Korkusuz
Ümit Zileli

Bir Şeriat tiyatrosu mu oynanıyor?

Ekilen meyveler olgunlaştı, hasat mevsimi geldi demek...

Eee, dile kolay, kuruluşundan 14 ay sonra 2002’de iktidar olan AKP, aralıksız 22 yıldır tek başına yönetiyor ülkeyi... Gerçi, 2015 seçimlerinde tek başına iktidar olma şansını kaybetmiş ancak destek hiç umulmadık bir yerden MHP’den gelmişti!

Yıllar yılı en ağır şekilde eleştirdiği, hakarete varan ağır sözler sarf ettiği AKP’li Cumhurbaşkanı ile kolkola girivermişti Devlet Bahçeli! Böylece sonuçta “Tek Adam” rejimine ulaşacak “Cumhur İttifakı” hayata geçmişti...

2015’ten sonra köprülerin altından çok sular aktı ancak bu birliktelik sürdü... Bir şey daha iyice serpilip gelişti tabii:

- Tarikat ve cemaatler!

Öyle ki, bakanlıklarda, TSK’da yuvalandılar, Devlet içinde etkin oldukları gazete manşetlerine bile çıktı... Dahası, 8 ay sonra yapılacak yerel seçimlerde İstanbul için tarikat ve cemaatler arasında kıran kırana bir savaş yaşandığı apaçık konuşulmaya başlandı; Menzilciler şunu istiyormuş, İsmail Ağa cemaati bunu istiyormuş, bir diğeri karşı çıkıyormuş şeklindeki haberler günlük tefrika haline dönüşmüştü!

- FETÖ gitmiş ancak boşluk maşallah kısa sürede doldurulmuştu!

Festival, konser, sergi sapkınlıkmış!


Size yalnızca son günlerden birkaç örnek vereceğim...

Yıllar yılı ekilen meyvelerin hangi olgunluğa eriştiğini, gerici tayfasının hangi aşamaya geldiğini, hükümetin bu duruma nasıl baktığını göstermesi bakımından hayati öneme sahip örnekler...

Yaz başından bu yana, uzun yıllardır yapılan çok sayıda festival valilikler ya da kaymakamlıklar eliyle yasaklanıyor. Gösterilen gerekçeler “güler misin-ağlar mısın” tadında akla ziyan açıklamalar.

Ancak bir tanesi var ki, meselenin aslını gayet net biçimde ortaya koyuyor... Olay şöyle kotarılıyor; diyelim ki bir il ya da ilçede bir konser, bir festival, bir tiyatro gösterisi, bir dans gösterisi düzenlenecek. Gericilerin kontrolündeki “sivil toplum örgütleri” bir araya gelip bir platform oluşturuyor. Yönetici kılığındaki kişiler TV’lere çıkıyor, gazetelere ilanlar veriyor. Bu etkinlikleri şöyle tanımlıyorlar:

- Bu tiyatro, konser ya da festival, milli örf ve adetlerimize aykırı, LGBT destekçisi kişilerin ekinliğidir. Çocuklarımızı bu sapık etkinliklerden korumak en büyük vazifemizdir. Aileler bir araya geldi ve bu isteğimiz yerine gelmezse meydanlarda anlatmaya kararlıdır...

Buna benzer bir yığın yalan, dolan sonrasında il ya da ilçede bilmem kaçıncı defa düzenlenen etkinlik yasaklanıveriyor, iyi mi!

Mesela, ülkenin en büyük kenti İstanbul’un göbeğinde İBB’nin Artİstanbul Feshane’de açtığı “Ortadan Başlamak” isimli sergiye yukarıda tanımladığım gruplar iki kez baskın girişiminde bulundu... Grup adına konuşan Fikirde Birlik ve Mücadele Platformu Başkanı bakın saldırı gerekçesini nasıl savundu:

- Kültür sanat adı altında burada sergilenen şeyler kesinlikle sapkınlığı özendirmektedir. Milli ve manevi değerlerimize hakaret içermektedir!

