Korkusuz
Can Ataklı

Amerika’da, Türkiye için “Haydut devlet” deniyor kimseden ses yok

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Amerika’da, Türkiye için “Haydut devlet” deniyor kimseden ses yok


Amerika’da istihbarat teşkilatlarıyla bağlantılı ve hatta Amerikan politikalarının belirlenmesinde etkili olduğu da bilinen ‘Atlantik Konseyi’ (Atlantic Council) adlı bir düşünce kuruluşu var.

Bu kuruluş 2021 yılına ait bazı öngörüler sıralamış.

Özellikle “muhtemel krizlerin” yer aldığı 2021 yılı tahmin raporunda Türkiye için “haydut devlet tanımı kullanılmış.

Bu rapor iki gün önce Vatan Partisi’ne yakın olan Aydınlık gazetesinde yayımlandı.

Haberi okuduğumda, “Bu iş çok kötüye gidiyor demek ki, bakalım AKP iktidarının ve genel başkanının tepkisi ne olacak?” diye düşündüm.

Sonra aklıma bir de “en milliyetçi” isim Devlet Bahçeli geldi.

“Herhalde yeri göğü inletecektir” diye geçirdim içimden.

Oysa şu ana kadar “tık” bile yok.

Sadece Aydınlık gazetesi konuyu dün de manşetinden sürdürerek, AKP’li Bülent Turan ile Vatan Partili Hasan Korkmazcan’ın tepkilerini yayımlamış.

Ama bu gazetenin dışında hiçbir yerde görmedim.

Nasıl oluyor bu?

Denilebilir ki, “Bu bir düşünce kuruluşu, onu mu ciddiye alacağız?”

Sıradan Türk vatandaşları bunun haklı bir savunma olduğunu söyleyebilir.

Buna karşı, diplomasi çevreleri Atlantic Council’ün sadece bir sivil düşünce kuruluşu olmadığını, ABD’nin stratejilerinin belirlendiği bir merkez olarak tanımlandığını ve bu nedenle kuruluşun büyük ölçüde bir devlet kuruluşu niteliği taşıdığını, hazırlanan raporlardaki birçok saptamanın bir süre sonra resmi politikaya dönüşeceğini bilir.

Bakın tahmin raporunda, “Yeni Osmanlıcı Türkiye daha da haydutlaşacak” başlığı ile verilen Türkiye ilgili “risk” bölümü nasıl yazılmış...

“Erdoğan liderliğinde giderek otoriterleşen, İslamcı ve yayılmacı Türkiye; Somali, Katar, Libya, Irak, Suriye ve Balkanlar’a ya askeri müdahalede bulundu ya da asker konuşlandırdı. Ankara, IŞİD ile savaşan ABD müttefiki Kürtlere saldırırken diğer yandan Suriye, Libya ve Azerbaycan’da Rusya ile karşı karşıya geldi. Türkiye, NATO için tehdit oluşturan ve ABD yaptırımlarına yol açan Rus S-400 hava savunma sistemini konuşlandırdı. Doğu Akdeniz’de, Deniz Hukuku Sözleşmesi’ni ihlal ederek ve Kıbrıs’a tehdit oluşturarak provokasyon yaptı. Pek çok Arap devleti Türkiye’yi tehdit olarak görürken, Erdoğan da son terör saldırılarını idare ediş yöntemi nedeniyle Fransa’yı kışkırtıyor. Ankara’nın çok cepheli askeri iddiası, daha fazla çatışmaya yol açabilir ve Türkiye’yi üyesi sayan NATO içinde hesaplaşmaya neden olabilir.”

Bu raporda dile getirilen konular, Türkiye’nin ulusal güvenliği ve halkın çıkarı için bizim tarafımızdan son derece doğru ve gerekli bulunabilir.

Rapor, bunlara Amerika ve NATO gözlüğü ile bakıyor.

Türkiye’nin “haydut devlet” olarak nitelendirilmesine, “Dış güçler, amaçları Türkiye’de darbe yaptırmak, bizi kıskanıyorlar, güçlenmemizi istemiyor” klişeleriyle karşı çıkılmasının bir anlamı yok.

İktidarın oturup “Türkiye’yi neden bu hale getirdik” diye düşünmesi gerekir.

