Korkusuz
Memduh Bayraktaroğlu

Bu filmi izleyin çünkü...

22 Kasım 1963 Cuma...

Saat 12.30...

Yer: ABD/Dallas...



Başkan John F. Kennedy ve eşi Jacqueline’i taşıyan otomobil...

Kalabalık bir konvoy arasında yavaş yavaş ilerliyor...





Cumhuriyetçi seçmenlerin bile gönlünü fetheden bu sevimli Başkan...

Bir yandan halkı selâmlarken...

Diğer yandan da yapılacak vali seçimlerinde birlik ve beraberlik görüntüsü vermeye çalışıyor...

Ve...



Tam o sırada...

Nereden geldiği o an anlaşılamayan üç mermiden:

Birincisi ensesine...

İkincisi boğazına...

Ve üçüncüsü:

Başına isabet ediyor...

Genç Başkan:

Parkland Hastanesi’ne götürülürken yolda ölüyor...



Aynı gün...

Başkan Yardımcısı Lyndon B. Johnson:

Yemin ederek:

Başkanlık görevine başlıyor...





Oysa...

Bugün bile pek çok:

Demokrat seçmen...

Ve...

Dünya siyasetinin karar alıcıları:

Cinayetin Başkan Yardımcısı Lyndon B. Johnson tarafından plânlanmış olabileceği kanaatinde...

Neden?..



Çünkü...

Kennedy, Vietnam Demokratik (Kuzey) Cumhuriyeti’nde sürmekte olan savaşa karışmayı kabul etmiyor...

Kennedy’nin rakibi Cumhuriyetçi senatör Nixon ise:

ABD’nin Vietnam’a mutlaka askeri müdahalede bulunması gerektiğini ısrarla anlatıyor...

Ve canlarım...





Amerikan silah sanayicileri, henüz başkan olmadığı...

Ve bir süre daha olamayacağı belli olan Nixon yerine:

“Başkan olursam Vietnam’a müdahale ederim” sözünü veren Johnson’u destekliyorlar...



Johnson başkanlık görevini devir aldıktan sonra...

Kennedy tarafından Savunma Bakanlığı’na getirilen (Ford otomobil eski genel müdürü) McNamara ile:

“Johnson-McNamara Planı” olarak adlandırılan...

Ve...

Vietnam Demokratik Cumhuriyeti’ne (Kuzey Vietnam) doğrudan müdahaleyi öngören planı hazırlıyor...

Ve böylece...



Suikast sonucu öldürülen Kennedy’nin:

“Asla bulaşmamalıyız” dediği Vietnam’da...

Savaş operasyonu:

Başlatılıyor...



1967 yılına gelindiğinde...

Savunma Bakanı McNamara...

Savunma Bakanlığı içinde birkaç tarihçi ile askerî analistlerden oluşan bir Vietnam Çalışma Grubu kuruyor...

20 yılı aşkın süredir devam eden Vietnam Savaşı’nın...

Net ve en objektif görünümünü...

Adeta fotoğraflayan bir rapor hazırlatıyor...



Amaç:

Kendilerinden sonra ülkeyi yönetecek olan hükümetleri...

Kendi iktidarları döneminde Vitenam’da yapılan hatalara düşmekten korumak...



4000 sayfası belge...

3000 sayfası ise uzman analizlerinden oluşan raporun özü şu:

“ABD, Vietnam Savaşı’na bulaşmakla hata etmiştir ve bu umutsuz bir savaştır. Ekonomik olarak güvenlik endüstrisine, politik olarak da milliyetçi sağa yarar getirmekten başka hiçbir şeye hizmet etmeyen bu anlamsız savaşa son vermek ABD’nin yararınadır...”.



Ve...

Canlarım...

Bu rapor...

Yıllarca:

Kamuoyundan saklanıyor...

“Ve fakat” deyip...

Burada keseyim canlarım...



Daha önce...

Yine bu köşede...

Gazetecilere ders olsun diye:

“Mutlaka izleyin” tavsiyesinde bulunduğum o ünlü Hollywood filmine geleyim...



Adı:

“The Post...”.