Ne kadar açık değil mi? Ancak aynı kişi “şeyler” derken nelerin sapkınlık olduğunu, hangi serginin manevi değerlerimize aykırı olduğunu söylemiyor!

“Kadın erkek eğlenmek yasaktır!”


Gelelim son zamanların en cüretkar eylemine...

Bursa’nın Büyükorhan ilçesine bağlı köylerden olan Karaağız Mahallesi Muhtarlığı ve Karaağız Yardımlaşma Derneği, kadın ve erkeklerin bir arada eğlenmesini yasaklayan karara imza attı!

Vallahi de attı billahi de attı! Köyde düğün, kına ve asker uğurlama eğlencesinde, kadın ve erkeklerin bir arada eğlenmesi, ‘dinen uygun değil’  denilerek muhtarlık ve köy derneğinin imzasıyla yasaklandı!

Muhtar Arif Yılmaz, “Düğünlerde ve kınalarda yabancı yerlerden gelen insanlar olduğu için kadınlar rahatsız oluyor. Buna engel olabilmek için köy heyetiyle birlikte böyle bir karar aldık. Düğünlerde yalnızca kadınların eğlenmesi için 2 saatlik bir süre ayrılacak”  dedi.

Dilekçede yer alan ‘dinen uygun değildir’ kısmına ilişkin sorulan soruya Muhtar Yılmaz bakın ne yanıt verdi:

- Ben dinen eşimin ve kızımın yabancı erkeklerle aynı yerde oyun oynamasını uygun görmüyorum. Kadınların rahatsız olduğu birçok olay yaşadık. Bu nedenle böyle bir karar aldık!

Ben, “cüret” diye buna derim arkadaş! Muhtar ile Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı kafa kafaya vermiş, bir dilekçe hazırlamış, imza ve mühür de eksik etmemişler,

İyi mi! Şimdi soru şu:

- Bu dilekçe kime gidecek?

Yoksa, başlığında “Karar” yazılı, sonunda da “bu kararlar 01.01.2024 tarihinden itibaren geçerlidir” ibaresi bulunan iki kişinin imzasını taşıyan  adına da dilekçe denilen şey bir olup bittinin alameti farikası mıdır?

Adeta “Şeriat” çağrısı yapan, anayasa ve kanunlara göre suç olan böyle bir cüretkarlığa gereken yanıt verilmeyecek mi? Yoksa bu, küçük bir deney mi? Bakıldı ki tepki yok hızla yayılacak mı?

- Bu tiyatroya karşı muhalefetin utanç verici sessizliği de ayrı bir yara tabii!

Bakan Bey buyurmuş: Kız okulları açılacakmış!


Müdahaleyi kimin yapacağı belli; tabii ki iktidar...

O zaman bu iktidarın Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in şu açıklamasını okuyun:

- Kız çocuklarını okula göndermeyen ailelerin “Ben çocuğumu erkeklerle aynı okula göndermek istemiyorum” gerekçesini öne sürdüğünü belirten Bakan Tekin, “Şimdi benim Milli Eğitim olarak birincil hedefim ne? Kız çocuklarının okullaşması sağlamaktı. O zaman veliyi ikna etmek için biz, gerekirse kız okulları da açabilmeliyiz, veli isterse çocuğunu kız okullarına gönderebilmeli, isterse erkeklerin gittiği okullara gönderebilmeli” dedi.

Yukarıda, köy muhtarının kadınlara getirdiği “yasak kararı” cüretini gördükten sonra Milli Eğitim Bakanı’nın gayet “masumane” açıklaması gözlerimi yaşarttı doğrusu! Temelde bu iki durumun birbirinden ne farkı var Tanrı aşkına şimdi size soruyorum:

- Siz, bu yönetimin o muhtara haddini bildireceğine inanıyor musunuz? Bakan Bey’in gerekçesine katıyor musunuz?

Aynı soruyu anlı şanlı muhalefet temsilcilerine sorup bu yazıyı bağlıyorum:

- Yoksa her şey kandırılmamız üzerine kurgulanmış bir “Türkiye Cumhuriyetinin ruhuna El Fatiha” tiyatrosu mu?!