Korkusuz

Batmamak için yapılması gerekenler...

Batmamak için yapılması gerekenler...
“Çok şey değişecek”... ”Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak”... “Dünya artık eskisi gibi olmayacak”...

Herkesin dilinde bu var. Tamam da!.. Nasıl olacak?.. Türkiye, günü birlik kararlarla yoluna devam ediyor. İktidar, dünyadaki acı tablolara rağmen siyasi bencillik hastalığından bir türlü kendini kurtaramadı, kurtaracağa da benzemiyor.

Gerçek şu; dünya büyük bir salgınla karşı karşıya. Salgın krizi aslında artık bir savaş. Türkiye ne yapıyor bu acı savaşta?.. Düne kadar tablo şöyleydi; Güya başında Sağlık Bakanı’nın olduğu sadece bir kişinin aldığı kararlara bakan 1 bilim kurulu... Telekonferanslarla yönetilen Bakanlar Kurulu... Algı operasyonları... Hemen hemen her akşam saat 19.30 sularında ilan edilen birbiri ile çelişen yeni kararlar... Önceki gün de buna, iktidardan olmayan belediye başkanlarının başlattığı yardım kampanyasına rağmen Cumhurbaşkanlığından verilen İBAN eklendi. Birlik beraberlik söylemlerinin aksine  tam bir kabak gibi ortadan ikiye bölünmüşlük fotoğrafı!.. Hayret verici olduğu kadar çok da üzücü...

Hayat neredeyse durdu. Hastalanmamaya ve salgını durduruncaya kadar yaşamaya çalışıyoruz. Bu insanların hedefi... Ancak, devletler için hayat durmaz. Salgından en az hasarla çıkış kadar sonrasını da çok iyi düşünüp planlamalıyız. Sadece 1 bilim kurulu ile de bu işi götüremeyiz. ”Neler yapılmalı” sorusunun cevabını bulabilmek için stratejist,emekli deniz Kurmay Albay Cahit Armağan Dilek ile uzun bir söyleşi gerçekleştirdim. Bir bölümünü bugün vereceğim. “Aynı askeri stratejilerde olduğu gibi, bir savaşa girerken sınır ötesinde bir yerde harekata girerken bir giriş stratejiniz olduğu gibi çıkış stratejiniz de olur. Tabi bu akılla hareket eden ülkeler için geçerlidir” diyen Cahit Armağan Dilek’in önerilerini çok dikkatle not edin lütfen;

-- 84 milyon insan devletin aldığı kararlara uyarak bu savaşta sorumluluklarını yerine getirirken devletin kurumları kendi sorumluluk alanlarında çalışmaya devam etmeli. Ne için? Bu salgın krizinden çıkış için. Yani salgından çıkış stratejisi hemen hazırlanıp uygulamaya geçilmeli.

--  Dünya zaten sürekli bir değişim içinde. Sürekli denge arayışında. Kuşkusuz 21. yüzyılın dünya düzeninin nasıl olacağı, kimin düzeni olacağına ilişkin mücadele yeni değil. Değişimler bir süredir yaşanıyor. Virüs bu değişimi hızlandırır mı? Evet. Öyle de olacak. Ama bu konu da Türkiye’de yanlış ve yine magazinsel ele alınıyor. ABD’nin dünya düzeni yıkılıyormuş, Çin dünyanın patronu olacakmış. Rusya da Çin’in yanındaymış vs. Buna sevinenler olduğu gibi üzülenler de var. Halbuki bizim kafa yormamız gereken yeni dünya düzeni, neden Türkiye’nin kuracağı bir düzen olmasın üzerine olmalıdır. Çünkü bizim olmayan düzenin bize faydası yok.

-- İçinde bulunduğumuz fotoğraf bize bu süreçte oturup sadece salgının geçmesini beklersek Türkiye yeni kurulacak dünya düzeninde rol alamayacağı gibi başka kriz ve salgınların pençesine düşeceğine işaret ediyor.

