Korkusuz
Ümit Zileli

Cehennemin kapısındaki ülke!..

Bağıra bağıra, adeta haykırarak “geliyorum” diyordu, geldi!..

İdlib’den 8 evladımızın şehit olduğu haberi yüreğimize kor gibi düştü; en az 7 Mehmetçiğin ise yaralı olduğu bildirildi…

Haftalardır, İdlib’de Suriye ordusu ile karşı karşıya kalabileceğimiz, Rusya ile aramızın açılabileceği yazılıyor, anlatılıyordu… Uzağa gitmeye hiç gerek yok; daha dün Cumhuriyet Gazetesi’nin manşetindeki sözcük şuydu:

-Provokasyon uyarısı!..

Ankara ile Moskova arasında yaşanan gerilimin odak noktası bu bölgeydi… Epey süredir bölgede yoğun çatışmalar sürüyor, Türk askeri gözlem noktalarının ise açık bir tehdit altında bulunduğu bildiriliyordu… Son günlerde TSK’dan bölgeye yoğun sevkiyat başladığı da görülüyordu…

Çatışmalar o denli yoğunlaşmıştı ki, İdlib ve çevresinden 500-600 bin civarında kişinin Türkiye sınırına kaçtığı bizzat yetkililer tarafından açıklanmıştı…

Terör uzmanı Erol Bural, Cumhuriyet’e dün yaptığı açıklamada İranlı milislerin, Rusya’nın ya da Suriye’nin, Türkiye’nin gözlem noktalarına yönelik bir askeri eylemde bulunmadıkça TSK’nın bir askeri müdahalede bulunmayacağını, ancak o noktalara İranlı milisler ve Suriye güçleri tarafından provokatif eylemler yapılabileceğini söylemişti… Bural ayrıca bölgede Rus doktrininin harfiyen uygulandığını belirterek bunun anlamını şöyle açıklamıştı:

-Bu doktrinde, tarlaların ve evlerin tahrip edilmesi, halka suçlu olarak davranılması, ayaklanmanın liderlerine suikastler, direnişi yöneten ailelerden insanların rehin alınması uygulamaları yer alıyor!..

Terör uzmanının bu sözlerinin daha mürekkebi kurumadan, sözünü ettiği provokatif eylem uygulamaya kondu…

-Türk askerine gayet bilinçli, hedef gözeterek bir topçu saldırısı yapıldı!..

Rusya ile balayı bitti mi?..


Bu bilinçli saldırı hangi anlama geliyor peki?..

Türkiye ile Rusya arasında uzun süredir devam eden işbirliği bitiyor, Türkiye rotasını tekrar ABD’ye çeviriyor denilebilir mi?..

AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha birkaç gün önce Astana sürecinin bittiğini söylemesine, hemen sonrasında Rusya ile karşılıklı gerginlik içeren açıklamaların art arda gelmesine ve şu son saldırı üzerine Rus tarafının yaptığı “Bize haber vermeden harekete geçtiler” sözlerine bakılacak olursa yukarıdaki soruya “Evet” yanıtını verebiliriz… Ancak, bu kez de şu soruya yanıt vermek gerekiyor:

-Türkiye için, Rusya ile işbirliğini bozmanın maliyeti nedir?..

Bugüne dek yaşananlar, bundan sonra yaşanması muhtemel zor zamanlar düşünülürse bu sorunun yanıtı da açık kanımca:

-Maliyet çok yüksek olabilir!..

Ancak AKP, İdlib konusunda henüz kanlı saldırı olmadan harekete geçmişti bile! Saray’ın etkili isimlerinden SETA Genel Koordinatörü Burhanettin Duran, Sabah Gazetesi’ne bir yazı yazarak ABD ve Avrupa Birliği’ni İdlib’de devreye girmeye çağırıyor ve şöyle diyordu:

-Askeri seçenek de gündemdedir!..

Aynı ekipten bir başka isim, Prof. Dr. Kemal İnat ise Türkiye Gazetesi’nde şu satırlara imza atıyordu:

-Rusya artık Türkiye için güvenilir ortak değildir!..

Her iki yazı da aynı gün, 1 Şubat 2020’de yayımlanmıştı… İşte 8 mehmetçiğimizi şehit eden saldırı da bu tarihten iki gün sonra meydana geldi!..

-Ne tesadüf ama!..

ABD ellerini ovuşturuyor!..


Türkiye sadece bu konuda değil, çok önemli başka konularda da son derece riskli adımlar attı son günlerde…

Örneğin “Montrö Antlaşması” üzerine ABD’nin pek hoşuna gidecek, Rusya’yı ise epey kızdıracak açıklamalar peş peşe geldi. Halbuki bizim en büyük Türk büyükleri birazcık düşünse, açıp yakın tarihi okusa, Lozan’ı incelese, Montrö’nün nasıl imzalandığının hikayesini okusa, bu antlaşmanın yeniden masaya yatırılmasının, tartışılmasının, maazallah ortadan kaldırılmasının en ağır vuracağı ülkenin bizzat Türkiye olduğunu görürdü!.. Çünkü Boğazları tamamen Türk egemenliğine bırakan bu antlaşma için aynen şöyle denir:

-Montrö, Lozan’ın tacıdır!..

AKP iktidarının, uzun süredir oynadığı “Tavşana kaç, tazıya tut” oyunu maalesef artık yama tutmuyor… Kendilerince yaptıkları “Denge politikası”, pazarlık oyunları açıkça sırıtıyor… Son günlerde ABD ile “Yeni flört” harekatı da gözlerden kaçmıyor!..

Bakın, ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi, Eski Türkiye Büyükelçisi James Jeffrey hemen harekete geçip Erdoğan’a övgüler yağdırdı, Tükiye’nin hem ortakları hem de NATO müttefiki olduğunu söyledi ve şu ifadeyi kullandı:

-Erdoğan’a Suriye’de Putin’e güvenemeyeceğini açıkça söylemiştik!..

ABD’nin ne denli güvenilir olduğunu bizzat yaşayarak öğrendik! Cumhuriyet’in değerli dış politika yazarı, sevgili Mehmet Ali Güller, dünkü yazısında AKP’nin bir uçtan bir uca savrulan dış politikasının Türkiye’yi sürekli yalnızlaştırdığını ve düşman kazandırdığını vurgulayıp bu politikanın adını da koymuş: Neo Abdülhamitçilik!..

-Sonuna dek haklı; bu politikanın bu ülke için “Cehennemin kapısını” ardına kadar açacağını da biz eklemiş olalım!..