Korkusuz
Ümit Zileli

Bir yeni yıla daha kanlar içinde giriyoruz!..

Bana “Bu ülkede en çok şiddete uğrayan, öldürülen, hakkı çalınan, görmezden gelinen, acımasızca sömürülen kesim hangisidir!” diye sorsanız hiç duraklamadan cevap veririm:

-Kadınlar ve çocuklar!..

Kanıt mı istiyorsunuz? Önceki günü yani 29 aralık 2020’yi en yakın “örnek-kanıt” olarak gösteririm:

-İstanbul’da akademisyen Aylin Sözer eski erkek arkadaşı tarafından boğazı kesilerek ve yakılarak, Malatya’da Selda Taş eşi tarafından tabanca ile başından kurşunlanarak, Gaziantep’te ise Vesile Dönmez oğlu tarafından pompalı tüfekle vurularak katledildi! Mersin’de de D.U. isimli kadıncağız boşanmak istediği eşi tarafından kurşun yağmuruna tutuldu. 10 kurşundan üçü vücuduna isabet eden kadın yoğun bakımda yaşam savaşı veriyor!..

Bu vahşet, bu gaddarlık, yalnızca bir güne sığdı! Yurdun üç ayrı noktasında üç kadın, barbarca öldürüldü, bir diğeri ise can çekişiyor!

Bu yazıya başlamadan önce geçmiş yıllara, “kadın şiddeti ve cinayetleri” ile ilgili yazdığım yazılara baktım; sayıların, şiddetin içeriğinin, ölüm şekillerindeki vahşetin inanılmaz ölçüde arttığını gördüm...

-Tacizlerden, tecavüzlerden, çocuk istismarından hiç söz etmiyorum bile!..

Bu tablo, Türkiye’nin hangi geriliğe, hangi hiçliğe savrulduğunun, nasıl bir geleceksizliğe doğru koşar adım gittiğinin vicdan kanatan örneği, ne yazık ki!

Daha cinayet sayılarında bile anlaşamıyoruz!


Öncelikle, 2020’nin diğer her konuda olduğu gibi kadın şiddeti ve kadın cinayetlerinde de tam bir kabus yılı olduğunu söyleyebilirim...

CHP Kadın Kolları’nın kadın ve çocuk haklarıyla ilgili yaptığı basın açıklamasında, 2020 yılında en az 297 kadının katledildiği,
161 kadının da şüpheli bir şekilde öldüğü belirtildi “en az” vurgusuna dikkat edin lütfen!

Mersin Barosu Başkanı Bilgin Yeşilboğaz ise bu yıl öldürülen kadın sayısını 419 olarak açıkladı! Arada 122 fark bulunuyor; diğer bir deyişle, şüpheli ölümlerde dahil kamuoyu tam olarak kaç kadının katledildiğini bilmiyor! İçişleri Bakanı, bir fırsat bulursa bilançoyu açıklayacaktır herhalde!

Yeşilboğaz, bu vahşetin sorumlusu olarak “kadın cinayetlerini durduracak yasaları uygulamayanları” işaret ederek şöyle dedi:

-İstanbul Sözleşmesi uygulansaydı, 6284 sayılı yasa uygulansaydı her biri hayatta olacaktı. Kadınlar ülkemizdeki hukuksuzluklar yüzünden ölüyor!

İstanbul Sözleşmesi, özellikle 2020’de gerici, yobaz kesim tarafından hedefe oturtuldu... O kadar ki, kadına düşman kafa, bırakın sözleşmeyi bir kenara, kadını yok sayan anlayışı gazetelerde TV’lerde defalarca en rezil sözcüklerle savundu, anlattı...

-Adeta şiddete güzelleme yaptı!

İşte yobazın kadına bakışı!


Benim yazarken tiksinti duyduğum açıklamalardan bazı örnekler sunayım:

-Daha yılın başında Prof. sıfatlı Bedri Cender isimli zat, Elazığ depreminin gerekçesinin çocuk yaşta evlendirmenin yasaklanması olduğunu söyledi!

-Düzce Kaynaşlı Belediye Başkanı Birol Şahin Türkiye A Milli Kadın Voleybol Takımı’na kin kusarak, kadın sporcuların kendini teşhir ettiğini iddia etti ve “Dünya şampiyonu olsanız ne yazar” dedi!

-Diyanet İşleri Başkanlığı’nın sözde kadına şiddetle mücadele kapsamında kurduğu aile ve dini rehberlik bürolarına başvuran kadınlara “Şiddet dayanılmaz hale geldiyse polise başvurmak yerine aile büyüklerinize danışın, vurursa tepki vermeyin, oradan uzaklaşın, suçlayıcı dille konuşmayın” gibi akla ziyan tavsiyelerde bulunduğu ortaya çıktı!

-TRT EBA TV yayınlarındaki kadın öğretmenler, kıyafetleri bahane edilerek, kadın düşmanlarının hedefi haline getirildi!

-AKP’li istanbul Büyükşehir Belediyesi Meclis Üyesi Hamdullah Arvas, Muğla’da katledilen Zeynep Şenpınar’ın ardından adeta kadın cinayetlerini meşrulaştırarak “Hikaye aynı, özgürlük düşkünü bir kadın ve gayrimeşru yaşantısı içinde geçen bir ölüm” dedi!

-AKP Milletvekili Ahmet Hamdi ÇamlıKadın erkek eşitliği koca bir tantanadır. İstanbul Sözleşmesi başka toplumsal sıkıntıların kapısını araladı” dedi!

-Uşşaki tarikatı lideri Fatih Nurullah’ın 12 yaşında çocuğa cinsel istismarda bulunduğu ses kayıtları ile ortaya çıktı. Daha sonra 10 yaşında bir çocuk için de aynı iddia ortaya atıldı!

-Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi Ebubekir Sofuoğlu televizyonda “Üniversiteler fuhuş yuvasıdır” dedi.

Şimdi, soru şu:

-Bu kafa mı, bu akademisyenler, bu siyasetçiler mi kadına şiddete karşı çıkacak, İstanbul Sözleşmesi’ni işletecek, kadını koruyacak?.. Çok beklersiniz, çook!

NOT: Sevgili okuyucularım, sizlerden birkaç gün izin istiyorum. Yeni yılınızı en içten dileklerimle kutluyor, umut dolu, güneşli günler diliyorum...