--Sağlıkla/pandemiyle ilişkin yıllar öncesinde yayınlanan rapor ve röportajlar olduğu gibi örneğin tarımla, suyla, gıdayla, çevreyle, iklim değişikliğiyle, göçle ilgili de yıllardır üniversitelerden uluslararası teşkilatlardan düşünce kuruluşlardan yayınlanan uyarı raporları var. Biz başka ülkeleri şimdilik boş verelim.

İşte virüs salgını sonrası dünyada her şeyin olamasa da çoğu şeyin değişeceğini düşünüyorsanız diğer kriz konularına şimdiden el atmalıyız. Stratejilerimizi belirlemeliyiz. Bütün bakanlıklar kendi sorumluluk alanlarında muhtemel kriz konularına ilişkin ulusal hazırlık planı yapmalı.

-- Bu konuların hepsi birbirinden kritik. Hangisiyle önce karşılaşılacağını söylemek mümkün değil ama Türkiye açısından tarım konusu hayati gözüküyor. Son yıllarda tarım alanları hızla küçülen, hemen hemen bütün tarım ürünlerini ithalatla tamamlamak zorunda kalan Türkiye virüs salgını sonuna hazırlanmalı. Devlet günlük yaşamaz. Şu anda virüsle savaşırken, hayatın yüzde 90 seviyesinde durduğu bir ortamda sağlık çalışanları nasıl el üstünde taşınması korunması gereken insan kitlemiz ise aslında tarım çalışanlarına da şu andan itibaren aynı hassasiyeti göstermeliyiz.

-- Bunun yanında örneğin yaşanabilecek susuzluk var. Bu kış ülkemiz açısından çok yağışlı geçmedi, kurak bir mevsim yaşandı. Bu kuraklık tarım rekoltesini düşürebileceği gibi içme suyu konusunda da sorunlara yol açabilir. Susuzluğun yol açabileceği hastalıkları, salgınları, tarım üretimimin yapılamamasının neler olabileceğini saymaya kalksak buralara sığmaz. Et ve süt konusunu da tarımdan ve sudan ayrı düşünmeyelim. Hayvancılıktaki aciliyet de tarım ve sudakinden farklı değil.

-- Virüs salgını bitti derken başka salgınlarla, hastalıklarla krizlerle karşılaşma riski var.

-- Bakanlık ve kurumlar, kendi sorunluluk alanlarında her tür muhtemel kriz alanı konularını belirlenip ulusal hazırlık planları yapılmalıdır. Ama bu sadece planda kalmamalıdır. Planda bazı şeylerin önceden hazırlanması bazıları da zamanı gelince yürürlüğe sokulması gerekir.

-- Türkiye sadece tarım değil bütün bu muhtemel kriz ve sorun alanlarında bilim kurulları oluşturmalıdır. Her bakanlığın altında belirlenecek kriz konularıyla ilgili bilim kurulları oluşturulmalıdır. Hem de hemen. Tarım, hayvancılık, su, çevre, iklim, gıda, milli eğitim, turizm, savunma, ekonomi, denizcilik vs... Listeyi uzatabiliriz.

-- Bilim kurullarında siyasi görüşüne bakılmaksızın konun uzmanları, akademisyenler, STK’lar, düşünce kuruluşları yer almalı. Bu bilim kurulları sayesinde geleceği öngörüp ihtimaliyet planları hazırlanıp uygulamaya geçirilebilir.

Virüs salgınıyla mücadele de göstermiştir ki, krizlerin sorunların çözümü, devletin yönetimi bilimdedir. Türkiye ve yönetenler kendini bilime teslim etmelidir. Salgından çıkış ve sonrasındaki stratejimiz bilim olmalıdır.

--  Ve unutmayın ki, planların yapılması ve uygulanmasında, çalışmada başarının ve rekabetin sırrı insandır. Bu da çalışan insanınızın ihtiyaçlarını karşılarsanız ve çalışma şartlarını sağlayıp önünü açarsanız olur. İster özel şirket ister kamu kurumu olsun, ilk krizde kapının önüne koyarsanız, krizden kurtulacağınızı sanırsınız, bu sanal bir başarı olur ve batarsınız.