Korkusuz
Can Ataklı

Bu tablo neden değişmiyor?

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Bu tablo neden değişmiyor?




Bir yılı aşkın süredir korona belası ile boğuşuyoruz.

Uygulamalarda aksaklıklar olsa, bizzat iktidar sahipleri tarafından defalarca delinmiş olsa bile bu yılı hep yasaklarla, engellemelerle, kısıtlamalarla geçirdik.

Bir yıldır hemen her gün nefesimizi tutup “korona tablosunda son durumu” incelemeye çalışıyoruz.

“Kaç test yapılmış, kaç vaka saptanmış, kaç kişiyi yitirmişiz?” soruları, okul öncesi çocukların bile zihnine kazındı.

1 Haziran’dan itibaren “yeni normalleşme” adı altında biraz daha ferahlatılmış önlemlere geçtik.

AKP Genel Başkanı, 1 Temmuz’da biraz daha gevşeme olacağını söylüyor.

Pandemi başladığı günden bu yana Türkiye ve dünya analizlerini büyük başarı ile yapan Polimetre’nin son raporunu gözden geçirirken dikkat çektikleri bir ayrıntı benim de çok ilgilimi çekti.

Polimetre; Türkiye’nin risk haritasının en güncel halini yayınlamış.

Buna göre umut verici bir durum görünüyor.

En azından artık bütün Türkiye kırmızıya boyanmış biçimde değil.

Sarı ve turuncu renkler hakim olmuş, birkaç noktada kırmızı bir-iki yerde de mavi renk var.

Ancak Sağlık Bakanlığı’nın resmi internet sitesine girince bu olumlu gelişmeyi göremiyorsunuz.

Çünkü bakanlığın resmi sitesindeki “Korona” bölümünde hâlâ mart ayı sonundaki risk haritası duruyor.

Neden acaba?

Benim tahminim şu: tamamen tembellik.

Çünkü bütün rakamlar güncellenir ve risk haritasının aynı olmadığı da defalardır dile getirilirken, bakanlık sayfasındaki haritayı güncellememek tembellikten başka şey değildir.

“Ne olmuş yani, zaten herkes durumu biliyor, ayrıca gevşeme de başladı. Kimsenin umurunda olmaz” diyenler çıkabilir.

Bu büyük yanılgı tabii...

Çünkü belki bizim için bir önemi olmayabilir, hatta muhtemelen sıradan vatandaşların hiçbiri Sağlık Bakanlığı resmi sitesini açıp da bu haritayı bulmaya ve incelemeye çalışmıyordur, aklına bile gelmiyordur.

Buna karşı yabancı ülkeler, Türkiye ile ilgili bilgi alacakları zaman devletin resmi kurumlarının kayıtlarına bakıyorlar.

Örneğin, başta Rusya olmak üzere bazı ülkeler hâlâ Türkiye’ye turist göndermek için kapılarını açmıyorlar.

Biz bu durumu sorun ettiğimizde bu ülkelerin yetkilileri, “Güzel de sizin resmi kayıtlarınıza göre Türkiye’nin tamamına yakını hâlâ çok yüksek riskli, bu durumda niye turist gönderelim?” dediğinde söyleyecek bir sözümüz olabilir mi?

İşte basit gibi görünen bir tembelliğin neden olacağı çök kötü sonuçlardan biri.

YENİ ÖĞRENDİM

Aşı konusunda iyiye gideceğimize kötüye gittik


Korona konusundaki raporlarıyla dikkat çeken Polimetre’nin son analizlerini inceledim.

Ne yazık ki, korona önlemlerinin sonuçlarında iyiye doğru gidiş olmakla birlikte aşı konusunda bir geriye gidiş söz konusu.

Örneğin bir ay önce aşılama sayısı açısından dünyanın 7’nci ülkesiydik, şimdi 10’uncu sıraya düştük.

Nüfusun aşılanma oranında da 62’nci sıradayken şimdi 79’uncu sıradayız.

Polimetre’nin son raporundaki ilginç saptamaları size de sunmak isterim;

- Türkiye aşı çalışmaları açısından son derece başarısız bir 2021 Mayıs geçirdi.

