Korkusuz
Ümit Zileli

Bir büyük utanç: 6-7 Eylül olayları!..

29 Ağustos 1955: Londra’da Kıbrıs görüşmeleri başladı...

Albay Grivas önderliğindeki EOKA, adada yaşayan Türk ve İngilizlere karşı terör saldırılarına başlamış, bu durum kamuoyunda büyük bir öfke yaratmıştı... Londra’da üç garantör devlet, İngiltere, Türkiye ve Yunanistan bu durumu görüşmek üzere toplanmıştı. Türkiye’yi Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu temsil ediyordu...

Görüşmeler günlerce devam etti ancak işler Türkiye’nin istediği gibi gelişmiyor Yunanistan her gelişmeye taş koyuyor, engel çıkarıyordu. Zorlu, Türkiye’ye şöyle bir mesaj gönderdi:

-Elimizi güçlendirecek bir şeyler yapılmalı!..

6 Eylül 1955... İstanbul Ekspres Gazetesi yıldırım baskı yaparak şu manşetle çıktı:

-Atamızın Selanik’teki evi bombalandı!..

Hükümete yakınlığı ile bilinen 20 bin tirajlı Ekspres Gazetesi aynı gün içinde toplam iki baskı yapmış ve 290 bin gazete dağıtmıştı!.. Kağıt sıkıntısının had safhada olduğu bir dönemde küçük bir gazetenin böylesine bir baskı yapması ancak mucize ile açıklanabilirdi! Aynı gün ellerinde kazma, balta ve sopalarla on binlerce kişi sokaklara dökülerek Yunan, Ermeni, Yahudi yani gayrimüslimlere ait 4 bin 214 ev,  bin 4 işyeri, 73 kilise, 1 sinagog, 2 manastır, 26 okul ile aralarında fabrika, otel bulunan 5 bin 317 yeri tahrip etti...

-Fatin Rüştü Zorlu’nun “bir şeyler yapılmalı” isteği karşılığını bulmuştu!..

“Galiba dozu fazla kaçırdık!”


Delilik nöbeti iki gün sürdü...

İstanbul’da bulunan 73 Rum Ortodoks kilisesinin tümü ateşe verildi. Kiliselerin içindeki kutsal resimler, haçlar, ikonalar ve diğer kutsal eşyalar tahrip edildi... Resmi rakamlara göre 11 kişi, Helsinki Watch örgütünün raporuna göre ise 15 kişi yaşamını yitirdi...

Kurunun yanında yaş da yanar misali, Yunanlılara karşı başlayan galeyandan Ermeni ve Yahudi yurttaşlar da nasibini aldı!.. Önce Beyoğlu’nda başlayan saldırı ve yağma kısa sürede Rumların yoğun olarak yaşadığı Kurtuluş, Şişli, Nişantaşı, Eminönü, Balat, Fatih, Eyüp, Ortaköy, Bakırköy, Yeşilköy, Bebek hatta Moda, Kadıköy, Kuzguncuk ve Çengelköy’e de sıçradı...

Gözler öylesine dönmüştü ki, Fenerbahçe’nin ve Milli Takımın yıldızı Lefter Küçükandonyadis’in eşi ve iki küçük kızı ile oturduğu ev de basıldı. Çöp kamyonuyla gelen saldırganlar taşlayıp “vurun şu gavura” diye bağırıyorlardı... Lefter, sonrasını şöyle anlatacaktı:

-On beş gün önce gol attığımda omuzlardaydım... O gün ise kayalar ve boya tenekeleriyle karşılaştım... En kötüsü harçlık verdiğim çocukların evime saldırmasıydı... Evde ne kapı ne pencere kalmıştı. Kızlarım küçüktü, onları öldürmeye kalktılar. İstanbul’dan emniyet müdürü evime geldi. Gece gördüğü manzara karşısında ‘Aman Allah’ım’ demişti!..

Cumhurbaşkanı Celal Bayar, İstiklal Caddesi’ndeki felaket manzarasını görünce yanındaki İçişleri Bakanı Namık Gedik’e aynen şöyle diyecekti:

-Galiba dozu kaçırdık!..

“Muhteşem bir özel harp işi!”


Olaylar iyice çığırından çıkınca Sapanca’da bulunan Başbakan Adnan Menderes apar topar İstanbul’a geldi...

Hemen sıkıyönetim ilan edildi... Olaylarla ilgili 5 bin 104 kişi tutuklandı... İçişleri Bakanı Gedik istifa etti. Milli Emniyet Hizmetleri Şefi (MAH reisi), İstanbul Emniyet Müdürü ve üç general görevden alındı. Ama iş işten geçmiş, binlerce Rum memleketi terk etmişti...

Londra’daki konferans ise yarıda kalmıştı... Kıbrıs sorunu artık Türk-Yunan anlaşmazlığı olarak tarihteki yerini alacaktı!..

27 Mayıs ihtilalinden sonra Adnan Menderes ve Fatin Rüştü Zorlu 6-7 Eylül olayları nedeniyle ayrıca 6’şar yıl hapse mahkum edilecekti...

Aradan uzun yıllar geçti. Özel Harp Dairesi Başkanlığı, Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı ve Milli Güvenlik Kurulu’nda üst düzey görevlerde bulunmuş emekli Tuğgeneral Sabri Yirmibeşoğlu, 1991 yılında gazeteci Fatih Güllapoğlu’na aynen şöyle diyecekti:

-6-7 Eylül bir Özel Harp işiydi. Ve muhteşem bir örgütlenmeydi! Amaca da ulaştı. Sorarım size, bu muhteşem bir örgütlenme değil miydi?!.

İşte bugünler o “muhteşem örgütlenmenin” 66. yıldönümü!.. 6-7 Eylül olayları tarihimizde bir kara leke olarak yerini aldı... Toplumsal mozaik bir daha düzelemeyecek şekilde paramparça oldu!..

-Acısını, sızısını çekmek ise yine her iki halkın evlatlarına kaldı!

Bu toplumun yaşadığı, utanç günleri, büyük provokasyonlar, Taksim, Sivas, Kahramanmaraş, Çorum gibi büyük katliamlar, suikastlar bugünlere gelmemizin en etkin araçları olarak geçti tarihimize...

-Sürekli anımsamak, bir daha asla böyle tuzaklara düşmemek ve her türlü oyuna karşı birlik olmaktır artık biricik görevimiz!