Atatürk tezahüratlarının, İzmir Marşı’nın statlarda söylenmesi linçlenmesin artık. Ay-Yıldızlı bayrağı zirveye çıkaran sporcuların, branşlarını en yukarıya taşımaya odaklandığı, mesela bankalara yönetici olmadığı bir dönem olsun. Milletvekili adaylarının tesislere araba çekmediği, kulüplerin her adaya eşit mesafede durabildiği, durmaktan çekinmediği bir siyasi ortamdır istediğim. Federasyon başkanlarının atamayla değil özgür iradeyle seçilebilmesi, spor hakkında karar vereceklerin liyakatları ölçüsünde göreve gelebilmesi değil mi normali? Kulüplerin hatalarının sorumluluğunu taşıyacağı, bir gecede borçlarının silinmediği, ucuz kredilerin çıkmadığı, fakir fukara dururken takımların-yöneticilerin ekonomik destek bulamadığı bir yönetim olmasın mı? Spor yöneticiliğine girenlerin ihale zengini olmadığı bir anlayış bu ülkeye lüks mü? Hakemlerin, transferlerin, teknik adam tercihlerinin siyaseten onaylanmadığı bir spor ortamına özlem duymayan var mı? Küme düşme ricalarla engellenmesin mesela. Tesis veya arazi izinleri politik ilişkilerle çözülmesin, kanuna, nizama uygun hareket edilsin. Kulüplerin yönetimlerine ‘tepedekiyle ilişkisi iyi’ kontenjanından değil, ‘işinde en iyisi’ özelliğiyle girilebilsin.
Hayır; spora, siyaset karıştırmadım. Burada yazılanlar ve yazılamayan nicelerini yıllardır gördük, duyduk, yaşadık. Picasso demiş ya Franco’ya, “Bu tabloyu ben değil siz yaptınız”, hah işte o hesap. Hatalardan ders çıkaran bir ülke yönetimi dileğiyle.
İyi seçimler...