Korkusuz
Ümit Zileli

Bir alçağın taciz oyunları!..

Dünkü yazımda anlatmıştım...

Uşşaki Tarikatı şeyhi olarak yıllardır ortalarda dolaşan, “Elimi öpen cennet gider” safsatasıyla binlerce “saf-cahil” insanın gözünü boyayıp, kendisine mürit olarak bağlayan Fatih Nurullah isimli herif-i naşerif, 12 ve 10 yaşlarında iki kız çocuğuna cinsel taciz suçlamasıyla tutuklanmıştı!..

Sonrasında taciz cerahati tüm pisliği ile akmaya başladı; bu alçağın taciz ettiği kızcağızın babasıyla yaptığı telefon görüşmesinin kaydı ortaya çıktı... Öyle bir kayıt ki, üzerine yapılabilecek en ufak bir savunma kalmadığı gibi, şeyh kılığındaki bu şeref yoksunu herifin itirafları, “Aman duyulmasın intihar ederim” yollu yalvarmaları, küçücük çocukların hangi yollarla tacize uğradığını, nasıl üstünün örtülmek istendiğini açıkça ortaya koydu...

-Binlerce çocuğun tarikat evlerinde, kuran kurslarında, cemaat binalarında nasıl tecavüze-tacize uğradığı konusunda belge oldu!..

Ayrıca başka bir şey daha oldu; bu herifi göklere çıkaran, ardında zikir çeken, eline ayağına sürtünebilmek için birbirini ezenler, son derece sert ifadelerle “Bizden değildir” deyip işin içinden çıkıverdiler, iyi mi!

-Onlar ki, Umre’den döndüğünde biricik “şeyhlerini” havaalanında zikir çekerek karşılayanlardı...

-Onlar ki, şeyhleri “Türkiye Cumhuriyeti son buldu, Osmanlı kuruluyor, Tayyip Bey birinci padişahımız olarak görülüyor” dediğinde “Allah-ü Ekber” nidalarıyla ortalığı çınlatanlardı...

-Onlar ki şeyhleri “Hele İslami devlet olsun, en güzel sarığı biz saracağız, en güzel cüppeleri biz giyeceğiz” diye coştuğunda zikire kalkanlardı...

-Onlar ki, biat ettikleri herifin “Vakti var saati var her şeyin. Devletin kontrol mekanizmalarında olalım” dediğinde sevinçten baygınlık geçirenlerdi...

-Onlar ki, devlet en tepe noktalarında olup, bu herifle fotoğraf çektirmek için adeta birbirini ezenlerdi!..

Devlet içinde şeyhin ayağına yüz süren müritler!..


İşte bu zevat, şeyh denilen herif “pantolonu aşağıda” yakalanınca kaçacak delik arayan, “Bizden değildir” diyenlerdi!..

Taciz olayı gündeme oturunca, doğal olarak tüm gözler bu herifin yakın geçmişte söylediği, bir kısmını yukarıda anlattığım sözlerine çevrildi... Uşşaki Tarikatı’nın, Fethullahçı çetenin yerini almak için vargücüyle uğraştığı bilinmeyen bir şey değildi, bu konuda haberler yapıldı, yazılar yazıldı... Ancak hayati soru şuydu:

-Ne kadar yol aldı, iktidar kadroları içinde ne kadar “mürit” edindi, Devletin yukarı katlarında bu şeyh kılıklı tacizciye yüz sürenler kimler?..

Hep söylerim “Arşivler asla yalan söylemez ve de silinemez!”  İlk fotoğraflar ortaya dökülmeye başlandı bile.. Önce Melih Gökçek ile pek keyifli oldukları yüzlerindeki gülücüklerden de anlaşılan bir fotoğraf çıktı ortaya...

Ardından, “Kurtuluş Savaşı’nı keşke Yunan kazansaydı” sözleriyle bilinen, azılı Cumhuriyet düşmanı fesli Kadir Mısıroğlu ile çekilen fotoğrafı düştü sosyal medyaya...

Hiç kuşkunuz olmasın; daha çook fotoğraf, belge, bilgi dökülecek ortaya! Kimlerin onu kurtarmaya soyunduğu da bir şekilde çıkacak ortaya!

-Kimlerin bu rezil herifle içli dışlı olduğunu bir şekilde öğreneceğiz!..

Bahçeli’den bir kez daha idam çıkışı!..


Biliyorsunuz, şunun şurasında 5 ay önce “infaz düzenlemesi” adı altında bir örtülü afla ne kadar hırsız, uğursuz, tecavüzcü varsa sokağa salıverildi!..

Serbest bırakılanlardan epey bir bölümü, işledikleri yeni suçlar nedeniyle ait oldukları yere, hapishanelere geri döndüler! Peki kimdi bu örtülü affın en önemli mimarı?

-MHP lideri Devlet Bahçeli elbette!

İşte o Bahçeli dün bir açıklama yaparak “idam cezasının hukuk mevzuatımıza tekrar alınması” çağrısında bulundu! Peki niçin?

-İğrenç ve ilkel suçların işlenmesini caydırabilir gerekçesiyle!..

Bahçeli, yıllar önce miting meydanında yağlı urganı sallayarak Erdoğan’ı idam cezasını geri getirmeye çağırmış, ikili arasında epey süren bir polemik yaşanmıştı. Oysa Türkiye’nin idam cezasını kaldırmasının altında ikisinin de yani AKP ve MHP’nin de imzası bulunuyordu! Üstelik idam cezasının caydıcılığı da dünyada artık kabul görmeyen bir konu ve birçok memlekette kaldırılmış durumda...

Diyeceksiniz ki, “Bahçeli iki de bir niçin ‘idam” konusuna sarılıyor?” Bilemiyorum; aklından geçenleri bilemem ancak bu konuda görüş açıklayanlar var tabii; öncelikli olarak yakıştırılan ise şöyle:

-Şov!..

Ben ise bu kadar basit olamayacağını düşünüyorum; bir “Demokles’in Kılıcı” sanki daha uygun
düşüyor gibi...