Bu arada merak edenler için; raporda Amerika için “risk olarak görünen konular” şunlar;

1. Covid-19 krizi, aşının yavaş dağıtımı ile derinleşiyor.

2. Biden’ın başkanlığı tıkanabilir.

3. Borç kaynaklı başka bir küresel mali kriz patlak veriyor.

4. Batılı ülkeler yavaş bir ekonomik düzelme ile mücadele ediyor.

5. Kuzey Kore kriz yaratabilir.

6. ABD-İran arasındaki çatışma yoğunlaşıyor.

7. ABD ve Çin, Tayvan konusunda çatışabilir.

8. On yılların en kötü gıda krizi dünyayı harap edecek.

9. Küresel orta sınıfın genişlemesi sona eriyor.

SORDUM ÖĞRENDİM

Haydut devlet ne anlama geliyor?


Amerikan devlet politikalarının da belirlenmesinde büyük etkisi olan Atlantic Council’in Türkiye için kullandığı “haydut devlet” tanımının ansiklopedik açıklaması aynen şöyle;

“Haydut devlet veya kural tanımayan devlet (Rogue state), küresel barışı tehdit eden, yapacakları önceden tahmin edilemeyen, kitle imha silahlarının yaygınlaşmasına yardım eden, kendi halklarına merhametsizce davranan, komşularını tehdit eden ve katı bir şekilde tarafı oldukları uluslararası antlaşmaları ihlal eden, terörizmi destekleyen devletlerdir.”

Haydut devlet kavramı, 1980’de Amerika’da ortaya atıldı.

Amerika o yıldan itibaren “haydut” olarak nitelediği ülkeler listesi düzenlemeye başladı.

Bugüne kadar Kuzey Kore, Kaddafi’nin Libyası, Saddam’ın Irak’ı, Hafız Esad’ın Suriye’si, Sudan; Amerika Birleşik Devletleri tarafından “haydut devlet” olarak ilan edildi.

Tabii bunun yanı sıra Amerika’nın da “haydut devlet” olarak tanımlandığı oldu.

17 Nisan 2015’te Amerikalı yazar, tarihçi ve eleştirmen Noam Chomsky, Amerika ve İsrail’i haydut devlet olarak suçladı.

İran da 2015’te nükleer anlaşmasından çekilen Amerika için, “Haydut devlete dönüştü” açıklaması yaptı.

BUNU YAZMAK GEREK

Türkiye üç kez “haydut devlet” tanımını kullanmıştı


Başka ülkeler için “haydut devlet” suçlamasını Türkiye de yaptı daha önce.

Bir kere Süleyman Demirel, iki kere de Tayyip Erdoğan bu tanımı üç ülke için kullandı.

İlk suçlamayı Süleyman Demirel, 23 Şubat 1999’da cumhurbaşkanı sıfatıyla Abdullah Öcalan’a, Kenya’da yakalanmadan önce yardım eden Yunanistan’a yaptı.

Tayyip Erdoğan ise başbakan olduğu sırada 27 Haziran 2012’de F-4 Phantom uçağımızı düşüren Suriye için “haydut devlet” tanımını kullandı.

Erdoğan, 1 Ekim 2020’de ise Dağlık Karabağ’da saldırıya geçen Ermenistan’a yönelik olarak “Dünya, haydut devletlerden ve bu haydut yöneticilerden kurtarılmalı” dedi.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Villada parti veriyorlarmış da vatan hainleriymiş de


Korona nedeniyle medyatik olmaya çabalayanların bir kısmı akla hayale gelmedik açıklamalar yapıyor.

Elbette bu saçma sapan açıklamalar medyada yer alıyor ilginç bulunduğu için belki ama bunları söyleyenlerin itibarları da yerlerde sürünüyor.

Ayrıca bir kesim sözde “bilim insanı” da sırf iktidara yaranabilmek için abuk sabuk konuşmalar yapıyor.

Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi’ndeki bir “Prof. Dr.”  koronavirüsle mücadelede kurallara uymayan kimseler olduğunu ileri sürerek, “Bunları vatan haini olarak niteliyorum. Biz bu cephede 24 saat savaşırken, onlar villalarda parti veriyor” demiş.

Akıl kârı bir laf mı bu şimdi?

On ay içinde birkaç kendini bilmezin evlerinde verdikleri partileri sosyal medyada paylaşmaları sonucu ortaya çıkan, sayısı 10’u bulmayan olay var.

Villa partisi konusu en son bizzat Erdoğan ve Soylu’nun açıklamaları ile gündeme geldi.

“Yılbaşında villa partisi yaptırmayız” dediler.

Kim yapacak, nerede yapacak, nasıl yapacak, bunların hiçbiri yok ortada aslında.

