Korkusuz
Ümit Zileli

Bir “Türkiye düşmanının” portresi!..

Yıl 2018…

KKTC ile Kıbrıs Rum Yönetimi arasındaki “Ada’nın geleceğine ilişkin” görüşmeler başarısızlıkla sonuçlanmış, Türk tarafı “Guterres Belgesi” nde yer alan “Türkiye’nin Kıbrıs’taki etkin ve fiili garantisinin sone erdirilmesi” maddesi nedeniyle masadan kalkmıştı…

Aradan aylar geçti… 2018 Mayıs ayı başında KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın ortada “Fol yok yumurta yok” iken Rum Kesimi lideri Anastasiadis’e yaptığı teklif Türkiye’de bomba gibi patladı:

-Guterres Belgesini kabul edelim!..

Akıncı, gayet açık bir şekilde “Türk askerini Ada’dan gönderelim” önerisi yapıyordu!.. İlk tepki KKTC’nin 3. Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’ndan geldi; Bu önerinin kabul edilecek yanı olmadığını belirten Eroğlu şöyle diyordu:

-İngiltere’nin üsleri devam edecek Yunanistan, İsrail istediği gibi Kıbrıs topraklarında denizinde, havasında cirit atacak ama Türkiye, Kıbrıs’ta olmayacak. Akıncı bunu mu hedefliyor!..

Aynı Akıncı 11 ay önce başarısızlıkla sonuçlanan müzakereleri değerlendirirken Rumlar’ın tavrını gerekçe göstererek “Bizim neslin federasyon yapamayacağı artık belli olmuştur” demişti..

-11 ayda ne değişmişti?!.

Halbuki, Akıncı’yı yakından tanıyanların aklına hemen Kasım 2017’de söyledikleri gelmişti… Londra’da Kıbrıs Türk sivil toplum örgütlerinin temsilcileri ile yaptığı toplantıda Türkiye’ye bakış açısını gayet net ortaya koymuş, şöyle demişti:

-Türkiye’nin 82’nci vilayeti olmayacağız!

O konuşmayı öğrendiğimde hafızamı yoklamıştım; acaba taa 50’lerden bu yana Kıbrıs Türk kesimini ilhak etmek isteyen, 82’nci vilayetimiz olmasını isteyen açıklamalar yapan bir tek hükümet ya da lider olmuş muydu?.. Hafızama güvenmeyip arşivleri taramış, böyle bir açıklama ya da istek içeren bir sohbet konuşması bile bulamamıştım!..

Türkiye’ye karşı “nefret” söylemi!..


Yukarıda verdiğim örnekler Akıncı’nın ilk çıkışları değildi; sonuncusu da olmayacaktı elbette!..

Mesela Türkiye’nin “son çare” olarak başlattığı “Barış Pınarı Harekatı” için şu açıklamayı yapmıştı;

-1974’te biz adına Barış Harekatı desek de bu bir savaştı ve akan da kandı. Şimdi Barış Pınarı Harekatı desek de akan su değil kandır!..

Türkiye, kanlı 1963 noelinde Rum EOKA çetelerinin boğazladığı soydaşlarımız için uçaklarını Kıbrıs semalarında uçurduğu için o terbiyesiz “Johnson Mektubu” na hedef olmuş, 1974’de ise açık bir soykırımla karşılaşan Kıbrıs Türklerini koruyabilmek için dünyayı karşısına alma pahasına müdahale etmişti… Eğer o müdahale olmasaydı, o zamanlar gencecik bir delikanlı olan Akıncı ve ailesi de Rum çetelerinin kurbanı olabilirdi!..

İngiliz ve Yunan darbe hükümeti maşası Sampson’un yaptığı darbenin tek amacı EOKA’cı faşist Albay Grivas’ın “Ada da tek Türk kalmayacak” gayesinin sahaya uygulanmasından başka bir şey değildi; bunu kanı, canı pahasına önleyen ise Mehmetçik’ti!..

Peki, koskoca KKTC Cumhurbaşkanı bu gerçekleri bilmiyor olabilir miydi? Bizzat içinde yaşadığı yakın tarihten bu denli kopuk olması mümkün müydü?..

-Tabii ki hayır!..

Arşive girip bakarsanız, Mustafa Akıncı’nın hiçbir açıklamasının, Türkiye aleyhine hiçbir konuşmasının asla ve kat’a “dil sürçmesi” olmadığını, gayet planlı, gayet ince düşünülmüş ve her ne hikmetse daima İngiliz ve Amerikan planlarıyla, istekleriyle çakıştığını gayet kolaylıkla fark edebilirsiniz!..

“Türkiye’ye bağlanma ihtimali korkunç!”


İşte bu muhterem zat, yine ortada hiçbir şey yokken, İngiliz Guardian Gazetesi’ne verdiği röportajda Türkiye’ye karşı diplomatik “nefret söylemini” zirveye taşıyıverdi!..

Aslında tabii ki “bir şey” vardı:

-2.5 ay sonra yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi!

Guardian Gazetesi’nin geniş yer ayırdığı röportajda, “Eteğindeki taşları” bir bir döktü Akıncı; gazetenin soruları da taşların yeteri sertlikte dökülmesi için özellikle düşünülmüş sorulardı tabii! Mesela gazete “Türkiye’nin KKTC’yi Kırım tarzı ilhakı” ihtimalini sordu. Yanıt hemen geldi:

-Korkunç!

Yarım asırlık bölünmüşlükten sonra tek işler çözümün federal bir yapı altında yeniden birleşme olduğunu vurgulayan Akıncı, bu başarılmazsa Kuzey Kıbrıs’ın daha bağımlı hale geleceğini, Ankara tarafından yutulabileceğim ve “de facto Türkiye iline dönüşebileceğini” iddia etti!

Öncelikle, Kırım ile Kıbrıs’ın birbirine benzeyen hiçbir tarafı yoktu; ne tarihi, ne Kırım’ın ilhak şekli, ne de Kıbrıs’ın ilhak edileceğine dair bir açıklama, bir tavır sözkonusuydu… Bunun farkında olan Akıncı, sözü döndürüp dolaştırıp önce AB içinde birleşik Kıbrıs özlemine getirdi, ardından da ne alakası varsa Hatay’ı ve ilk Cumhurbaşkanı Tayfur Sökmen’i hedef aldı… İçişlerinde bağımsız, dış ilişkilerde Suriye’deki Fransız mandasına bağlı Hatay devletinin 1939’da referandumla Türkiye’ye bağlanmasını kabul eden Cumhurbaşkanı Tayfur Sökmen’den söz ederek şöyle dedi:

-İkinci bir Tayfur Sökmen olmayacağım!..

Olması zaten mümkün değildi; Tayfur Sökmen bir Kuva-yı Milliyeci idi. “Kıbrıs Türk’tür Türk Kalacaktır” sloganı için “Gerçek durumla ilgisi yoktur, o söylem 1950’lerde kalmıştır” diyebilecek denli kendini kaybetmiş bu zatın Sökmen ile aynı satırlarda karşılaştırılması bile Tayfur Sökmen’e hakarettir, saygısızlıktır!..

Akıncı, tıpkı Annan Planı Referandumu sırasında olduğu gibi Türkiye karşıtı söylemlerle kendisini destekleyecek bir ortam yaratmak için çırpınıyor. Ancak o zamanla bu zamanın zeminleri farklı! Farklı olmayacak olan ise paranın, rüşvetin gücü!..

-Kıbrıs Türk halkı bu zillete boyun eğmez, bunun farkında değil!..