Korkusuz
Memduh Bayraktaroğlu

Amaç; katran kazanlarını kaynatmak... Ülkeyi cehenneme çevirmek mi yoksa...

Anayasamızın 2. Maddesinde yer alan “...... demokratik, laik, sosyal hukuk devleti” ilkesi, Devlet’e yüklenen anayasal bir görev aynı zamanda.

Demokratik ülkelerde bu görev, siyasal iktidar tarafından yerine getirilir.

Ne var ki...

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yöneten siyasi kadrolar bu ilkeyi çoktan unuttular...

Halkın geneline unutturmak için de adeta çırpınıyorlar.





Anayasa’nın 2. Maddesini ihlal etmek yerine uygulasalar, eminim Türkiye muasır medeniyetler düzeyine çıkmak yolunda hızla ilerleyecek...

Ama hayır...

Siyasi iktidar aksine, hilafet dönemine dönüş yapma çabasında...



Canlarım...

Sosyal devlet sadece yoksulların karnını doyuran devlet değildir...

Sosyal devlet, bütün halkın sorunlarını çözen devlet demektir...

Sanayicinin sorunlarını çözmeyen devlet, emekçilerin sorununu çözebilir mi?..

Veya...

Emekçilerin sorunlarını çözmeyen devlet, sanayicinin sorunlarını çözmüş olabilir mi?..

Esnafının sorununu çözemeyen devlet, tüketicisinin sorunlarını çözmüş sayılabilir mi?..

Ya da tüketicisinin (En başta maaşlar ve ücretler ve sair gelirler) sorunlarını çözemeyen devlet, esnafın sorunlarını nasıl çözebilir?..



Bu arada salt ekonominin sorunlarına odaklanmak da yanlış...

Çünkü...

Türkiye ekonomisinin yapısal sorunları kadar:

Demokratik olamamak sorunu var...

Laiklik ilkesinden hızla uzaklaşmak sorunu var...

Hukuk devleti ilkelerini rafa kaldırmak sorunu var...

Bu üç sorun çözülemezse...

Bırakın ekonomiyi...

Ortada yönetilecek devlet bile kalmaz...



Sözün özü...

Türkiye halkı ekonomik sorunlarını gerekirse hükümete ihtiyaç duymadan çözebilir ama...

Demokrasinin, hukukun ve laikliğin ihlalinden doğacak sorunları çözemez...

Çözmeye kalkarsa da ülke kaynayan katran kazanına döner...



Ne yani?..

Birileri bunu mu istiyor?..

Yani...

Katran kazanlarını kaynatmayı...

Ülkeyi cehenneme çevirmeyi mi?..

ACABA ESSAHTAN MI?..


Filmi izlediğimde onlu yaşların ilk basamaklarındaydım...

Adını hiç unutmuyorum...

Çok güldüğümü de...

Hatta yönetmenini ve başrol oyuncularını bile...

[caption id="attachment_187967" align="alignnone" width="215"] Türkan Şoray[/caption]



Yönetmen Osman F. Seden...

Başrol oyuncuları Türkan Şoray ve İzzet Günay...

O kadar da değil...

Ahmet Tarık Tekçe, Öztürk Serengil ve Muhterem Nur da vardı mesela...

Twist dansının ilk çıktığı yıllar ve Serengil günün moda dansında bir numara...

[caption id="attachment_187968" align="alignnone" width="312"] İzzet Günay[/caption]



Efendim...

Filmde bir miras kavgası vodvil yöntemiyle ve harika bir şekilde veriliyordu...

Maktul, kendisini öldürenin adını yazmıştı duvara:

“Beni Osman öldürdü...”.



Acaba öyle miydi?..

Gerçekten de katil Osman mıydı?..



Neyse...

Bir benzeri günümüzde aynen yaşandı da ondan hatırladım filmi...

Boşanmak istediği için kurşun yağmuruna tutulan kadın, kocasının adını kanıyla yere yazmıştı:

“Beni Ragıp vurdu...”..



Acaba essahtan mı?..

GÜVENİYORMUŞ...


Delikanlı, kız arkadaşının cep telefonunu alıp kontrol etmek istedi...

“Şifren kaçtı?” diye sordu...

Genç kız kendisinden şüphelenildiğini anladı...

“Tanıştığımız günün tarihi” dedi...

“Neyse” dedi delikanlı... “Ben sana güveniyorum...”

SÜLEYMAN SOYLU NEDEN KAYBEDİYOR


Süleyman Soylu’yu geçenlerde vicdanlı açıklamaları nedeniyle alkışlamıştım...

Bu defa, geçtiğimiz haftanın kaybedeni olarak kınıyorum...

[caption id="attachment_187969" align="alignnone" width="189"] Süleyman Soylu[/caption]



Ama demek ki o güzel tavrı geçici imiş...

Geçtiğimiz hafta gerçek kimliğine dönüşüverdi...

O kadar kabaydı ki...

O kadar aşağılayıcı bir üslûbu vardı ki...

O güzel soyadını taşımayı hiç hak etmiyordu...



Geçtiğimiz hafta, içinde tek bir yalanı olmayan haber analizinden dolayı Saygı Öztürk’ü hem nobranca suçladı...

Hem çok saygısızdı...

Ve hem de...

İktidar gücünü istismar ediyordu...



Canlarım benim...

Kötü siyasetçi aynı zamanda kötü insandır...

Çünkü...

Kötü insan; kendisiyle hesaplaşmayı göze alamadığı için başkalarını suçlayarak kusurlarını örtmeye çalışır...

Süleyman Soylu’nun buna ihtiyacı olmadığını zannediyordum...

Yanılıyormuşum...

KENDİSİNİ ALKIŞLIYORUM...


Bilinen kıssadır ama bir kez de ben hatırlatayım...



Kötü bir evlat...

Ebeveynine adeta kan kusturuyor...

Babası ise evlat sevgisinden dolayı, canını yakmak istemediği oğluna sürekli, “Sen adam olmazsın” diyor...

Çocuk bir süre sonra evini terk ediyor...

Aradan yıllar geçiyor...

Her türlü katakulliyi çevirerek sadrazamlığa kadar yükseliyor...

Ve bir gün, adamlarını gönderip köyden babasını aldırıyor...

Yaşlanmış adamı huzuruna çıkartıp:

“Beni tanıdın mı?” diye soruyor...

“Bir baba oğlunu tanımaz mı?” diyor yaşlı adam...

“Beni, ‘Sen adam olmazsın’ diye aşağılardın; bak işte sadrazam oldum”...

Babası acıyla gülümsüyor:

“Ben sana ‘Sadrazam olamazsın’ demedim, ‘Adam olamazsın’ dedim; hiç yanılmamışım...”

[caption id="attachment_187970" align="alignnone" width="417"] Murat Boz[/caption]



Ünlü şarkıcı Murat Boz’un, babası Cafer Boz için Kapalıçarşı’dan oldukça pahalı bir saat alıp götürdüğünü okudum bir gazetede...

Çok hoşuma gitti...

Az önce okuduğunuz kıssayı hatırladım...

Kıssadaki gibi evlatlar halen var ama Murat Boz gibiler de var...

Bu genç adamda sadece “Yıldız” parıltısı yokmuş meğer...

Aynı zamanda hayırlı bir evlatmış da...

Kendisini alkışlıyorum...