Belli ki aile içinde yılbaşı kutlamaya çalışanlara gözdağı veriliyor.

Bu “Prof. Dr.” da bu beyanlar üzerine kendince “duygusal bir mesaj verip üstü kapalı yılbaşında içki içeceklere haddini bildirmiş” oluyor herhalde.

Villalarda partilerden sonra kaç kişiye korona bulaştı, kaç kişi öldü, bunları bilmiyoruz ama acaba bu Antalyalı doktorumuz sadece Ayasofya’nın açılışına kaç kişinin katıldığını, bunun sonunda Türkiye’nin kaç noktasına korona gittiğini, kaç kişinin hastalandığını, kaç kişinin öldüğünü hiç merak etmiş midir?

Ya da Erdoğan’ın her cuma namazından sonra etrafına büyük kalabalıklar toplayıp onlara ikramlarda bulunmasının koronaya etkisini araştırmış mıdır?

Veya iktidar partisinin, insanların üst üste yığıldığı parti toplantıları yapmalarını, bunlardan sonra bizzat genel başkanın çay, kahve gibi ürünler atmasını ve insanların 20 gramlık çay paketlerini kapmak için birbirlerini ezdiğini görmüş müdür? Bunların koronaya nasıl etki yapacağını hesaplamış mıdır?

Sırf medyaya çıkmak ve saraya bağlılığını göstermek için bu tür saçmalıkları yapanlar insanın kafasını bozmaz da ne olur?

DÜZELTME

Devleti yönetenler halka biraz daha şefkatli yaklaşmalı


Giresun’un Eynesil ilçesinde hayatını kaybeden küçük Rabia Naz’ın babasına, AKP’li Nurettin Canikli’ye hakaret ettiği gerekçesiyle ceza verildiğini yazmıştım dün hatırlarsanız.

Olay henüz kapanmadan çok acılı bir babaya bunun reva görülmesinin vicdanımı yaraladığını söylemiştim.

Yazım üzerine Nurettin Canikli’nin basın danışmanı Hanife İrem Sarp aradı.

Dedi ki, “Sadece bir düzeltme yapmak istiyorum. Yazınızda Rabia Naz’ın ölümüyle ilgili dosyanın kapanmadığını belirmişsiniz, oysa ağustos ayı itibarıyla bu minik yavrumuzun ölümünün bir trafik kazası sonucu değil, çatıdan düşmesi sonucu gerçekleştiği konusunda Giresun Cumhuriyet Başsavcılığı açıklama yaptı ve dosya kapandı.”

Doğru, dosya kapanmış.

Hanife İrem Sarp’a ben de şunu söyledim;

“Haklısınız, dosya kapanmış, bu benim hatam, ancak sonuçta çok acılı bir babanın durumu benim de vicdanı sızlattı. O olayda sadece babanın suçlu bulunması çok rahatsız etti beni ve sanıyorum herkesi.”

Ardından da şunu ekledim;

“Dünkü yazıda aslında bir noktayı eksik bırakmışım. Bunu da sizinle sohbette tamamlayayım. Bu yazıyı yazarken asla Nurettin Canikli’yi hedef almayı düşünmedim. Adının geçmesi, yargı üzerinde son zamanlardaki güven sorunu nedeniyledir. Ama sırası gelmişken söylemeden geçemem; devlet yöneticileri vatandaşa daha şefkatli yaklaşmak zorundadır. Acılı babanın mahkum olmasına neden olan hakaret iddialarını inceledim. Hayli ağır sözler ve küfürler var. Buna karşı o sırada bakan olan Nurettin Canikli’nin bu babayı belki de hemen ziyaret etmesi, samimi davranması ve güven vermesi ne kadar güzel olurdu.”

Bir ekleme daha yaptım sonra; “O acılı babanın Canikli ve iktidar mensuplarına ağır sözler söylemesinde sosyal medyanın katkısı da var elbette. Sosyal medyada kendisine olan destek, bu babayı muhtemelen daha cesaretlendirmiştir.”

Canikli’nin basın danışmanı, “Çok teşekkür ederim” dedikten sonra “Can Bey sadece şunu söyleyeyim, Sayın Canikli baba ile temas kurmaya çalıştı, aradı. Ancak sizin de dediğiniz gibi belki medya desteği nedeniyle acılı baba olumlu yaklaşmadı” diye konuştu ve “Bu anlattıklarınızı Sayın Canikli’ye aynen ileteceğim” eklemesini yaptı.