Asalet sonradan verilemez!..
Sosyal medya hesaplarımdan birine gelen bir hikâyeyi size de sunmak istedim.
Hikayeyi bir yerden alıntılayan kişinin eklediği yorum bölümünü ise kestim.
Herkes okuduktan sonra kendi yorumunu ve yakıştırmasını yapsın artık;
Bir gün Sultan, saraydaki bahçıvanın yanına uğrayıp, kendisine hediye edilen tayı sorar.
- Bahçıvan efendi! Nasıl bizim tay?
- Asluhû nesluhû (Aslı neyse, nesli de odur), sultanım.
- Nesi var ki?
-Sultanım, asil bir tayın sırtına sinek böcek konduğunda bunları kuyruğuyla kovalar. Bizim tay, adeta bir inek gibi kafasını çevirip ağzıyla sinekleri kovalıyor.
Sultan, bunun nedenini öğrenmek için tayı hediye eden adamı çağırtır. Tayın bu davranışının sebebi hakkında bilgi ister.
Tayı hediye eden adam der ki:
- Sultanım, bizim tay doğduktan hemen sonra, annesi öldüğü için onu, ineğe emzirttik.
Böylece meselenin sırrı çözülmüş olur...
Sultan adamlarına emreder.
“Verin bahçıvana fazladan bir kap yemek!”
Başka bir zaman sultana, güzel görünüşlü, iri bir hindi hediye edilir.
Bir müddet sonra sultan, bahçıvanın yanına varır ve hindiyi sorar.
- Asluhû nesluhû, sultanım.
- Bahçıvan efendi bunun neyi var?
- Sultanım, asil olan bir hindi öteceği zaman kabarır, ibiği masmavi olunca başlar ötmeğe.
Bizim hindi iyice kabarıyor, ibiği masmavi olup tam öteceği zaman kafasını suya daldırıyor.
Galiba bunun da soyunda bir bozukluk var!..
Sultan, işin aslını öğrenmek için hindiyi hediye eden kişiyi çağırtır.
O kişi, hindinin yumurtasını ördeğin altına koyduklarını ve hindinin, ördek yavrularıyla birlikte büyüdüğünü anlatır.
Bu meselenin de sırrı böylece anlaşılmış olur...
Padişah emreder:
“Verin bahçıvana fazladan bir kap yemek!..”
Sultan, güzel bir günün sabahında bahçede yalnız başına dolaşırken, bahçıvan gözüne ilişir ve ona doğru yaklaşarak:
- Bahçıvan efendi bende de bir sıkıntı var mı?
- Asluhû nesluhû, efendim.
- Bende de mi?
Hemen son demlerini yaşayan annesine koşar.
- Anacığım, inan sana kırılıp küsmem, kızmam da... Bende bir sıkıntı var mı?
Annesi durur, sıkıla sıkıla başlar anlatmaya:
- Oğul, babanla evlendiğimizde baban çok yaşlıydı, ben daha 15-16 yaşlarında genç, güzel bir kızdım. Gençliğimin duygularına kapılıp bir hata ettim. Sen bizim sarayın aşçısının oğlusun...
Hakikati öğrenen sultan, bahçıvana seslenir:
- Ey olayların perde arkasından bizlere sırlar sunan değerli insan! Tay ve hindinin durumlarına vakıf oldun... Anladık da, benim durumumu nasıl anladın? Bu nasıl bir bilgeliktir? Söyle bakalım bana?
- Ey yüce Sultan! Bunu anlamaktan daha kolay ne var? Benim bildiğim sultanlar, ödül verirken “Verin bir kese altın!” der. Sen ise, “Verin fazladan bir kap yemek!” diyorsun.
Sultan adamlarına seslenir:
“Verin bahçıvana fazladan bir kap yemek!”
Asalet önemlidir...
Nesiller aslına çeker!..
“Asil azmaz, bal kokmaz; kokarsa yağ kokar, aslı ayrandır!” demiş atalarımız.
Sultan için:
“Otu çek köküne bak!” derler...
CANIMI SIKAN ŞEYLER
Dünya görüyor, bu milletin bir kısmı görmüyor
Karikatür bir Avrupa dergisinde yayınlanmış.
Tabelada “Buradasınız” yazıyor.
Orada iseniz o hızla uçurumdan aşağı düşmemeniz mümkün değil elbette.
Sanıyorum bu tabloyu artık Türkiye’nin yarıdan fazlası görüyor.
Görmeyenlere ise söylenecek söz yok galiba.
BUNU YAZMAK GEREK
Karalıkta renklerin ne önemi var?
Muhalefet içinde “Armudun sapı, üzümün çöpü” türü tartışmalar var.
Ama işte bir karikatür akla ziyan düşünceleri bir anda silip atabiliyor.
Demokrasi ve hukuk sistemi olmadığı halde sanki demokratik bir seçim yapılıyormuş zannedip birbirini yiyenlere söylenecek en güzel şey “Karanlıkta renklerin ne önemi var?” sorusudur.
