Korkusuz
Memduh Bayraktaroğlu

Aksi halde... Önce ticari... Sonra da silahlı savaş kaçınılmaz...

Ege Cansen, SÖZCÜ’deki yazılarında haklı olarak rekabetçi kuru savunur...

TL’nin baskılanmamasını, her yıl senelik enflasyon oranı kadar hatta, biraz daha fazla değer yitirmesi gerektiğini anlatır.



Cansen dünkü yazısında, sürekli rekabetçi kur modelini uygulayan Vietnam örneğini veriyordu...

ABD ile Vietnam arasındaki 2019 yılı ticaret hacmi: 77.5 milyar dolar...

Bunun 66.6 milyar dolarlık kısmı Vietnam’ın ABD’ye yaptığı ihracat...

10.9 milyar doları ise ABD’nin Vietnam’a yaptığı ihracat...



Yani...

Bu ikili ticarette Vietnam 55.7 milyar dolar ticaret fazlası vermiş...

Bu, Vietnam açısından olağanüstü güzel bir sonuç...

ABD açısından ise elbette kötü...

Bu nedenle Trump, Ticaret Bakanı’nı bu konuda araştırma yapıp sonuçlarını kendisine bildirmekle görevlendirmiş...



Trump yeniden seçilirse ne yapacak?..

Belli ki Vietnam’a “Paranı, paramız karşısında revalüe (değerlendir) et” diyecek...

Etmezse, gümrük vergilerini yükseltecek...



O zaman ne olacak?..

Vietnam tabii ki kaybedecek ama...

Vietnam’dan getirilemeyen ya da yüksek gümrük vergileri dolayısıyla artan fiyatlar, ABD iç piyasasında da enflasyonu tetikleyecek...



Buradan ortaya çıkan sonuç şu...

Güçlü ekonomiye sahip ülkeler, kendi gelirlerinden belirli bir miktarını güçsüz ve az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelere transfer etmek zorundalar...

Aksi halde...

Önce ticari...

Sonra da silahlı savaş kaçınılmaz...

GELİN DE BUNU ÜLKEYİ YÖNETENLERE ANLATIN...


Erdoğan-Trump görüşmesini ve ABD Ticaret Bakanı Willbur Ross’un Türkiye’ye gelişini hatırlıyor musunuz?..

Her iki görüşmede de Türkiye’ye “Yıllık 150 milyar dolar ticaret hacmi” sözü verildi...

Söz tutuldu mu?..



2019 yılındaki ikili ticaret hacmini vereyim size: 21.6 milyar dolar...

10.6 Milyar dolar Türkiye’nin ABD’ye ihracatı...

11 milyar dolar da ABD’nin Türkiye’ye ihracatı...



Neden böyle oldu?..

Tabii ki...

Siyasi istikrarsızlık yüzünden...

S-400’ler yüzünden...

ABD ile sürekli bir küs bir barışık olma hali yüzünden...

Ama...

Gelin de bunu ülkeyi yönetenlere anlatın...

YUNANİSTAN’LA “KANKA” OLUP RUSLARLA MI KAPIŞACAĞIZ?..


Gece sabaha karşı adamın karısı ölmüş...

Ertesi gün öğle namazını takiben defnetmişler...

Baldız da abla ve eniştesiyle aynı evde yaşıyormuş...

Cenaze dönüşü enişte baldız fena halde sarkmış...

“N’apıyosun enişte?.. Kendine gel” diye azarlamış genç kız...

Enişte pişkin pişkin sırıtmış:

“Dur be kardeşim” demiş... “Ben ablanın acısından n’aaptığımı biliyom mu?”...



Sahi ya...

S-400’ler niçin Sinop’a kurulacak?..

O kadar aşağılamadan sonra Yunanistan’la “kanka” olup Ruslarla mı kapışacağız?..

Yoksa...

Ortamdan dolayı kafalar mı karışık?..

O halde söyleyin bakalım:

Neyin acısını çekiyorsunuz ki Sinop’a sarktınız?..

ERDOĞAN’IN İKİ BÜYÜK YANLIŞI...


Erdoğan geçen gün şöyle dedi:

“Minareleri ezansız bırakmayan tüm hocalarımızdan ‘Allah razı olsun’ diyorum...”.



Burada iki yanlış var...

Birinci yanlış; minareleri ezansız bırakmayanlar hocalar değil, Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları...



İkinci yanlış...

Belki elektriksiz birkaç bin köy hariç hiçbir camide hocalar ezanı, minarede okumuyor...

İSTANBUL’DA KORKUTAN MANZARA


Başta Erdoğan olmak üzere İstanbul’u 25 sene yönetenler, İstanbul halkından topladıkları paraları şehrin su sorununu çözmek için değil...

Kökten İslamcı dernek ve vakıfların nakit sorunlarını çözmek için harcadılar.

Nereden çıkardım bunu?..

Buyurun okumaya devam edin öyleyse...



İstanbul’da korkutan manzara: 70-80 günlük su kaldı...

Türkiye’de bu yıl sıcaklıklar mevsim normallerinin üzerinde seyretti.

Özellikle eylül ayında beklenenin oldukça altında yağış alan İstanbul’da barajlar boş kaldı.



Ne yani?..

Bütün bunlar son bir senede mi oldu?..

25 sene İstanbul’u doğru yönetmiş olsalardı...

Su sorununu iyi havalara, yani Allah’a havale etmeselerdi, bu felaket tablosuyla karşı karşıya kalınır mıydı?..


İTİRAF GİBİ TAVSİYE...


Erdoğan aynı konuşmasında bir de şöyle dedi:

“Dünya tarlasına iyilik eken ahiret haşatına iyilik toplamaya devam eder. Bu hayatın albenisine kendisini kaptıran insan, dünyasını da ahiretini de kaybeder...”.



Bu bir itiraftır...

“Ben yanlış yaptım, dünya tarlasına iyilik ekemedim; kendimi hayatın albenisine kaptırdım, fakir milletimin ödediği vergileri hesapsızca harcayıp milyarlık saraylar ve ondan fazla uçak satın aldım; siz benim hatalarımı yapmayın...”.