Korkusuz

Arafta kalan İYİ Parti ne yapar?..

Arafta kalan İYİ Parti ne yapar?..
Siyaset gündeminin cevabını beklediği en önemli sorulardan biri;

Tezkeresi Meclis’e gönderilen HDP milletvekillerinin dokunulmazlıkların kaldırılması oylamasında İYİ Parti ne yapar?..

Sözcülerinin basına yansıyan açıklamalarına bakılırsa, İYİ Parti’de kafalar karışık. “Kaldırılsın” mı yoksa “kaldırılmasın“ mı diyecekler!.. Sözcüler farklı farklı tellerden çalıyorlar!.. Bir tarafta CHP ile yürütülen Millet İttifakı... Diğer tarafta HDP’ye bakışı çok net olan kemik milliyetçi taban... Doğrusu, işleri pek de kolay sayılmaz...

★★★

İYİ Parti Kurucular Kurulu Üyesi, emekli Mülki İdare Amiri Bilal Karaca’dan uzun sayılacak bir mektup aldım. Bilal Karaca’nın yaptığı değerlendirmeler İYİ Parti tabanının hassasiyetlerini yansıtması açısından önemli. Analizler, siyasetin geneli üzerine gibi görünse de, İYİ Parti tabanın HDP reflekslerine de ışık tutacak türden. Yerimin imkan verdiği ölçüde aktarmaya çalışacağım;

“1 Kasım 2015 tarihinde yapılan genel seçimler sonucunda AKP tek başına iktidarı elde edemedi ve yeniden koalisyonlar döneminin eşiğine gelindiği görüldü. Belki Türkiye koalisyonlarla yönetilmeye alışkındı ama alışkın olmadığı bir şey vardı. Bölücü Kürt siyasetini temsil eden HDP, bağımsız adaylarla katıldığı 2011 seçimlerinde aldığı % 5.5’lik oyunu parti olarak katıldığı 2015 seçimlerinde neredeyse üç kat artırarak % 13.5’e çıkarmış ve bölmek (!) istediği Türkiye’yi yönetecek iktidarın bir parçası olabileceği sinyallerini açık ve net biçimde vermişti.

Bu durum devletin sinir uçlarını harekete geçirmeye yeterli bir gelişmeydi. Derin (!) güvenlik bürokrasisi hızla kırmızı alarm durumuna geçti. Devlet aklı (!), hiçbir zaman çoğunluk oluşturamayacağını varsaydığı bölücü Kürt siyasetini iktidar denkleminden çıkaracak bir formül geliştirdi. Koalisyonlara açık olan Parlamenter Sistemi terk edip % 50+1’i zorunlu kılan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçiş yapmak. Bu sistemde marjinal siyasi hareketlerin, yani küçük partilerin alandaki siyasi varlığı ve devamı kerhen kabul edilecek, ama bunların oyun alanı parlamento ile sınırlı kalacak, ülke yönetiminden uzak kalacaktır. Yasama ile yürütme erkleri birbirinden tamamen koparılacak ve ülkeyi yönetme işi ana akım siyasi partilerin belirleyeceği cumhurbaşkanlarına bırakılacaktır. Yasamada iktidar partisi değil, Çoğunluk Partisi; Yürütmede ise, parti ve hükümet değil, bir ‘kişi’ olacaktır.

Bu formül siyasi bir projeye dönüştürülerek, adeta güvenlik bürokrasisinin siyasi iz düşümü/sözcüsü konumunda olan Devlet Bahçeli üzerinden siyasi gündeme taşınmıştır. Sözde Kürt Açılımı ile Kürt kökenli seçmenden beklediği desteği bulamayan ve 1 Kasım 2015 seçimlerinde tek başına iktidarı kaybeden ancak, 7 Hazirana kadar terör-Bölücü Kürt siyasetiyle yürüttüğü sert mücadele sonucunda tekrar tek başına iktidar çoğunluğuna ulaşabilen AKP ve Erdoğan için bu proje ilaç gibi gelmiştir. Bir yandan ülkedeki % 70’e 30 olan sağ-sol seçmen sosyolojisinin AKP’yi ilanihaye iktidarda tutacağını hesap ederken, diğer yandan Parti Genel Başkanlığı’nı da uhdesinde tutarak Cumhurbaşkanlığı’na devam etmek adeta Erdoğan için bonus olmuştur.