ÇOK GÜLDÜM
Bu hafta 3 fıkramız birden var
Çok güzel bir bahar gününde Yıldırım Tuna’nın gönderdiği fıkralarla keyfimizi daha da artıralım.
Marş tam basmadıysa
Üst katımızı hayli kalabalık Afgan bir aile kiraladı, apartmanımız eski sakin ve düzenli hayatı arar hale geldi. Kapı önünde onlarca eğri büğrü ayakkabılar, gece yarısı koşuşturan çocuklar, garip bir müzik sesi. Sinir oluyoruz ama fazla da bir şey söyleyemiyoruz.
Geçen sabah biz balkonda sabah kahvesi içerken evin babası balkon korkuluklarına vura vura deli gibi halısını üzerimize silkelemeye başladı, “Hayrola Abdül, halıyı vurduruyorsun?” diye bağırdım yukarı doğru bakarak “Bu sabah çalıştıramadın mı?..”
Yokluktan
Sağlık ocağımızdaki kontrolüm sırasında “Beni nasıl buldunuz doktor?” diye sordum, “Sağlıklı bir hayat yaşar mıyım?”
“ Tam olarak bilemiyorum ama Merkür şu anda Uranüs’te” dedi
“ Aa?.. Siz astrolojiye inanmaya mı başladınız?” dedim hayretle.
“Tam olarak değil” dedi, “Termometrem ve tansiyon aletim bozuk, yenileri de henüz gelmedi, bu hafta mecburen böyle idare ediyoruz..!”
Balayında
Otelinin doktoru balayındaki genç kızı ısrarlı rapor talebi nedeni ile muayene ederken “İnanın bir şey bulamadım” demiş, “Astrolojiye meraklı mısınız bilemiyorum. Şayet yay burcuysanız göğüs ve bel ağrılarınız normal.”
“Hayır ben balığım” demiş kız sinirlenerek, “Balayındayız ve kocam ise görseniz tam bir boğa..!”
ACAİP YAZILAR
Aynı utanmazlık, aynı yüzsüzlük
Vallahi yazmaktan ben de bıktım.
Şu yardım toplama gecesinde güya toplanan paralar nerede?
Gözyaşları içinde salya sümük “Yüreğim paralanıyor, o insanlar için canımı veririm” diyen ama vaat ettiği paraları yatırmayan yüzsüz, arsızlar neden teşhir edilmiyor?
Kaç haftadır bu köşede dile getiriyorum, televizyonda anlatıyorum, bağış toplama geçesinde ekranlara telefonla bağlanan ünlü mü ünlü kişiler milyonlarca lira bağış vaadinde bulundu.
Oysa bu bağışların neredeyse yüzde 80’inin hala hesaba yatırılmadığı açıklandı.
Haydi ilk iki hafta “vakit bulamadı” bazıları, kiminin “beklediği bir para” vardı, bazıları da “ihmal etti” diyelim.
Ama devletin en tepesindeki isimlerden biri “Vaat edilen bağışların çoğu ödenmedi, buradan çağrı yapıyorum, bu paraları yatırsınlar, aksi takdirde bu kişilerin isimlerini açıklayacağız” dedi.
Öyle bir arsızlık, yüzsüzlük var ki, yine tık çıkmadı.
Yatırılmayan parayı biliyoruz da kimlerin yatırmadığını bilmiyoruz hala.
Demek bu kişiler kendilerinden o kadar emin, isimlerinin açıklanmayacağını o kadar iyi biliyorlar ki hala harekete geçmediler.
Bu ünlü mü ünlü kişileri bir kenara bıraktım, iki haftadır o gecenin siyahlar giyinmiş sunucularına sesleniyorum.
“Sevgili sunucular, en azından siz harekete geçin, sizin aracılığınız ile bağış yaptıklarını açıklayan isimleri arayıp lütfen, neden bu parayı yatırmadıklarını sorun, yatırdık diyenlerden dekont isteyin” diyorum.
Belli ki şu ana kadar biri bile böyle bir şey yapmadı.
Onlarca televizyon, sayısız sunucu 85 milyonun karşısına geçip duygu sömürüsü yaptı.
Zenginler ise bundan yararlanıp diledikleri gibi reklam yapma şansı buldular.
Sıra paraya gelince...
Böyle bir utanmazlık, arsızlık, yüzsüzlük başka bir ülkede olabilir mi?
Hiç sanmıyorum.
Orada elbette arsız ve yüzsüz zenginler olabilir tabii ama televizyonları, halkın sevdiği sunucuları ve kamuoyları namusludur, duyarlıdır, böyle bir kepazeliğin hesabını mutlaka sorarlar.
Bizde ise namuslu olması gerekenlerin hepsi sessiz.
Kendi hesabıma çok utanıyorum.
Ne yazık ki bunca utanmazın arasında utanan biri gürültüye gidiyor.
Öyle değil mi?