Korkusuz
Can Ataklı

Böyle olmaz ama Devlet Bey

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Böyle olmaz ama Devlet Bey


Devlet Bahçeli, dün partisinin Meclis grup toplantısında konuştu.

Salı olunca grup toplantıları oluyor, böylelikle MHP Genel Başkanı’nı da görme şansı yakalıyor sevenleri.

Bahçeli dün yine esti gürledi.

Tıpkı Erdoğan gibi, hedefinde CHP vardı, “Cehape zihniyeti” dedi de dedi. Sonra Atatürk’e sahip çıktı.

MHP her ne kadar artık AKP’nin yan kuruluşu gibi olsa da parti ideolojisinde ciddi bir Atatürkçülük vardır.

Bahçeli de bu damardan yürüdü dün.

Dedi ki, “Atatürk bizim simgemizdir, ona laf yoktur. Baş giderse börk gider, bir daha da geri gelmez. Atatürk’e tahammülsüzlük, Türkiye Cumhuriyeti’ne tahammülsüzlüktür. Keskin ön yargılarla Atatürk düşmanlığı yapmak hıyanete hizmettir.”

Çok güzel değil mi?

Sarayın ortağından, Atatürk’e böylesine sahip çıkılmasını duymak hepimizin gözünü yaşartıyor.

Bahçeli durmadı ama daha da koyu Atatürkçülük yaptı.

Yine dedi ki, “Atatürk milli birliğimizin ortak paydasıdır. Atatürk’e dil uzatanlar daha iyi Müslüman olduğu mu sanıyorlar? Atatürk düşmanlığı yapmak ihanete hizmettir. Ey kendini bilmez akılsızlar, Atatürk’ümüzden ne istiyorsunuz!”

MHP grubu alkış kıyamet tabii...

Bahçeli iyice coştu; “Herkes bilsin ki, Atatürk bizim ve milletimizin kırmızı çizgisidir. Atatürk Türkiye demek, Atatürk Cumhuriyet demektir. Onu rahmetle anmak, ona saygı duymak, onun eserlerine sahip çıkmak her nesil için görevdir. Uyarıyorum; Atatürk’ten elinizi çekiniz. MHP, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e sonuna kadar sahip çıkacaktır.”

Peki; Bahçeli’nin bu Atatürk sevdası neden depreşti bir anda acaba?

Konuşmayı dinleyince bunu anlamak mümkün değil.

Zaten Bahçeli de Atatürk konusuna girerken bunları söyleme ihtiyacını neden hissettiğini de belirtmedi.

Bahçeli’nin, Atatürk’e lanet yağdıran eski bir imama öfkelendiğini, daha sonra bazı haber kanallarının, “Bahçeli o imama esti gürledi” türü haberlerini görünce anladık.

Meğer Ayasofya’daki törende; AKP Genel Bakanı’nın ve Meclis Başkanı’nın gözlerinin içine baka baka Atatürk’ten ‘melun’ ve ‘kafir’ diye söz eden imama söylüyormuş bu sözleri.

Peki acaba niye adlı adınca söyleyemiyor Bahçeli bunları?

Şimdi sorsanız Bahçeli o imama tepki göstermiş oluyor mu, oluyor tabii. Tamam da asıl yapması gereken dönüp Erdoğan’a “Arkadaş bu rezilliğe sen nasıl göz yumdun? Hadi orada bir şey söylemedin sonra da bir şey yapmadın, bu olur mu?” demesi değil midir?

Bahçeli, Erdoğan’dan çok çekiniyor anlaşılan.

Hele son günlerde “Erdoğan, Bahçeli’yi bırakacak, kendine başka ortaklar arıyor” iddialarının de etkisi altında kalmış olmalı ki, kırmamaya çalışıyor AKP Genel Başkanı’nı.

MHP; gerçekten kırmızı çizgisi olan Atatürkçülük konusunda bile böyle bir korku yaşıyorsa daha diyecek bir şey yok.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Arkasında neden duramadın be adam


Adı Volkan Gazioğlu imiş.

Boğaziçi Üniversitesi’ni yerle bir etsin diye rektörlüğe getirilen Melih Bulu’nun arkadaşıymış.

Melih Bulu bu şahsı kendisine danışman yapmış.

Kim bilir ne maaş ödüyordur?

Bu adam, önceki gün kendi sosyal medya hesabından üniversitenin onurunu korumak için çabalayan öğretim üyelerine yönelik iğrenç bir paylaşım yapmış.



Üniversitenin bahçesine Amerikan bayrağı dikmeye çalışanlar, karikatür gibi çizilmiş bu paylaşımda.

Densizlik mi, ahlaksızlık mı bilemedim şimdi.

Ama belli ki emrinde olduğu kişilerden bile tepki gelmiş.

Ve bu adam, korkudan sosyal medya hesabını kapatmış.

Karaktere bakar mısınız...

Madem bu kadar korkaktın; niye böyle bir işe kalkıştın be adam?

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Bu ahlaksızlığı yapan kimdir, neyin nesidir?


Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Atina’ya gitti biliyorsunuz.

Saray medyası dün pek mutluydu.

Yunanistan’la dostluk rüzgarları esiyormuş, iki bakan kucaklaşmışlar, aradaki sorunlar için olumlu müzakereler başlamış artık.

İtirazım olmaz, elbette komşularla iyi geçinmek hepimizin çıkarına.

Ama bu bakan değil miydi daha bir ay önce Türkiye’ye gelip Çavuşoğlu’nun nezdinde tüm Türkiye’ye çemkiren, had bildirmeye kalkan?

Şimdi ne oldu da böyle canciğer kuzu sarması durumu doğdu.