Yönetmen: Steven Spielberg...

Washington Post’un patroniçesi rolünde:

Meryl Streep...

Washington Post’un Genel Yayın Yönetmeni rolünde:

Tom Hanks...



İzlemediyseniz:

Lütfen izleyin...



Eğer yüce vicdanlı biriyseniz...

Mesleğinizin hamaset yaparak...

Savaşı:

Tahrik...

Ve...

Teşvik etmek değil...



Savaşı önlemek...

Ve bu amaçla...

Kamuoyunu bilgi sahibi yapmak olduğunu da:

Kabul edeceksiniz...



Yok eğer...

Amacınız...

Savaştan ve savaş ortamından siyasî çıkar sağlayan iktidardan:

Nemalanmaksa...

Savaşı:

Tahrik ve...

Teşvik edeceksiniz...



Peki...

Sözünü ettiğim filmin...

Günümüz Türkiye’si ile ilgisi var mı?..



Hem de çok...

İzleyin:

Bana hak vereceksiniz...

Bat/ma/sın bu kafa


Orhan Gencebay, gündeme ilişkin açıklamalar yapmış...

Ve...

Şöyle demiş:

“Atatürk’ün bize gösterdiği tam bağımsızlık yolunda hızla ilerleyen bir Türkiye var...”.





“Batsın bu kafa bitsin bu rüya” demeyeceğim...

Çünkü...

Nihayet o da bir görüş...

Bana göre yanlış...

Orhan Bey’e göre doğru bir:

Görüş...



Bana göre neden yanlış?..

Cevabını hemen herkesin bildiği...

Ama...

İktidara yağcılık yaparak servet sahibi olanların bilmezden geldiği bir cevap vereyim:



Atatürk’e ve muhterem annesine:

En ahlâksızca...

En edepsizce...

En arsızca iftiralarla saldıranları...

Milletin vergilerinden toplanan gelirle inşa edilmiş Devletin mülkü Saray’da...

Hem de...

Yanı başına konuk eden bir kişi:

Atatürk’ün yolundan gidiyor olabilir mi?..

Cevap vermek istemiyorum


Ülkeleri kana bulayan...

İç savaş çıkarmak için...

Her türlü yasa dışı aracı kullanan siyasal iktidarlara...

Kafa tutan gazeteciler: Gerçek gazetecilerdir...



Soruyorum:

Her türlü riski göze alıp gazetecilik yapan...

Can Dündar...

Ve...

Sürgünde yaşamak zorunda kalan diğer gazeteciler mi daha saygın:

İç ve dış kamuoyunda?..



Yoksa...

Savaş karşıtı gazetecileri ve siyasetçileri:

“Yüzlerine tükürülecek kişiler” olarak...

Kökten dinci ve milliyetçi saldırganlara hedef gösteren...

Vicdanını satmış:

Operatif gazeteciler mi?..



Benim cevabımı biliyorsunuz...

Ama...

Hiç kimsenin yüzüne tükürülmesini kabul edemeyeceğim...

Ve fakat...

Aslında...

Kimlerin yüzlerine tükürülmesi gerektiğini...

Bildiğim için:

Cevap vermek istemiyorum...

Dünün tweeti


Sadık Usta

@Sadik0707

Deniyor ki, evren, doğa ve insan, akıllı tasarımın ürünü.

Evrende yıldızlar çarpışıp birbirini yutuyor.

Doğa desen, her canlı bir diğerinin pususuna yatmış.

Ya insan?

Çoğu kafadan çatlak, insan demeye bin şahit lazım.

Bu kadar tasarım hatası Mercedes’te olsa:

Çoktan iflas etmişti.


Ne hale geldik


Demokrasiden...

Hukukun üstünlüğü ilkesinden...

Kuvvetler Ayrılığı prensibinden...

Bağımsız ve tarafsız yargıdan...

Ve...

İnsan hakları savunucularından:

Nefret eden...



Yağcı ve...

Yağmacı tiplerin:

“Gazeteci” sıfatıyla...

İktidar yalakalığı yaptığı bir ülke:

Haline getirildik...