- 28 Mayıs 2021 itibarıyla; dünyada Covid-19 aşısıyla tanışmayan 11 ülke kaldı. Bunlar Avrupa’da Vatikan, Afrika’da Burkina Faso, Burundi, Çad, Eritre, Tanzanya, Amerika’da Haiti, Okyanusya’da Kiribati, Marşal Adaları, Mikronezya ve Vanuatu’dur.

- İki doz ve tüm nüfus esas alındığında 28 Mayıs 2021 itibarıyla; dünyadaki aşı çalışmalarının sadece yüzde 12.4’ünün tamamlandığı anlaşılıyor.

- Dünyada yapıldığı açıklanan toplam 2 milyar doz aşının yaklaşık yüzde 60’ı, 3 ülkede; Çin, ABD ve Hindistan’da yapıldı.

- Dünyada en çok aşı yapılan ülke Çin’dir. İkinci sırada ABD gelmektedir.

- Çin’de yapılan toplam aşı sayısı ABD’de yapılan aşı sayısının 2 katından fazladır.

- Dünyada yapılmakta olan her 3 aşıdan 1’i Çin’de yapılmaktadır.

- “Çin’in gerek aşı sayısı, gerekse olgu ve ölüm sayıları olarak açıkladığı verilerin gerçekleri yansıtmadığını düşünüyoruz.

- Dünya genelinde günde yapılan aşı sayısı 30 milyon civarındadır. Aşı sektörünün günlük cirosu yaklaşık yaklaşık 300 milyon dolar olarak hesaplanmaktadır.

- Herkese 2 doz hesabıyla, daha yapılması gereken 14 milyar doz aşı vardır ve bu aşıların tutarı yaklaşık 140 milyar dolardır.

- “Yapılan toplam aşı” sıralamasında; 2021’in şubat ayında 5’inci, 2021’in nisan ayında 7’nci sırada olan Türkiye, 2021’in mayıs ayında 10’uncu sıraya geriledi.

- “Aşılanma oranı” en yüksek ülkeler sıralamasında; Mart 2021’de yüzde 9.4 oranla 39’uncu, Nisan 2021’de yüzde 13.6 oranla 62’nci sırada olan Türkiye, Mayıs 2021’de yüzde 17.4 oranla 79’uncu sıraya geriledi.

- Bu hızla yapılacak aşı çalışmalarının ancak 2023 yılının ocak ayında sona erebileceği görülüyor.

NOT: Polimetre yöneticileri geçen ay benim de alıntıladığım “Coronavac isimli bir aşıyı şu ana kadar dünyada hiçbir ülke kullanmadı” iddiasına, Sağlık Bakanlığı hâlâ bir cevap vermedi. Şirketin aynı olması, aşının da aynı olmasını gerektirmiyor. Ayrıca zaten ‘aynı aşı ise ismi neden farklı?’ sorusuna da cevap yok.

Bakalım bakanlık bu ay açıklama yapacak mı?

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Başlıklar parlak ama içerikleri felaket


Saray medyası iyice şaşkın artık...

Çünkü sarayı koruyup kollamak giderek zorlaşıyor.

Kısa bir süre sonra Biden’la olası bir görüşme var.

Biden’la anlaşma sağlanması halinde durum belki biraz düzelecek ama ya düzelmezse paniği hepsinde en üst düzeye çıkmış durumda.

Öte tarafta Sedat Peker’in açıklamalarını güya ciddiye almıyor gibi yapıyorlar ama hepsi telaş içinde.

Çünkü Sedat Peker’le ilişkide olan hatta iktidarla bağlantısını kuran medya mensupları sadece Özışık kardeşlerle sınırlı değil ki.

Bunun ötesinde Peker öyle şeyler açıklıyor ki, bunları çürütmek de mümkün olmuyor.

Saray medyası ne yapsın, her zamanki gibi aslında olumsuz olan haberleri allayıp pullayıp olumlu gibi göstermeye çalışıyor.

Örneğin Biden, Dışişleri Bakan Yardımcısı’nı Türkiye’ye göndermişti.

Bayan Sherman, Ankara’da Amerika Başkanı Biden’ın muhtıra gibi taleplerini masaya koymuş ve “Biz şartlarımızı koyduk, ne yapacağınızı söyledik, artık karar sizin” demiş ve gitmişti.

Tabii “İki ülke arasındaki ilişkilere önem veriyoruz, Türkiye’nin değerini biliyoruz” gibi klasik diplomatik cümleler de söylemişti.