Saray yazarlarının haberlerine bakıyorum, bu konuda tek satır yok.

İşin özeti şu aslında: Hazirandaki Biden görüşmesi öncesi istenen her şey yerine getiriliyor, uslu çocuk olunduğu mesajı veriliyor, hepsi bu.



İki bakanın görüşmesi sırasında canımı çok sıkan bir başka olay ise; sosyal medyada yayınlandı.

Bir fotoğraf yayınlandı, iki bakan yan yana duruyor ama aralarında bıyıklı, eski Osmanlıyı andıran bıyıklı ve sarıklı adamın tablosu duruyor. Bu kişi “Türkleri yiyen” lakaplı Yunan halk kahramanı Nikitaras’mış. Fotoğrafı paylaşan da altına, “Dış politikamız işte bu, cahiller” diye not düşmüş.

Tabii bu fotoğraf sosyal medyada yayıldıkça yayıldı, altına iktidarı eleştiren neler yazıldı neler..

İlk gördüğümde benim de canım sıkıldı ama Çavuşoğlu’nun bu kadar aptalca bir iş yapmayacağını düşündüm.

Bir süre sonra gerçek ortaya çıktı.

İki bakanın arasında aslında iki ülkenin bayrakları vardı.

Birileri montaj yapıp bunu servis etmişti.

Kim olabilir?

Bunun muhalefetten biri olması mümkün değil, çünkü yapılanın hemen ortaya çıkacağını bilir.

Belli ki bu bir tuzaktı.

Şimdi merakım şu; savcılar acaba bu fotoğrafı ilk paylaşan kişinin bulunması için polisi harekete geçirecek mi ya da polis zaten çoktan bu araştırmayı yaptı mı?

Sizce?

KOMİK

Yolcu beraberinde yardım malzemesi


Şurası bir gerçek ki, Sedat Peker’in ifşaatları saray ve çevresinde derin izler bırakıyor.

Siz bakmayın güç sarhoşluğu içinde, “Üzerine gitmeyin, bir mafyacının sözlerine cevap verecek halimiz yok” efelenmelerine, aslında herkesin korku içinde olduğu açıkça görülüyor.

Durum böyle olunca, panikleyenlerin ayakları da dolanıyor tabii.

Alelacele cevap verme telaşında hata üzerine hata yapılıyor.

Örneğin, oğlunun adı uyuşturucu ticaretine karışan eski Başbakan Binali Yıldırım, o panik havasına kendini kaptırıp saçma sapan açıklamalar yapan ilk kişi oldu.

“Oğlum oraya tıbbi yardım malzemesi götürmüştü” dedi.

Bu beyanın doğru olmadığı anında anlaşıldı doğal olarak.

Çünkü Türkiye’den Venezuela’ya gitmiş tıbbi bir yardım yok.

İşte bunun çaresini de saray yazarları buldular.

Diğerlerinden ayrı tuttuğum Abdulkadir Selvi, sanıyorum kendisi de paniğe kapılmış olmalı ki, hiç düşünmeden saçma sapan bir bahaneyi Binali Yıldırım’ı korumak için köşesine koydu dün.

Selvi’ye göre; Yıldırım’ın oğlu Venezuela’ya gitmiş gitmesine, üstelik yanında tıbbi yardım da götürmüş.

Ama gümrük kayıtlarında bu yardım görünmüyor.

Meğer bakın neden görünmüyormuş bu yardım kayıtlarda?

Selvi aynen şunu yazmış; “Erkam Yıldırım’ın yardım maksadıyla götürdüğü test kiti ve maske, yolcunun yanında taşıyabileceği miktarda olduğu için gümrük kayıtlarında yer almadı.”

Ah be Abdülkadir Bey, nasıl bir paniğe kapıldınız ki; siz bile bu kadar aptalca bir bahaneyi sırf iktidara laf gelmesin diye kendinizi küçülterek yazabildiniz.

BUNU YAZMAK GEREK

Sonuçta teröristlere silah gittiği kesin yani


Sedat Peker, son konuşmasında Suriye’deki dinci terör örgütü El Nusra’ya silah gönderildiğini ifşa etti ama Türkiye’de yaprak bile kıpırdamıyor.

Çünkü iktidar, “Üzerine gitmeyin, nasıl olsa bir şey olmaz” havasında.

Konunun asıl muhatabı olan bakanlar da sessiz.

Dünkü yazımda en azından 4 ilgili bakanın ortak basın toplantısı ile tüm dünyaya, Türkiye’nin teröristlere yardım etmediğini açıklamaları gerektiğini yazmıştım.

Tık yok.

Bir tek SADAT güvenlik şirketi açıklama yaptı.

Kendini korudu.

Kendini korurken de Peker’i teröristlere silah vermekle suçladı.

SADAT açıklamasında aynen şu cümle var; “Şirketimizin Peker tarafından terörist gruplara teslim edilen silahlarla hiçbir ilişkisi yoktur.”

Ama bir şeyi fark etmediler tabii bu açıklamayı yaparken.

Öyle ya da böyle, dinci teröristlere Türkiye’den silah ve mühimmat verilmiş.

Bunu SADAT veya Sedat yapmış fark eder mi?

Burnumuzun dibinde, üstelik NATO güçleriyle birlikte IŞİD terörüne karşı mücadele ederken bu silahların herkesten habersiz gitmesi mümkün mü?

Yani Sedat Peker, iktidardan onay almadan, bölgedeki bütün yabancı güçleri de atlatacak olağanüstü bir operasyonla Türkiye’den TIR’lara yüklediği silahları dinci teröristlere ulaştırdı, öyle mi?

Dünyada buna inanacak bir kişi çıkar mı?