hakkımız olsa gerek” diye yayın yapmış.

Dinci çevreler buna kızıyor ama ilk kez bir atamaya “Demek ki olabiliyormuş” diyerek sevinmemek de elde değil.

KOMİK

Ağlar arası kabile göçü bir anda durdu


İlk gün neydi o öyle.

Hiçbir konuda duyarlılık göstermeyen, laiklik yok edildiğinde, demokrasi ve hukuk rafa kaldırıldığında, ekonomi dibe vurduğunda, özgürlükler kısıtlandığında kılını kıpırdatmayanlar, “amanın da” dediler, “WhatsApp bilgilerimizi paylaşacakmış, ne yapacağız, yetişin a dostlar” çığlıkları attılar.

Sonra bir kabile göçü gibi “ağ değiştirme” harekâtı başladı.

Gerçi o da sahteydi.

Çünkü en azından kendi rehberimde başka ağlara geçenlere baktım, neredeyse tamamında WhatsApp hesapları duruyordu.

Sadece Telegram, Signal ya da BİP eklenmişti.

Sonra WhatsApp açıklamalar yaptı, “Yok canım” dedi, “Bilgileri paylaşmayacağız, daha doğrusu paylaştığımızı size söylemeyeceğiz, size söyleyince arıza çıkarıyorsunuz” diye savundu kendini...

Dün baktım kabile göçü durmuştu.

Benim bir yıl önce “bulunsun” diye indirdiğim Telegram’a yeni gelen hiç yoktu.

Eeee duyarlılık da bir yere kadar.