15 Temmuz FETÖ’cü darbe girişimiyle oluşan sosyo-psikolojik ortam, AKP-MHP, Bahçeli-Erdoğan ittifakına artık politik aleniyet kazandırmak için gereken siyasi zemini hazırlamaya yetmiştir. İttifak 2017 Anayasa değişiklikleri ile hukukileşmiş ve 2018 seçimleri ile kuvveden fiile dönüşmüştür.

★★★

Ancak toplum mühendisliğine soyunan vesayetçi güvenlik bürokrasisinin hesap edemediği küçük (!) bir sosyo-politik ayrıntı bu büyük hesabı bozmaya yetmiştir. 1 Kasım seçim gecesi yaptığı yeniden seçime gidilmesini çağrıştıran açıklamalarıyla belli belirsiz hissedilen ve 15 Temmuz sonrası iyiden iyiye görünür hale gelen Bahçeli-Erdoğan işbirliğinin MHP’de harekete geçirdiği seküler milliyetçi fay hatları MHP’de büyük bir depreme neden olmuştur.

Atatürk ve Cumhuriyetin kurucu ideolojisini kendileri için siyasi pusula olarak kabul eden Türk milliyetçisi-ülkücü taban, Bahçeli’nin, Siyasal İslam’dan beslenen Erdoğan ile geliştirdiği siyasi işbirliğini milliyetçi düşünceden ideolojik bir sapma olarak değerlendirmiş ve itirazlar karşılık bulmayınca Bahçeli’yi devre dışı bırakmak üzere harekete geçmiştir.

Meral Akşener, Koray Aydın ve Sinan Ogan (Daha sonra Ümit Özdağ dahil olmuştur) liderliklerinde ayrı ayrı başlayan muhalif hareket nihayetinde Meral Akşener’in İYİ Parti Genel Başkanlığı’nda birleşip partileşerek siyaset mühendislerinin siyaset denklemine –denklemi bozup çıktıları değiştirecek biçimde-dahil olmuştur.

Vesayetçi güvenlik bürokrasisinin Türk Milliyetçileri’nin cumhuriyet değerleri söz konusu olduğunda gösterebilecekleri milli refleksleri görmezden gelerek, Türk Milliyetçileri’nin sadakatinin liderden önce Milli Devlete ve Cumhuriyete olduğunu ihmal ederek geliştirdikleri politik paradigma bir anda çöküş sürecine girmiştir. Süreçte bir yandan Bahçeli ‘Türk milliyetçilerinin ağabeyi’ sıfatıyla seküler milliyetçi tabanını ‘Türk Milliyetçilerinin Ablası’ sıfatıyla Akşener’e kaptırmaya başlamış ve giderek etkisizleşmiş, diğer yandan AKP’deki Siyasal İslamcı-Ümmetçi kesimlerin Türk milliyetçileriyle yapılan ittifaktan duydukları rahatsızlıklar iyice su yüzüne çıkmış ve bunların alternatif siyasi hareketlere yönelmelerine neden olmuştur.

★★★

Bunlarla birlikte Bahçeli-Erdoğan ittifak projesinin reel-politik bağlamda etkili diğer sonuçlarını da eklemeliyiz:

-Erdoğan ile HDP seçmeninin arası bir daha bir araya gelemeyecek şekilde açılmış, bölücü Kürt siyasetinin yeniden sözde Kürt açılımı başlatma beklentisi ittifak bozulmadıkça hayal olmuştur.

-AKP muhafazakar Kürt tabanını DEVA ve Gelecek Partisi’ne kaptırmaya başlamıştır.

-HDP seçmeni ile CHP arasında sempati gelişmiştir.

-Bahçeli’nin Akşener’i FETÖ ile ilişkilendirme çabası, ‘İP’ diyerek İYİ Parti tabanını küçümsemesi nedeniyle, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi çerçevesinde İYİ Parti’nin AKP ile muhtemel ittifakının önü tamamen tıkanmıştır.

-AKP iktidarının asıl kalıcılığını sağlayan ve ‘yerelin merkezi belirlediği, ele geçirilen merkezin de yereli belirlediği’ fasit daireye dönüşen iktidar zincirinin yerel iktidar halkası kırılmış, AKP’nin ‘iktidar koruma sistemi’ tümden bozulmuştur.

Bütün bu sonuçlar göstermektedir ki; ‘güvenlikçi devlet’ anlayışının ürettiği ‘sonsuza kadar ittifak, sonsuza kadar iktidar’ projesi çökmüş, Erdoğan iktidarının sonunun gelmesi mukadder olmuştur. Düşünün bir kere, eğer AKP, %13-15’lik bir HDP yada İYİ Parti ile ittifak yapmış olsaydı bu iktidardan kurtulma umudumuz hiç olur muydu?”