Saray medyası bu klasik söylemi başlıklara çekmiş, diğer bölümü ise anlamını bozarak iç sayfalara koymuştu.

Önceki gün benzer bir haber daha gördüm.

Avrupa Birliği’nin bütün üye ülkelerle ilgili hazırladığı raporla ilgili haber, saray medyasında “AB’den olumlu adım sinyali, AB Türkiye’den vazgeçmiyor” başlıklarıyla sunuldu kamuoyuna.

Oysa raporun ana teması şuydu; “Doğu Akdeniz’de gerilimi düşürmenin devam etmesi ve bölgesel krizlerin çözümüne yapıcı bir katkı sağlanması şartıyla Türkiye ile karşılıklı yarar sağlayan iş birliğine dayalı ilişkilere yönelik stratejik çıkarımızı yeniden teyit ediyoruz ve karşılıklı yapıcı bir atmosferde iş birliğini genişletmeye hazırız.”

Yani diyor ki AB; “Aferin, Doğu Akdeniz’de gerilimi düşürdün, bu devam ederse ve bölgede kriz çıkarmaya devam etmezsen seninle iyi ilişkiler içinde olurum.”

Türkiye sürekli hakarete uğruyor, saray medyası da bunu tersine çevirmek için çırpınıyor.

İyi de nereye kadar?

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Kimin kime ne kazık attığı belli değil


Biden ile görüşme öncesi yaşananlar Ankara’yı hayli gerdi anlaşılan.

Sızan bazı bilgilere göre, görüşme hâlâ kesin değil, çünkü istenen tavizlerin neredeyse hepsinin verilmiş olmasına rağmen, Beyaz Saray’ın hâlâ kuşkulu olduğu söyleniyor.

Bu nedenle saray artık “ayıp olur, millet tepki gösterir” diye bakmadan elinden gelen her şeyi yapıyor.

Örneğin Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Amerika’ya hoş görünmek için “S-400’lerin kontrolü tamamen bizde olacak. O yüzden pek çok mühendisi, teknisyeni Rusya’ya gönderdik eğitim için ve burada hiç Rus askeri ve uzmanı bulunmayacak” dedi.

Gerçi Amerika böyle bir formülü kabul etmiyor, “Atacaksın o sistemi” diyor orası başka.

Ancak tam bu sırada Rusya Federal Askeri ve Teknik İşbirliği Servisi Sözcüsü Valeriya Reşetnikova, “S-400 sözleşmesiyle bağlantılı olarak, Türkiye’de bulunan Rus teknik uzmanların dönüşü daha önce onaylanan takvime göre gerçekleştirilecek” dedi.

Uzmanlar geri dönmemiş yani.

Bu durumda insanın aklına, “Rusya acaba Biden görüşmesi öncesi Amerika’ya mesaj gönderilmesine misilleme mi yapıyor?” sorusu gelmez mi?

ŞAŞIRDIM

Irak’ta ormanları kesmek de nereden çıktı?


İki-üç gündür dünyanın çeşitli yayın organlarından gelen haberlere önce pek ilgi göstermedim.

Haberlerde “Irak toprağı içindeki bazı bölgelerde Türk askerinin denetiminde ağaç katliamı yapıldığı, kesilen ağaçların dev kamyonlarla Türkiye’ye taşındığı” ileri sürülüyordu.

Bölgesel bir manipülasyon olabilirdi.

Üstünde durmadım.

Önceki gün yine benzer haberler geldi.

Hatta bazı yerlerde orman yangınlarının çıkarıldığı iddiaları da vardı.

Ancak dün Irak hükümetinin, “Ağaçlarımızı niçin kesiyorsunuz?” sorusunu Ankara’ya resmen bildirdiğini öğrenince haberin ciddi olduğunu anladım.

Ancak elimizde kamyonlarla taşınan kesilmiş ağaçların, yanan ormanların ve Türkiye’yi protesto eden Iraklıların görüntüleri olmasına rağmen, haberi teyit ettirmemiz mümkün olmuyor.

Ormanlar niye kesilir, niye yakılır?

Bölgede hep sorun çıkaran ülke olmak durumuna düşürülüyoruz galiba.

Sonra “Dış güçler bize karşı” yaygarası kopuyor.